“Kulüp Lisans talimatına harfiyen uyulursa, Türk futbolu üç yıl içinde kurtulabilir..”
Bu sözler Futbol Federasyonu Başkanı Nihat Özdemir’e ait.
Durumun ne kadar vahim olduğunu futbolun patronunun ağızından duymak da, bir o kadar acı.
Aslında kibar konuşmuş Özdemir.
“Mali anlamda çökmüş, rekabet adı altında etik değerlerini yitirmiş, sıfırlanma noktasına gelmiş Türk futbolundan söz ediyoruz” diyebilirdi.
Ve o Türk futbolunun tek kurtuluşu, sözde yıllardır var olan “Kulüp Lisans ve Mali fair-play kriterlerine” harfiyen riayet etmekten geçiyormuş!
Kimse kusura bakmasın, kulüpler ve onları yönetenler kadar, Futbol Federasyonlarının da sorumluluğu bulunuyor gelinen noktada.
Transfer tahtası açılalı haftalar oldu.
Taraftarı heyecanlandıracak, forma satışlarını artıracak, kombineye “hücum” dedirtecek oyuncu alabildi mi kulüpler?..
Geçti o günler. Yeni yürürlüğe giren Kulüp Lisans ve mali fair-play talimatına uymayan yanar.
Eğer hakkı ile uygulanır, dışarıdan müdahalelere maruz kalmaz ise, Kulüp Lisans Kurulu Demokles’in kılıcı gibi sallanacak kulüplerin tepesinde.
Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş derler ya.
Trabzonspor, bu atasözünün hakkını vermeye çalışıyor şu aralar.
Son iki sezondur yanan “gençlik ateşi”, pek çok futbolcunun Trabzonspor’u tercih etmesi için önemli bir faktör.
Trabzonspor son zamanlarda ne kadar çok konuşulur oldu ulusal medyada farkında mısınız?
Bu farkı kim yarattı?
Kimi sever, bazıları hazzetmez ama, başkan Ahmet Ağaoğlu ve yönetimi...
Biz yapılan işe bakarız, kimin yaptığına değil. Ama, kimin neler yapmadığı ve kulübe verdiği zarar da radarımızdadır.
Kusura bakmasınlar. Eski başkanlar İbrahim Hacıosmanoğlu ve Muharrem Usta’nın kulüp bütçesi üzerinden yarattığı tahribat, Trabzonspor’u batma, bitme noktasına getirmişti.
Özellikle Usta... Bugün Trabzonspor, UEFA Finansal Fair Play Yargı Birimi kıskacına girdi ve ciddi yaptırımlarla karşı karşıya kaldığı ise, en büyük günah onundur.
Rakamlar üzerinden gidelim.
Sorum “futbolun Nihat abisi”, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Nihat Özdemir’e...
1 Haziran’dan bu yana tam üç hafta, 22 gün geride kaldı.
TFF seçimine tek aday olarak gireceğiniz haftalar öncesinden belli ve teveccüh göreceğiniz aşikar idi.
Yönetiminizde yer alacak isimler dahil, federasyon kurullarıyla ilgili mutlaka bir çalışmanız olmalıydı..
Gerek başarılı iş insanı kimliğiniz, gerek futbolun içinde edindiğiniz deneyim, sizi asla hazırlıksız yakalayamazdı!
Öyleyse... Aradan bu kadar süre geçmesine karşın; Tahkim, Disiplin ve Merkez Hakem Kurulu başkanları ile üyelerinin açıklanmaması normal mi?
Son verdiğiniz röportaja göre 23 Haziran sonrası veya en geç temmuz ayı başında öğrenecekmişiz kurullarda yer alacak isimleri.
Yusuf Yazıcı ve Abdülkadir Ömür sadece Trabzonspor’un değil, Türk futbolunun da geleceğe yaptığı en önemli yatırımlarından ikisi.
A Milli Takım Teknik Direktörü Şenol Güneş, Fransa ve İzlanda maçlarında onlardan yeterince yararlanmasa da, şans buldukları sürede neler yapabileceklerini göstermeyi başardılar. Güneş’in sistemi, oyun anlayışı ve tercihleri arasında yer bulacakları kesin.
Gelelim bu ikilinin son günlerde transfer haberleriyle anılmalarına.
