Bu kadar şanssızlığın biraraya gelmesi, futbol sahalarında ender görülür. Önce takımın en iyisi, orta sahanın sigortası Lawal’ın 38. dakikada sakatlanıp oyundan çıkması, onun yerine giren Mehmet Güven’in 53. dakikada penaltıya sebep olup kırmızı kart görmesi. Kaleci Hakan’ın atışı kurtarması, saniyeler sonra kullanılan köşe vuruşunda bomboş bırakılan N’diaye’nin golü yapması, maçın tüm seyrini değiştirdi kuşkusuz.
Oysa öyle mükemmel başlamıştı ki Osmanlıspor. İki hafta önce grubun en zayıf takımı olarak görülen Zürih’e sürpriz biçimde kaybetmiş olmasa, belki bu denli özenli, disiplinli ve hırslı olmayacaktı. Realiteye bakarsanız İsviçre temsilci değildi rakibi. Gerçek performansını göstermesi ve skor yapması gereken ilk takım Villarreal idi kuşkusuz.
Öyle de oldu. Müthiş mücadelesi ve akıl dolu oyun anlayışıyla, son 15 maçını kaybetmeyen, La Liga’da deve dişi gibi rakipler arasında yenilgisiz 5. sırada bulunan Villarreal’i, ilk yarıda perişan etti adeta. Orta alanda rakibe nefes aldırmadı. Bu bölgede kaptığı her top kimi zaman ani atağa, bazen kaleyi uzaktan yoklayan pozisyonlara dönüştü. Rusescu attığı iki golde başrolde idi.
Aslına bakarsanız Villarreal teknik direktörü Fran
Kasımpaşaspor maçından sonra işler bu kadar kötü gitmese, ciddi bir fikstür avantajı vardı Trabzonspor’un. Üç büyüklerle oynayacağı seriden evvel hem puan, hem moral olarak diri bir takım hüviyeti kazanabilir, yönetimin “sabır” talebi karşılık bulabilirdi oysa.
Bu maç öncesi Süper Lig’de en kötü averaja sahip iki takımdan biriydi. Karamsar tabloyu oluşturan sadece yediği goller değildi elbette. Yine bu karşılaşmaya kadar rakip ağları sadece üç kez havalandırmış olması, Trabzonspor’un bulunduğu konumu ve durumu özetlemeye yeterdi.
İşte bu yüzden Akhisarspor sınavı çok önemliydi. Başkanı, yönetimi, teknik direktörü ve futbolcuları için “kırılma” maçıydı adeta.
Bu sezon o kadar kötü maçlarını izledik ki Trabzonspor’un, dün gece vasatın bir tık üzerine çıkan oyun bile göze hoş geldi. Aslında doğru oyuncu tercihleriyle, doğru stratejiler biraraya gelince, futbolun karmaşık değil, ne kadar basit olduğunu görebiliyoruz. Bu teoriyi bozan, Ersun Yanal’ın haftalardır süren rotasyonlarıydı ve maalesef istikrar sözcüğünü, bordo-mavili takım için geçersiz kıldı.
Peki neleri doğru yaptı dün Trabzonspor? Bir kere Mehmet Ekici’yi en etkili olduğu yerde, ikinci bölgenin ortasında oynattı Yanal. İki
Sayın Yusuf Namoğlu kusura bakmasın. Biz “gazeteciler”, insanların kişiliklerine ve özel hayatlarına dokunmadan, eleştiren taraftayız. Yeri geldiğinde iğneyi de kendimize batırmayı biliriz.
Merkez Hakem Kurulu Başkanı, iki hafta önce bu köşede kaleme aldığımız, “Namoğlu ve evlatları” başlıklı yazımızı beğenmemişti. O yazıda, dilimiz döndüğünce Süper Lig’i 10-12 hakemle bitirme niyetinin yaratabileceği sıkıntıları dile getirmiştik.
