Diyarbakır, Van, Batman ve Bitlis’te seçmenin nabzını tuttuk. Sokaklarda partilerin listeleri konuşuluyor, pastane ve kahvehanelerde aday kritikleri kulaklara çalınıyor. Siyasi parti ve ittifakların listelerine dair sahanın risk tespitini yerinde teyit ettik.
Diyarbakır-Batman-Bitlis-Van / Siyasi parti ve ittifakların 14 Mayıs seçimleri için hazırladıkları listelere dair masa başı çalışma sonucunda 11 Nisan tarihli yazımda “risksiz liste yok” demiştim. Bu tespitin sahada da geçerli olup olmadığını 3 gün boyunca Diyarbakır-Batman-Bitlis/Tatvan-Van güzergâhında katıldığım görüşmelerle test etmeye çalıştım. Kestirmeden söyleyebileceğim, sahanın da risk tespitini teyit ettiği.
Gözlem sahasının kaba tanımı şöyle yapılabilir: Diyarbakır’da Millet İttifakı üyeleri CHP ve İYİ Parti ayrı listelerle seçime giriyor. Diyarbakır, Batman ve Van’da CHP’nin, Bitlis’te ise İYİ Parti’nin liste başı olduğu, yeni kurulan partilerden isimlerle tahkim edilmiş listeler var. Karma listelerde AK Parti’de siyaset yapmış isimler de bulunuyor. Bu
İttifaklar, seçime farklı açılardan risk alarak giriyorlar. AK Parti, 285 milletvekilinin büyük kısmını değiştirdi. MHP, BBP ve YRP’nin ayrı ayrı liste çıkarması ile Cumhur İttifakı partileri birbirlerine liste rakibi oldular. 134 vekili olan CHP’nin listelerinde 90’a yakın isim başka partilerden. 34’ü ise seçilebilecek sıralarda.
Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) milletvekili aday listelerini sunan parti ve ittifaklar, 14 Mayıs’taki kritik seçime farklı açılardan risk alarak giriyorlar. Cumhur İttifakı partileri arasında sadece AK Parti, listelerinde HÜDA PAR ve DSP’ye yer verdi. Bu iki partiye ayrılan kontenjan 7 oldu. AK Parti, hem 3 dönem kuralını istisnasız uygulayarak hem de deprem bölgesi illerinde büyük oranda değişiklik yaparak ve bazı illerde de listeleri sil baştan oluşturarak 285 milletvekilinin büyük kısmını değiştirdi. Böylece tıpkı 7 Haziran 2015 seçimlerinde olduğu gibi ortaya hem büyük oranda yeni isimlerden oluşan bir liste çıktı hem de tıpkı o dönemde olduğu gibi öncekiler
Yazının başlığı Ankara’da 14 Mayıs seçimine ramak kala iyiden iyiye belirginleşen bir tespiti yansıtıyor. Meseleyi en azından benim açımdan dikkat çekici kılan, farklı partilere mensup siyasetçilerin neredeyse aynı yorumları yapıyor olması. Öyle bir iki kişinin görüşü değil. Ankara’daki çeşitli siyasi mahfillerde konuşulan ve neredeyse üzerinde hemfikir olunduğunu gördüğüm bazı saptamalar, seçim atmosferine girilmesiyle enikonu vücuda bürünmeye başladı.
Özeti şu; 2023 seçiminin, bazı siyasi parti liderleri açısından yaşları ya da seçim sonucunda ortaya çıkacak başarı-başarısızlık durumuna bağlı olarak, son seçim olduğu düşünülüyor. Bazıları, ‘başarılı olamayan partide liderlik tartışmasının fitili ateşlenir’ diyor. Kişisel notum, bunun her parti için geçerli ol(a)mayacağı. Bazılarına göre ise, şu anda aktif olarak sahada olan bazı liderler, bir sonraki dönemde partilerini kendilerinden sonrasına hazırlamaya başlayacak. Siyasetten çekilmeyecekler ama veliahtlarını
Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce vakası” bir kesim için aşağı yukarı şöyle bir şey oldu: Nereden çıktı şimdi bu ikinci tura kalma iddiası falan… bir dakika, bir dakika… Söylediklerine inanmayanlar, kendini kandırdığını düşünenler, “yapma etme, oyları bölme, bu vebali üstlenme” diyenler oldu. Millet İttifakı’nı destekleyenler hazırlıksız yakalanmış gibiydi. Gözden kaçan neydi ve nasıl olmuştu böyle birdenbire?
Sonra cumhurbaşkanlığı adaylığı için imza toplama süreci başladı. O iddialı İnce 100 bin imzayı birkaç saat içinde toplayamamıştı işte. Görmüş müydü? Kanmayacaktı öyle etkileşime, titreşime falan… Ayrıca imza toplamakta kendisinin gerisindeki Yeniden Refah Partisi (YRP) bile yarıştan Erdoğan lehine çekilmişti ama o hâlâ diretiyordu. Neye güveniyordu Muharrem İnce?
