Süleyman Demirel 1973-75 yıllarında muhalefet lideridir. 1973 Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde, dönemin Genelkurmay Başkanı Semih Sancar ile gizlice görüşür, lâkin görüşmeyi inkâr eder. TRT ertesi gün Sancar’a dayanarak görüşmeyi duyurunca, Demirel kendisine uzatılan mikrofona şöyle der; “Dün dündür, bugün de bugün.”
Türk siyaset tarihinin renkli simalarından biri olan rahmetli Demirel, Cumhurbaşkanlığı’nın son günlerinde yaptığı basın toplantısında literatüre geçen o ünlü sözüyle ilgili noktayı koyar; “Herkes benim gibi ‘Dün dündür bugün bugündür’ deyip işin içinden çıkamaz!”
Yaşasa ve görseydi bugünleri. Nasıl çıkılıyor işin içinden?..
Günümüz siyasetçileri, spor yöneticileri, kulüp başkanları, teknik adamları, futbolcuları ve medyası, insanların balık hafızalı olduğu tezine o kadar güveniyor ki...
Dün söylediklerinin tersi şeyler yaptıklarında, önlerine konan görüntü ve belgeleri önemsemiyor çoğu. Nasıl olsa körü körüne kendilerine inanan, peşlerinden koşan, alkışlayan, onları ilahlaştıran, geçmişi önemsemeyen ve hatta bilmeyen bir kitle var karşılarında!
Şeref meselesi
Fransa’daki Avrupa şampiyonası sırasında yaşanan prim krizi, gündeme bomba gibi düşmüştü. Türkiye
Öncelikle şunu söyleyelim; hakem faktörü hariç son dönemlerde izlediğimiz en keyifli maçlardan biriydi. Hemen ardından da ilk 20 dakikayı irdeleyelim. Trabzonspor savunmasının en önemli oyuncusu Durica, sakatlık geçirip tedavi için saha kenarına geldiğinde kullanıldı köşe atışı. Atiba kafayla arkaya aşırttı, boş kalan Rhodolfo’ya topu ağlara yollamak kaldı. Haa, Durica oyunda olsa savunma kurgusu böyle bozulur muydu? Gol bu kadar kolay olmazdı.
Hemen ardından Quaresma’nın aldırdığı penaltı, ki bize göre hakem Mete Kalkavan’ın kararı hiç oturmadı ve gelen ikinci gol beklentilerin dışında bir tablo ortaya çıkardı.
Bu arada altını kalınca çizelim, Quaresma’nın 62. dakikada Yusuf Erdoğan’ı sakatladığı pozisyonda Kalkavan’ın gösterdiği kartın rengi kesinlikle kırmızı olmalıydı! Ve ekleyelim, bu pozisyonda sakatlanıp çıkıncaya kadar gerek attığı golle, gerek olağanüstü hırsıyla, Yusuf takımının en iyisi idi. Ya Quaresma atılsaydı? Son yarım saati bir eksik oynamak Beşiktaş’ın galibiyet hesaplarını bozabilirdi.
Peki, Oğuzhan’ın ilk sarı kartı gördüğü pozisyonun benzerinde, yine Mehmet Ekici’nin yüzüne indirdiği darbeye ne demeli? İki faul arasındaki fark, ikincisine ikinci sarı kartın
Okumuyoruz, sorgulamıyoruz. Tartışıp, doğruyu araştırmakta tembellik ediyoruz. Belki de işimize ve kolayımıza öyle geliyor!
Maalesef, yeni nesiller de uzak duruyor öğrenmekten. Dolayısıyla birilerinin istediği gibi, “kendi halinde bir toplum” olma yolunda hızla ilerliyoruz!
Üniversite yıllarımızda yıldızımızın barışmadığı, ancak tedrisatından geçmek zorunda olduğumuz Türk Dili ve Edebiyatı hocamız vardı; Sıfırcı Prof. Dr. Nevzat Gözaydın!