Namoğlu ile salı günü Türkiye Futbol Federasyonu’nun Riva Tesisleri’nde karşılaştık.
Dolaylı olarak neler söylediğini duymuştuk. Bu kez de yüz yüze konuşma fırsatımız oldu. İyi de oldu.
Başkanın yanı sıra, yardımcısı ve üç kurul üyesi daha vardı masada... Dolayısıyla neler konuşulduğunu paylaşmanın, etik açıdan sakıncası yoktu.
“Bey” diye başlayıp “Cemal” diye sonlanan ayak üstü sohbete sert (!) girdi Namoğlu: “Başkana (Yıldırım Demirören) da söyledim, senin gazetende bile beni eleştiriyorlar” dedim.
Doğrusu, hafiften içim ürperdi!..
Son dönemde ne zaman A Milli Takım konuşulmaya başlansa, gündem sportif başarı değil; prim, sözleşme, Arda krizi oluyor.
Sizi bilemem ama, kabak tadı vermeye başladı bu kavga, gürültü.
Gerekçesi her ne ise, Avrupa Futbol Şampiyonası’nda ne yaşandıysa, her maç öncesi laf dönüp dolaşıp akçeli işlere geliyorsa, bu kaostan kurtulmanın bir çözümü olmalı.
Ne diyor Fatih Terim ve prim konusu açılınca ay-yıldızlı formanın kutsallığından dem vuran futbolcular?
Bir deplasman fobisidir tutturmuş gidiyoruz. Ne zaman oluştu bu algı? Tarihinin en kötü sezonlarından biri olan geçen yıl. Lakin Trabzonspor sadece deplasmanda değil, iç sahada da berbattı. Dışarıda 17 maçın dördünü kazanmış, içeride sekizini. Topyekün baktığınızda genel tablo zaten vahimdi.
İyi ve hazır bir takım için kendi sahası, deplasmanı olmaz. Haa, oynarsınız üç büyüklerle, rakibin gücü, seyirci baskısı, stat atmosferi etkileyebilir sizi.
Hâlâ fobi demeye devam edeceksek, bu sezonun da iyi planlanamamış olmasının faturasıdır masaya konan. Kasımpaşa ve Antalyaspor ile birlikte ligin en kötü takımlarından biri görüntüsündedir Trabzonspor. Bir ileri, üç geri.
Başkanı ile teknik direktörü her fırsatta zaman ve sabır istiyor ya. 6 maç geride kaldı, gelecek için umut verecek bir tek olumlu gelişme yok ortada. Kusura bakmasınlar, neresinden tutsanız elde kalan bir takım haline geldi Trabzonspor. Hangisini eleştireceksiniz? Kalecisinden forvetine sorunlar yumağı. Hani teşhis koyabilseniz, tedaviye başlayabilirsiniz. Belki de çok geç olmadan, radikal kararlar alınmak zorunda! Herkes şapkasını önüne koyup, tehlike daha da büyümeden gelinen noktanın muhasebesini yapmalı...
Karadeniz
Ligin 6. haftası geldiğinde Merkez Hakem Kurulu’nun niyeti ve rotası belli oldu.
Adı sağlamcıya çıkan Yusuf Namoğlu ve ekibi, bu sezonu da 8, bilemediniz 10 hakemle bitirecek sanırız.
Oysa daha iki hafta önce, Süper Lig kadrosundaki 22 hakeme profesyonel sözleşme imzalatıp, en düşüğüne 13 bin lira maaş bağlatan, maç parası, antrenman ücreti derken “çömezlere” 20 bin lira gibi hatırı sayılır bir gelir yaratan aynı Namoğlu değil miydi?
Süper Lig kadrosunun yarıya yakınına kendi kategorilerinde maç vermeyecekseniz, federasyonu niçin böyle bir yükün altına soktunuz diye sormazlar mı insana?
Namoğlu’nu az çok tanıyoruz. Bundan önceki dönemde de işi az sayıda hakemle götürüp, “tuzsuz aşım, dertsiz başım” politikası izlemişti.