Kamuoyu araştırmacılarına göre, Muharrem İnce şu anda anketlerde seçim barajı olan yüzde 7 civarında bir yerde. Seçimde baraj üzerinde kalırsa partisi milletvekili çıkaracak, cumhurbaşkanlığı
6 Şubat depremlerinde ağır yıkım gören Türkiye ve Suriye için Brüksel’de Uluslararası Bağışçılar Konferansı düzenlendi. Uluslararası toplum, Türkiye için 6.05 milyar Euro, Suriye için 950 milyon Euro toparlanma yardımı taahhüdünde bulundu.
BRÜKSEL - AB Komisyonu ve dönem başkanı İsveç tarafından Türkiye ile koordinasyon içinde depremden 6 hafta sonra Brüksel’de Uluslararası Bağışçılar Konferansı düzenlendi. Türkiye için hibeler ve krediler dahil olmak üzere 6,05 milyar Euro, Suriyeli depremzedeler için ise hibe olarak 950 milyon Euro taahhüt edildi. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen bağış miktarıyla ilgili “Cömert katkı için teşekkür ederiz” dedi.
Konferansın ev sahipliğini AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile İsveç Başbakanı Ulf Kristersson yaptı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın video konferans yöntemiyle, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun da bizzat katıldığı konferansta, 65 ülke 26 uluslararası kuruluş ve finans kuruluşu katkı
Bir önceki yazımda seçime doğru önemli eşik noktalarından birinin aday listeleri olacağını söylemiştim. Hem küskün yaratma potansiyeli açısından hem de sonuç alıcı olması bakımından. Aslında her seçim öyledir. Bir kere, bir önceki, hatta belki ondan da önceki seçimden bu yana bekleyeni vardır listelerin.
Denemiştir olmamıştır. “Hadi bir dahakine inşallah, sana teşkilatta ihtiyaç var” veya “Belediye sensiz olmaz” ya da “siz biraz daha projeleriniz üzerinde çalışın” denileni olmuştur, bir heves bekliyordur… 2023 seçimlerinde bir de sayıları azımsanamayacak kadar yeni kurulan parti ve onların siyasette görünür olmak için gün sayan kadroları var. Deneyimle sabittir, hevesle bekleyenler ve gün sayanların büyük çoğunluğu umduğunu bulamayacak. Hem ittifaklar yüzünden yapılacak ortak listeler nedeniyle, hem de bu seçimde daha ince işçilik gerektiğinden.
Deneyimli siyasetçiler siyasi partilerde ve Meclis’te olması gereken ideal kadro yapısının, üçte bir
Millet İttifakı 2- 6 Mart tarihleri arasında şimdiye kadarki en ağır sınavını yaşadı. Bu seferki krizi diğerlerinden ayıran, sadece liderler, parti yönetimleri ve milletvekilleri ile sınırlı kalmayıp, daha yaygın olmasıydı. Kanımca, krizin derinliği daha amatör ruha sahip parti teşkilatları ve üyeler ile siyaset ile organik bağı bulunmayan ama masadan birine oy vermeyi düşünen sıradan seçmeni daha çok etkiledi. Asıl şaşıran, kızan, tercihini bir nedenle sorgulayan onlardı… Liderlerin ve parti genel merkezlerinin bundan sonraki mesaileri de bu kesimleri toparlamaya yönelik olacak.
İYİ Parti tam olarak ne yaşadı?
Partiler açısından tek tek bakıldığında en fazla örselenen kitlenin İYİ Partililer olduğu açık. Aylardır hemen her mecrada, parti teşkilatlarına sokaktan yansıyan ismin Mansur Yavaş olduğu işlendi. Arada bir Ekrem İmamoğlu’nun adının öne çıkması da kafa karıştırıcıydı. Son kertede bu iki isim üzerinden Kemal Kılıçdaroğlu adına konulan mesafe aşikârdı.
Masada tufanın koptuğu 2 Mart gecesinde, sabaha kadar yapılan toplantıda, sonra 3 Mart Cuma günü karar organı
Altılı masayı son anda dağılmaktan kurtaran “iki belediye başkanının cumhurbaşkanı yardımcısı olması” formülünün pazar günü başlayan gelişim süreci, masada tamamlandı. Her ne kadar iki büyükşehir belediye başkanının İYİ Parti lideri Meral Akşener’i ziyaretinden sonra, önerinin Akşener’e ait olduğu, “genel başkanımız, milletimizin sesi doğrultusunda, milletimizi heyecanlandıracağını düşündüğümüz yeni bir kuşatıcı, kapsayıcı, milletimizi bu heyecana yeniden sevk edecek yeni bir öneriyle Millet İttifakına önerisini oluşturmuştur” denilse de fikrin çıkış noktası CHP. İlk olarak CHP’nin hukukçu kurmaylarının grup yönetimiyle birlikte çalıştığı formülün, krizin ortaya çıkışından sonra Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ile paylaşıldığı belirtiliyor.
Ankara kulislerinde konuşulanlara göre, başlangıçta iki büyükşehir belediye başkanının adaylığına kesinlikle karşı çıkan CHP üst yönetimi şu nedenlerle formülü gündemine aldı:
1) İYİ Parti’ye önerilerinin dikkate