İlginçtir, o dönemlerin tartıya çıkardığımız hoca-öğrenci ilişkisi, çeyrek asır sonra sağlam bir dostluğa dönüştü. Ve bunca zaman içinde, Gözaydın’ın bize neler kattığını; düşünmeye zorlayan, sorgulayan, gelişime açık, mesleği ne olursa olsun, topluma yararlı insanlar yetiştirmek istediğini kavramakta geciktik.
Yaratan uzun ömür versin, yaşadığı sürece, Atatürkçü kimliği ile sadece deneyimlerini paylaşmaktan keyif alan bir akademisyen değildir Nevzat hoca. 80 yaşında hâlâ araştıran, kütüphanelerin derin sessizliğinde yeni yayınları ve dünyadaki gelişmeleri takip edip, dağarcığındaki boşlukları doldurmaya çalışan bir dünya görüşü vardır muhteremin.
Geçenlerde gazetede sohbet ederken dert yandı hocamız; “Ülke gerçeklerinden bihaber, verdikleri
Osmanlıspor’un ilk kez katıldığı Avrupa macerası başlarken Mustafa Reşit Akçay şu vurguyu yapmıştı; “Bizim için önce kendi ligimiz gelir...”
Bir gerçeği kabul edelim; Osmanlıspor takımı, kadrosu ve deneyimsizliği ile henüz Avrupa’nın acemisi. İki kulvarda birden mücadele etmesi kolay değildi ama dün geceki tarihi galibiyet hedefleri de değiştirdi, Akçay’ın fikrini de...
Vila Real 58 bin kişilik küçük yerleşim bölgesi. Maç gecesi 30 bin kişilik stat dolarsa, hırsızlara gün doğdu diyorlar! Kasaba küçük ama, takımı önemli işlere imza atıyor. Dolayısıyla temsilcimizin, grubun favorisi karşısında savunmada dikkatli, topu öne taşırken tedbirli olması, hızlı hücumlarda ise mutlaka sonuca gidecek hamleler yapması gerekiyordu.
Tıpkı ilk maçtaki gibi sürpriz bir golle öne geçti Osmanlıspor. Henüz 8. dakikada Webo’nun altın dokunuşu takıma moral yükledi. Bu bölümde Villarreal savunmanın arkasına attığı toplarla etkili olmaya çalışırken, Cheryshev iki kez eşitlik sayısına yaklaştı, kaleci Hakan mükemmel müdahalelerde bulundu. İlk yarıyı önde kapamak önemliydi. İkinci yarının ilk çeyreğinde skoru korumak da öyle!
Lakin 48’de gelen şanssız gol rakibin iştahını erken kabarttı. İspanyol temsilcisi
Trabzonspor geçen hafta Galatasaray’ı nasıl yendi? Golü erken buldu, avantajını korumak için cansiperhane savunma yaptı, kaleci Onur ve şansının yardımıyla bu sezonki ilk deplasman galibiyetini aldı.
Avni Aker’de dün aynı avantajı yakaladı Trabzonspor... Henüz 4. dakikada bulduğu golle öne geçti. Bu defa amaç skoru korumak değil, ilk yarıda işini bitirmek olmalıydı. Galatasaray maçında olduğu gibi rakibin birden çok gol silahı da yoktu. Sadece Kweuke’ye önlem almak yeterdi.
Nasıl olacaktı bu? Kanat ortaları ve duran toplarla beslenen, yakaladı mı hata affetmeyen Kweuke’yi pozisyona sokmayacaktın. Dolayısıyla Mustafa Akbaş ile Zeki kanat ortalarını önleyecek, Durica ve Uğur ikili sıkıştırmayla Kweuke’nin yüzünü kaleye dönmesini engelleyecekti.
Galatasaray karşısında takım savunmasını eksiksiz uygulayan Trabzonspor, Rizespor maçında bireysel hatalarının ve doğru strateji belirlememenin bedelini az daha rakibine üç puan bırakarak ödeyecekti.
