1-7 Nisan Ulusal Kanser Haftası. Biliyoruz ki kanser artık sadece ileri yaşların hastalığı değil. Kanserle mücadele yalnız tedaviyle değil; farkındalıkla, erken teşhisle ve sağlıklı yaşam alışkanlıklarıyla mümkün. Beslenme bu sürecin en önemli ayaklarından biri. Gelin kansere karşı bu umut veren beslenme adımlarını detaylı olarak ele alalım.
Nisan ayı, sağlık takviminin en anlamlı duraklarından biri. Öyle ki 1-7 Nisan Ulusal Kanser Haftası, aynı zamanda 7 Nisan Dünya Sağlık Günü. Bu yılın Sağlık Günü teması ‘Sağlıklı Başlangıçlar, Umut Dolu Gelecekler’ Dünya Sağlık Örgütü; anne ve çocuk sağlığının, sağlıklı ailelerin ve toplumların temeli olduğunu ve bunun da hepimiz için umut dolu bir geleceğin güvence altına alınmasına yardımcı olduğunun altını çiziyor.
Biliyoruz ki kanser artık sadece ileri yaşların hastalığı değil. Dünya genelinde ve Türkiye’de 20’li ve 30’lu yaşlardaki bireylerde görülen kanser vakaları artıyor. Peki kanser neden genç yaşlara geriliyor? Aslında bunun birçok sebebi var. Modern yaşam tarzı, stres, uykusuzluk, işlenmiş gıdalar, çevresel toksinler, fiziksel hareketsizlik, ekran bağımlılığı ve artan kimyasal maruziyet… Bedenimiz tüm bunlara yetişemiyor. Kanserle mücadele sadece tedaviyle değil; farkındalıkla, erken teşhisle ve sağlıklı yaşam alışkanlıklarıyla mümkün. Beslenme bu sürecin en önemli ayaklarından biri. Kendimize iyi bakmak, bedenimizi tanımak, yorgunluklarımızı hafife almamak, kontrolleri ertelememek… Bunların hepsi birer umut adımı. Gelin kansere karşı bu umut veren beslenme adımlarını detaylı olarak ele alalım.
Tencere yemeklerine dönüş
Kansere karşı kesin bir reçete veya bir koruma elbette yok; fakat beslenme, kanser riskini azaltmada en etkili yaşam tarzı değişikliklerinden biri. Bazı gıdalar vücutta hücre hasarını onarırken, bazıları tam tersi süreci hızlandırabiliyor. Kansere karşı atabileceğiniz en önemli 5 adımı özetleyecek olursam ilk sırada antioksidan kaynağı, mevsiminde ve renkli sebze-meyve tüketimi yer alıyor. Tam tahıllar ve baklagillerle lif alımını artırmak, işlenmiş et ürünlerinden uzak durmak, rafine şeker ve trans yağları azaltmak, D vitamini, omega-3 gibi bağışıklık sistemini destekleyen kaynaklara yönelmek de bu adımlar arasında.
Fakat en önemlisi ve altını çizmek istediğim bir nokta var ki o da mutfağa dönmek. Çünkü sağlıklı tabaklar, sağlıklı mutfaktan, tencere yemeklerinden geçiyor. Hangi beslenme planı kansere karşı en etkili savunma diye soracak olursanız ise cevap elbette hepimizin yakından bildiği Akdeniz tipi beslenmeden geçiyor. Yapılan araştırmalar Akdeniz diyeti gibi sağlıklı beslenme modellerinin, kanser riskini azaltmada etkili olduğunu belirtiyor. Harvard Üniversitesi’nin bir çalışmasına göre, Akdeniz diyetine bağlılık, tüm kanser türlerinden ölüm riskini yüzde 28 oranında düşürebiliyor.