Ancak bu defa zincirleme bir etkileşim söz konusu. Hakemin derdi maçtır. Maçı aldı, bir de iyi yönetti mi değmeyin keyfine. Eee sabit gelir zaten fena değil, o zaman rekabet edecek, kendini hazır tutacak, daha çok çalışacak ve görev bekleyecek.
İyi de, Namoğlu ve atamalarından sorumlu ekibi, bazı hakemlere hata yapmalarına rağmen ısrarla ertesi hafta maç veriyor, göz göre göre adaletsiz bir tutum sergiliyorsa, bekleyenlere nasıl sıra gelecek?
Bakın, en üst kadroda 22 hakem
Osmanlıspor Teknik Direktörü Mustafa Reşit Akçay bir gün önce düzenlediği basın toplantısında uyarıyı yapmıştı: “Favori Zürih. Rakibe saygı duymamız lazım. Duymazsak gelir bıçak gibi bize saplanır.”
Akçay deneyimli bir hoca olarak yaşanabilecek tehlikenin farkında idi, lakin futbolcularının aynı ciddiyette olmadığını gördük dün gece.
Geçen sezon bir alt lige düşmesine karşın ülkesinin kupasını kazandığı için Avrupa ligine doğrudan katılan Zürih’in yabana atılacak bir takım olmadığı Villarreal deplasmanındaki skor ve oynadığı oyundan belliydi. Akçay bunu görmüştü de, oyuncuları pek anlamamıştı sanırım.
Nasıl bir ilk yarıydı öyle? Osmanlısporlu futbolcular birbirleriyle adeta hata yapma yarışına girdi. Akıl alır gibi değildi. Rakibin pozisyonu yokken kaptırılan topların neredeyse hepsi Osmanlıspor kalesinde tehlikeye dönüştü. Aykut, Pinto, Lawal, Regatin ve başrolde Delarge bu tablonun mimarlarıydı. Zaten tehlike geliyorum demiş, ucuz bir penaltı kazanmıştı Zürih. Önce kaleci Karcemarskas, sonra savunma bu atışın gole dönüşmesini engelledi ama neye yarar? Bırakın rakip kaleye gitmeyi, daha hazırlık pası yaparken kaybedilen topların sonuncusu ilk yarının bitiminde Zürih’e skor
İşte şimdi takım olma yolundaki en önemli eğişiği aştı Trabzonspor. Uzatmanın son dakikasında Yusuf’un frikiğinden gelen gol sonrası, yedek kulübesi dahil tüm takımın hakem tarafından tribüne gönderilen Ersun Yanal’a koşması ve orada oluşan sevgi yumağı idi özlenen.
Trabzonspor nasıl oynadı, nasıl kazandı bunlar dünkü maçın ikinci planda kalan detayları oldu. Aslında Yanal’ın 68. dakikada dördüncü hakem tarafından dışarı çıkarılmasıyla başladı herşey. Sanki takımın içinde haftalardır hapsolan enerji çıktı ortaya. İlk yarıda bırakın pozisyon üretmeyi, Konyaspor kalesine gitmekte bile zorlanan bir Trabzonspor vardı sahada. İstediklerini yapan Konyaspor, deplasmanda oynayan bordo-mavili ekipti sanki.
Doğaldır, son üç haftadır kaybeden ve psikolojisi bozulma noktasına gelen Karadeniz temsilcisi için bu maçtan da puansız ayrılmak, yönetim dahil, teknik direktör ve futbolcuların sorgulanma süreci hızlanacaktı.
Yine kazanamazsam düşüncesi, tıpkı sezon sonu yaklaşırken düşme hattındaki takımların yaşadığı bir endişeye yol açmıştı. Sadece futbolcuların değil, Ersun hocanın da kafası karışıktı belli ki. Öyle ya, yabancı transferlerin dördü yedek, üçü sahadaydı. Beş maçta, birbirinden farklı