Yusuf Yazıcı ve Abdülkadir Ömür sadece Trabzonspor’un değil, Türk futbolunun da geleceğe yaptığı en önemli yatırımlarından ikisi.
A Milli Takım Teknik Direktörü Şenol Güneş, Fransa ve İzlanda maçlarında onlardan yeterince yararlanmasa da, şans buldukları sürede neler yapabileceklerini göstermeyi başardılar. Güneş’in sistemi, oyun anlayışı ve tercihleri arasında yer bulacakları kesin.
Gelelim bu ikilinin son günlerde transfer haberleriyle anılmalarına.
Çok doğal. Geçen yıl da vardı benzer söylentiler.
Lakin bu kez farklı. Oyuncuların da talepleri yurt dışına gitme yönünde.
Haksız değiller. Türkiye’de bir başka kulüp yerine rotayı Avrupa’ya çevirmeleri, kendi çıkarları açısından da doğru tercih olur.
Benim dikkatimi çeken, özellikle Yusuf Yazıcı’nın ayrılmakta çok istekli görünmesi. Manidâr olan, milli takım kampları ve maçlarından sonra böyle düşünmeye başlaması.
Duyduğuma göre Trabzonspor’un yeni sezon öncesi hazırlıklarına katılma konusunda bile kafası karışıkmış!
Kulaklarını tıka!
Aman diyeyim, yapma Yusuf. Milli takımda çok yakın olduğun sevgili Burak Yılmaz ağabeyin mi çeliyor aklını bilmiyorum ama, daha erken. Emin ol erken.
Bir de şunu söyleyeyim sana; günahını alamam kimsenin. Burak’ın Trabzonspor’dan ayrılık sürecinde yaşadıkları, yıllarca ekmeğini yediği kulübe iyi duygular beslemiyor olmasına yol açmış olabilir. Bu kişisel bir tavırdır. Sadece Burak’ı ilgilendirir.
Senin Burak’tan etkilenmeyecek kadar olgunlaştığını ve Trabzonspor’u ne kadar sevdiğini biliyorum.
Ve şunu da biliyorum, seni Yusuf Yazıcı yapan bu kulübe olan borcunu ödemiş değilsin henüz.
Bu borç; bonservis ücretinin çift rakamlar ile konuşulması anlamına gelmiyor. Vefa, sadâkat ve hizmet anlamına geliyor. Bu da en az bir yıl daha Trabzonspor’un başarısı için oynaman, değerine değer katman ve helâllik isteyip, dostça ayrılman demek oluyor; anlıyorsun değil mi?
Kimse kimseyi zorla bir yerde tutamaz haklısın. Ama yakın geçmişe bir göz atarsan, bu kulüp neler pahasına kimlerle yolları ayrıldı, anlarsın.
Diyelim ki başkanın transferine izin vermedi. Ne yapacaksın? Küsecek misin? Sahaya istemeyerek mi çıkacaksın? Veya bir tesiste tek başına antrenman mı yapacaksın?
Sakın kanma!
Bunları asla hak etmiyorsun, edemezsin. Buna kesinlikle layık görülemezsin. Birkaç menajerin senin üzerinden yaptığı hesaplara kanma sakın!
Sen, Abdülkadir, Uğurcan, Hüseyin, Parmak veya bir başkası. Geleceğini Trabzonspor üzerinden planlama şansına sahip pırıl pırıl insanlarsınız.
Bak Yusuf kardeşim. Sadece futbolunla değil özel yaşamın ve karakterinle de tüm futbolseverlerin sempatisini kazanmış, güzel yürekli bir gençsin. Çizgini koruduğun, boş telkinlere kulağını tıkadığın takdirde, zaten en iyi yerlere gideceksin. Hiç acele etme.
Bir kapıdan çıkarken, gün gelir o kapıyı tekrar çalabileceğin ihtimalini unutma. Hele o yuvanın kapısı ise...
Bırak... Her şey Trabzonspor ve senin için güzel olsun!
Milli takım ve prim!
2020 Avrupa Futbol Şampiyonası grup elemeleri başlayalı üç ayı geçti.
A Milli Takımımız fena sayılmayacak bir başlangıç yaptı. İzlanda maçından teknik direktörün de, oyuncuların da çıkaracakları dersler olacaktır kuşkusuz.
Peki, o günden bu yana, ya da kazanılan herhangi bir maçtan sonra “prim” sözcüğünü işittiniz mi?
Hani bir döneme damgasını vuran, kavgalara sebep olan, hoca ile futbolcuları karşı karşıya getiren şu prim hikayesinden söz ediyorum.
Duymadınız değil mi?
Paraya değil, başarıya ve futbola aç bir jenerasyon yakaladık çünkü.
Kafalarında ağabeyleri gibi tilkiler dolaşmıyor! Milli takım formasını giyebilmek her şeyden önemli onlar için. Bu yüzden başarısız da olsalar, polemiğe yol açacak (Keflavik havaalanında yaşananlara Burak ve Emre’nin dışında müdahil olan yoktu) konulardan uzak duruyorlar.
Tabii Şenol Güneş faktörü de çok önemli bu özlenen tabloda.
Merak edenler için söyleyeyim. Fatih Terim döneminde prim ile ilgili yaşanan çirkinliklerden sonra Futbol Federasyonu bu “sözcüğün” kullanılmasını yasaklamış ve bütçesinde bir kuruş para ayırmamıştı.
Nihat Özdemir başkanlığındaki yeni federasyonun grup maçları da dahil 2020 Avrupa Şampiyonası için öngördüğü prim toplam 7 milyon 350 bin lira.
Şu bir gerçek; rakam sembolik de olsa, başarının karşılığında elbette ödül olmalı.
Bunu düşünmeyen, konuşmayan, gündeme getirmeyen bir milli takıma sahip olduğumuz için, yarınlar adına çok umutluyum ben...
Güreli’yi unutmayın!
Yıldırım Demirören’in Futbol Federasyonu Başkanlığı’ndan istifa etmesinin ardından, görevi Hüsnü Güreli üstlenmişti.
Güreli; iyi bir hukukçu, futbolun kulüp ve federasyon tarafında başarılı çalışmaları olmuş deneyimli bir isimdi.
Üç aylık döneminde fazlaca gündeme gelmese de çok önemli kararlarda imzası vardı.
Özellikle Türkiye Bankalar Birliği ile Süper Lig kulüpleri arasında planlanan “borçların yapılandırılması” projesinin hayata geçirilmesi sürecinde kritik rol almıştı.
Futbolun sorunlarına hakim, çözüm yollarıyla ilgili fikir üreten, mali disiplin konusunda son derece hassas bir futbol insanı olması itibarıyla, Hüsnü Güreli’nin Nihat Özdemir başkanlığındaki federasyonda da yer almasını beklerdim. Çünkü Özdemir’in ve federasyonun onun sağlayacağı katkıya ihtiyacı vardı.
Aslında çok geç değil. Çift rakamlı maaşlar ödenen, altlarına özel araç tahsis edilen, elleri ceplerinde dolaşıp ayrıcalıklı olduklarını düşünen bir dolu “danışman” varken, Hüsnü beyi hizmetlerinin devamını sağlamak adına ikna etmek, belki de bir telefon görüşmesine bakar.
Liyakat, ehliyet, tecrübe, bilgi birikimi deyip duruyoruz ya. Devam eden projelerin aksamaması için Güreli gibi bir futbol insanından, mutlaka yararlanılması gerek diye düşünüyorum.
Ne dersiniz Nihat abi?..