Kırmızı ve işlenmiş etlerin yüksek tüketiminin, özellikle kolorektal kanser riskini artırdığı unutulmamalı. Son yıllarda yapılan araştırmalar, ultra işlenmiş gıdaların tüketimi ile kanser riski arasındaki ilişkiyi oldukça geniş kapsamlı inceliyor. Fred Hutchinson Kanser Araştırma Merkezi’nin bir çalışmasına göre, kırmızı et tüketimi yüzde 30 işlenmiş et tüketimi ise yüzde 40 oranında kolorektal kanser riskini artırıyor. Frontiers in Nutrition dergisinde yayımlanan bir meta-analiz, yüksek UİG tüketiminin kolorektal kanser riskini yüzde 23 artırabileceğini belirtiyor. Yapılan bir başka çalışma da ultra işlenmiş gıda tüketimindeki her yüzde 10’luk artışın, genel kanser vakalarında yüzde 2’lik bir artışla ilişkili olduğu söylüyor. Özetle çalışmalar ultra işlenmiş gıdaların yüksek tüketiminin, kanser riskini artırabileceğini açık bir şekilde ortaya koyuyor demek mümkün. Dünya Sağlık Örgütü’ne bağlı Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı’nın (IARC), yüksek ultra işlenmiş gıda tüketiminin kanser ve kardiyometabolik hastalıklarla ilişkili olduğunu açıklaması da konu ile ilgili oldukça kıymetli bir gelişme.
Umut veren çalışmalar
Farklı kanser türleri farklı besinlere ihtiyaç duyuyor olabilir mi? Evet doğru duydunuz. Ne yersen osun cümlesini birçok kez duymuşsunuzdur. Bu sözü bir de kanser hücreleri için gelin bir kez daha düşünelim. Geçtiğimiz günlerde 2024 Vehbi Koç Bilim Ödülü’nü kazanan Dr. Kıvanç Birsoy hepimizi çok gururlandırdı. Rockefeller Üniversitesi’nde yaptığı araştırmalarla kanser hücrelerinin enerji üretim mekanizmalarını ve besin kaynaklarını nasıl kullandığını incelemiş. Çalışmaları, kanser hücrelerinin besin kıtlığına karşı nasıl adapte olduğunu ve belirli besin ögelerine bağımlı hâle geldiğini ortaya koyarak, bu zayıf noktaların tedavi için hedeflenebileceğini gösteriyor. Özellikle kanserin metabolik süreçlerini anlamaya yönelik bu bulgular, beslenme temelli yaklaşımların ve yeni tedavi stratejilerinin geliştirilmesine ışık tutuyor.
Kıvanç Birsoy her organın farklı besinleri sevdiğini belirtiyor. Mesela beyin şekeri, lenfler kolestrolu, pankreas ise yağı seviyor. Lenf kanseri ile kolesterol, pankreas kanseri ile yağ asitleri arasında ilişki bulunmuş. Yakın gelecekte bu ilişkiye bağlı umut verici tedaviler için de çalışmaya devam ediyor. Bu bulgular aslında kanserin beslenme temelli müdahalelerle nasıl kontrol altına alınabileceğine dair yeni stratejilerin geliştirilmesine katkı sağlıyor ve kişiselleştirilmiş kanser tedavileri için önemli bir temel oluşturuyor.
Beslenme etkisi yüksek
Geçmiş veriler, yaş arttıkça kanser riskinin arttığını gösterse de günümüzde maalesef değişen yaşam tarzı ile bu ilişki tam tersine dönmeye başladı. DSÖ’ye göre, kolorektal kanserler her iki cinsiyette de görülme sıklığı açısından üçüncü sırada yer alıyor. Genetik faktörler kadar yetersiz ve dengesiz beslenme de kanser oluşumunda etkili. Öyle ki araştırmalar, beslenmenin birçok kanser türü üzerinde yüzde 10 ile yüzde 70 arasında etkisi olduğunu bildiriyor. Plastikler + ultra işlenmiş gıdalar + hazır yemekler + toprağın ve gıdanın yapısının bozulması = Giderek artan kanser vakaları olduğu da unutulmamalı.