Oysa önde oynadığı ve topa sahip olduğu bölümlerde rakip savunmayı zorlayacak yeteneklere sahipti. Mehmet Ekici, Onazi, Bero ikinci bölgede etkili, geçen hafta attığı golle morallenen N’Doye rakip ceza alanında hareketliydi. N’Doye ikinci yarının
Görüyorsunuz, bir kez daha seviye yerlerde. Tehdit, aşağılama, karşılıklı suçlamalar gırla gidiyor.
Kim başlattı, kim daha çok suçlu tartışması yapmak bile abes.
Sazı eline alan, kürsüde camiasına, ekranda reyting parametrelerine göz kırpıyor.
Kimin sesi daha yüksek çıkarsa, kim daha çok bağırırsa, karşısındakine ayar verdiğini sanıyor.
“Şeref”, “haysiyet” gibi değerler; MİT belgeleri, banka hesapları, içki muhabbetleri ve hakaretlerin yanında meze oluyor.
Bir tanrının kulu da, insanları düşmanlığa ve kavgaya sürüklemek isteyen yöneticilere, yorumculara, onlara ekranlarında sayfalarında yer verenlere, “Ne oluyor, ne yapıyorsunuz kardeşim?” demiyor, diyemiyor...
Yıllardır, “Sporda şiddet ve düzensizliği önleme yasası”na sahip tek ülkeyiz diye böbürlenip duruyoruz ya... Kazın ayağı öyle değil işte!
Hani, “falanca takım kağıt üzerinde favori” deyimi vardır ya... Dün akşamki maç öncesi sadece kağıt üzerindeki görüş birliği değil, oyuncu kalitesi, ligdeki performansı, istatistikler, teknik adamların motivasyonu ve hatta yedek kulübesi bile doğrudan Galatasaray’ı işaret ediyordu. Trabzonspor’un geçmişte olduğu gibi, ezeli rekabete iştirak edebilmesi imkansız değil, ama bu koşullarda gerçekten çok zordu.
Psikolojik rahatlık
Bordo-mavili ekibin gizli ajandasındaki tek avantajı ise, bugüne kadar oynadığı maçları hep kazanmak zorunda hissetmesi, Galatasaray karşısında ise kaybedecek fazla şeyi olmamasıydı. Sadece bu psikoloji bir sürprize yol açabilirdi! Öyle de oldu. Bu sezon gerçekten kötü günler geçiren Trabzonspor, şeytanın iki ayağını kırdı.
İlk forvet golü!
Neler yoktu ki “ilkler” adına dün akşam? Karadeniz ekibi, çok uzun bir süre sonra deplasmanda kazandı. Yine rakip sahada ilk golünü attı. Galibiyetin sayısının imzasında ilk defa bir “forvet” adı vardı; N’Doye! Bundan önce oynadığı tüm deplasmanlarda gol yiyen Trabzonspor, kalesine adeta duvar ördü. Ve istim üzerindeki Galatasaray bu sezon ilk kez, hem de evinde kaybetti.
Bu kadar çok “ilk”in bir araya geldiği, çok ilginç bir
Süper Lig yayın ihalesinde geri sayım başladı. Geçen hafta Türkiye Futbol Federasyonu ve Kulüpler Birliği Vakfı, ihale koşulları ve gelen teklifleri değerlendirmek üzere üzere bir araya geldi. İhaleye katılmak isteyen biri yurt dışı olmak üzere, 6 firma olduğu açıklandı. Belli ki kıyasıya bir rekabet olacak.
Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören, yeni ihaleden 600 milyon dolar civarında bir gelir hedefledikleri ifade etti. Avrupa futbolunun önder liglerine bakarsanız, rakam çok fazla değil. Çünkü Türk futbolunun uluslararası piyasa değeri bu...
Hani yayında Premier Lig modelini, hakemlikte İngiliz sistemini, yabancı transferinde falanca ülkeyi taklit ediyoruz ya!
Sanıyoruz ki, bunları yaptığımız vakit Türk futbolu şahlanacak, oluk gibi para akacak, geçmişteki hatalar tekrarlanmayacak ve ortalık güllük gülistanlık olacak.
Nasrettin Hoca’nın göle maya çalması gibi bir şey bu!
150 milyonluk artış