Çok doğal. Geçen yıl da vardı benzer söylentiler.
Lakin bu kez farklı. Oyuncuların da talepleri yurt dışına gitme yönünde.
Haksız değiller. Türkiye’de bir başka kulüp yerine rotayı Avrupa’ya çevirmeleri, kendi çıkarları açısından da doğru tercih olur.
Benim dikkatimi çeken, özellikle Yusuf Yazıcı’nın ayrılmakta çok istekli görünmesi. Manidâr olan, milli takım kampları ve maçlarından sonra böyle düşünmeye başlaması.
Yumurta kapıya gelinceye kadar kılımızı kıpırdatmamak gibi bir gevşekliğimiz vardır.
“Nasıl olsa yaparız”, “Bizim yerimize düşünen birileri çıkar.” Veya “aman sen de” demeyi pek severiz.
Tıpkı futbolda kulüplerimizin şu an içinde bulunduğu durum gibi.
Devlet “babalığını” yapacak ya. Batma noktasına gelen ve UEFA’dan ciddi yaptırımlarla karşı karşıya kalan kulüplerimiz, şimdilerde “yandım Allah” diye kapı kapı dolaşıyor.
Oysa Futbol Federasyonu’nun girişimi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın onayı ile Türkiye Bankalar Birliği yardım elini uzatmıştı aylar önce.
Yanlış anımsamıyorsam sezonun devre arası idi. Gerekli çalışmalar yapılmış, zemin hazırlanmış ve taraflar arasındaki protokol imzalanma aşamasına gelmişti.
Geçmişte defalarcasına tanıklık ettiğimiz “kurtarma operasyonu” için tüm koşullar sağlanmıştı.
Bugün Türkiye Futbol Federasyonu’nun “seçimli” genel kurulu var.
Nihat Özdemir tek aday olarak gireceği seçimden TFF’nin 69. başkanı olarak çıkacak.
Bugüne kadar adaylık başvurusu yapanlardan gerekli imzayı toplayan olacağını sanmıyorum. Zaten onların amacı medyada bir-iki gün isimlerin geçmesi. Ciddiyetten uzak ve trajik bir durum.
Ama keşke diyorum. Keşke en az bir aday daha kürsü çıkma şansı bulup projelerini anlatabilseydi.
İşte o zaman ilan edildiği gibi “seçimli” bir genel kurul yapılabilirdi. Aslında yıllardır durum böyle.
Demokrasi ve çok seslilikten söz ediliyor, ama tek aday oylanıyor. Orada da eller kalkıp iniyor.
Anımsadığım son seçim, 1 Ocak 2006’daki genel kurulda yaşandı. Ayhan Bermek ile Haluk Ulusoy yarışmıştı. O günkü siyasi konjonktüre rağmen Ulusoy Federasyon Başkanı seçilmiş, fakat, görev süresinin yarısını tamamlayamadan “olağanüstü” genel kurulla ayrılmak zorunda kalmıştı.
Beni sahadaki futbolcunun alın teri, kulübedeki teknik direktörün emeği ilgilendiriyor.
Seversiniz, sevmezsiniz. Başakşehirspor takımı tam beş sezondur bu ligin en önemli renklerinden biridir. Zirveye heyecan kattı, ezberleri bozdu, birilerini korkuttu.
Sözünü ettiğim dönemde en kötü derecesi iki defa dördüncülük oldu. Bir kez üçüncü, iki defa da ikinci bitirdi sezonu.
Kimse buna rastlantı diyemez. Sıradan bir başarı olarak gösteremez ve küçümseyemez.
Hele bu yıl... Tam 20 hafta liderlik koltuğunda oturdu. Son dokuz maç öncesi en yakın takipçisi Galatasaray ile arasındaki puan farkı 8 idi.
O günlerde Başakşehir’in şampiyonluğunu ilan edenler geliyor gözümün önüne. Bir de bugün Galatasaray’a yazdıkları methiyeler! Futbol, adamı işte böyle mahçup eder.
Göksel Gümüşdağ’ın kulübünü itici yapan çok şey vardı. İnsanlar kulüp-siyaset ilişkisi üzerinden yürüyerek, takımın gerçek emekçileri Abdullah Avcı ve öğrencilerinin hakkını teslim edemedi.