Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Görüyorsunuz, bir kez daha seviye yerlerde. Tehdit, aşağılama, karşılıklı suçlamalar gırla gidiyor.
Kim başlattı, kim daha çok suçlu tartışması yapmak bile abes.
Sazı eline alan, kürsüde camiasına, ekranda reyting parametrelerine göz kırpıyor.
Kimin sesi daha yüksek çıkarsa, kim daha çok bağırırsa, karşısındakine ayar verdiğini sanıyor.
“Şeref”, “haysiyet” gibi değerler; MİT belgeleri, banka hesapları, içki muhabbetleri ve hakaretlerin yanında meze oluyor.
Bir tanrının kulu da, insanları düşmanlığa ve kavgaya sürüklemek isteyen yöneticilere, yorumculara, onlara ekranlarında sayfalarında yer verenlere, “Ne oluyor, ne yapıyorsunuz kardeşim?” demiyor, diyemiyor...
Yıllardır, “Sporda şiddet ve düzensizliği önleme yasası”na sahip tek ülkeyiz diye böbürlenip duruyoruz ya... Kazın ayağı öyle değil işte!
Yasalar niçin çıkarılır? Toplumda düzeni sağlamak, bozanları uyarmak, ısrarla devam edenleri ise cezalandırmak için değil mi?
Gelin görün ki, herkese eşit uygulanması gereken o yasalar, bizim ülkemizde adamına, makamına, kartvizitine, siyasi görüşüne, apoletine göre işliyor.
Şort giydiği için gencecik kadına tekme atan, darp eden, hayatını karartan saldırganın ilk duruşmada tahliye edilmesi, hukukun vicdanları yaralayan bir kararı değil mi? O güne kadar bir dilimini yiyemediği baklavayı çalan çocuğa verilen ceza gibi!

Haberin Devamı

Yapanlar ve seyredenler

Sporda şiddet mi? Geçin efendim, ne zaman bir cana kıyılacak, ne vakit kan dökülecek, o zaman aklımız başımıza gelecek.
Şiddeti teşvik eden, camiaları bölen açıklamalar mı? Onu da geçin efendim. Siz bugüne kadar basın yoluyla şiddeti körükleyen demeçler veren bir kulüp başkanı veya yöneticisine yasa hükümlerinin uygulandığını gördünüz mü?
Aynı eylemi ekran başında on binlerce futbolseverin gözleri önünde gerçekleştirenler için savcıların harekete geçtiğini duydunuz mu?
Herkes raconunu kendi kesmeye kalkıyor. Bazen tehdit ederek, kimi vakit suç duyurusunda bulunarak, yasaların emrettiği cezaların sözde mucidi olmaya çalışıyor.
Karşılıklı son kapışmada kendileri itiraf ediyor: “Başkan, başkan bizi mahkemelerde süründürüyorsun” diyor yorumcu.
Öteki, aynı kulüp başkanının kendisini hedef alındığını iddia edip avukatını mahkemeye gönderiyor. Bir diğeri, “Başımıza bir iş gelirse sorumlusu bellidir” diye kendi önlemini almaya çalışıyor. Muhatapları da, ayağını gaz pedalından çekmeden gidiyor üzerlerine. Kimin borusu daha güçlü öterse!
Bunları yapanlar, topluma örnek olması, yol göstermesi, fikir vermesi, barışa davet etmesi gereken insanlar, güya...
Bunları seyredenler, ellerindeki yasayı uygulaması, ateşi söndürmesi, ibret-i alem için öngörülen cezaları kesmesi gerekenler, sözde...
Haa bir de meşhur RTÜK’ümüz var! Ne zamandır onlar da sessiz. İlla bir şikayet olacak da, harekete geçecek beyler.

Haberin Devamı

Kimi kandırıyorsunuz?

Ne 15 Temmuz kalkışmasının suratına inen tokat, ne 7 Ağustos’daki Yenikapı ruhunun filizlendirdiği toplumsal barış söylemleri.
Kimse kimseyi kandırmasın. Lafla peynir gemisi yürümüyor. Bugün bu kavgayı körükleyip, gencecik zihinlere düşmanlık tohumlarını ekenlerin, sadece kendi çıkarlarını ve geleceklerini kurguladıklarını anlamayacak kadar, aptal değil bu millet!
Sevgili Melike Demirağ’ın kulakları çınlasın. Ne diyordu gençlik yıllarımızın o şarkısında?
“Uyu yavrum ninni, uyutayım seni. Ninnilerle minnilerle avutayım seni.”
Ve şarkı şöyle bitiyordu: “ Bebek bir gün büyüyecek, dinlemeyecek bu ninniyi!”
Emin olun, dinlemeyecek!

Haberin Devamı

Bitnel son olsun!

Geçen hafta profesyonelliğe geçen hakemlerin sözleşmelerinin 1’er yıllık yapılmasını eleştirmiş ve topu Merkez Hakem Kurulu’na atmıştık. Çok sevdiğimiz bir kurul
üyesi aradı. Sözleşme sürelerini kendilerinin değil, Futbol Federasyonu’nun belirlediğini söyledi. Haa bir de, uzun soluklu sözleşmelerin sakıncalarına dikkat çekti.
Her fikre saygımız var. Yeter ki kırmadan, dökmeden medeni bir şekilde tartışalım ve doğruyu bulalım. Önyargılı olmayalım. Adaletli davranmayı bilelim.
Bir hakem kolay yetişmiyor. Sadece iyi hakem olarak yetişmesi de yetmiyor. Kişiliği, duruşu, saygı görmesi de önemli.
İşte Deniz Ateş Bitnel örneği. Bir dönem MHK’nin prensi idi. Kısa sürede sivrildi, önemli maçlara çıktı, FIFA kokartı taktı.
İyi hakemdi. Lakin kontrol edemediği egosu, eksik kalan “ne oldum değil, ne olacağım?” öngörüsü, yükselişi gibi tükenişini de hızlandırdı.
Bitnel’in önceki gün “sohbet” diye paylaştıkları manşetlere taşınınca ipler koptu.
Açık söylüyorum, çok üzülüyorum Bitnel’in durumuna. Geçen sezon yönettiği Galatasaray-Trabzonspor maçındaki hataları elbette kabul edilebilir boyutta değildi.
Cezasını fazlası ile ödedi. Klasman düştü, kokartı gitti. Hayatı alt üst oldu. Eşi, sırf onun durumundan işinden oldu. Küçücük oğlu psikolojik tedaviye başladı.
Bu kadar olumsuzluğun Bitnel’i etkilememesi mümkün müydü? Değildi elbette. Yaşadıklarını daha fazla içinde tutamadı, patladı...
Geldiğimiz noktada anlayabiliyoruz. Keşke kimsenin canı yanmasaydı. Bitnel’in hakemliği böyle bitmeseydi.
Tüm hakemler onun dramatik öyküsünü defalarca okumalı ve her satırının altını kalın bir kalemle çizmeli. Ki, acımasız çarklar yeni bir kurban daha almasın!

En büyük bayram

Bugün 29 Ekim... Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının, Türk ulusuna armağanı Cumhuriyet’imizin ilanının 93. yıl dönümü. Kendilerini özlemle anıyoruz. Ve ulu önderin şu sözlerini bir kez daha anımsatıyoruz: “ Cumhuriyet, demokratik idarenin tam ve mükemmel ifadesidir. Bu rejim, halkın gelişimini ve yükselişini sağlayan, onlardan esirlik, soysuzluk, dalkavukluk hislerini uzaklaştıran tek yoldur.”