Sorum “futbolun Nihat abisi”, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Nihat Özdemir’e...
1 Haziran’dan bu yana tam üç hafta, 22 gün geride kaldı.
TFF seçimine tek aday olarak gireceğiniz haftalar öncesinden belli ve teveccüh göreceğiniz aşikar idi.
Yönetiminizde yer alacak isimler dahil, federasyon kurullarıyla ilgili mutlaka bir çalışmanız olmalıydı..
Gerek başarılı iş insanı kimliğiniz, gerek futbolun içinde edindiğiniz deneyim, sizi asla hazırlıksız yakalayamazdı!
Öyleyse... Aradan bu kadar süre geçmesine karşın; Tahkim, Disiplin ve Merkez Hakem Kurulu başkanları ile üyelerinin açıklanmaması normal mi?
Son verdiğiniz röportaja göre 23 Haziran sonrası veya en geç temmuz ayı başında öğrenecekmişiz kurullarda yer alacak isimleri.
MHK’nin acelesi var
Sosyal medya yıkılıyor, komplo teorileri üretiyor, kazan kaynıyor, ağzı olan konuşuyor, papatya falları açılıyor.
Yarın tekrarlanacak İstanbul yerel seçimi ile bekleyen atamalar arasında bağlantı kurup, belki de hiç hak etmediğiniz suçlamalarda bulunuyorlar size!
MHK dışındakilere sözüm yok. Acelesi de olmayabilir.
Ancak Merkez Hakem Kurulu çok önemli ve farklı.
Bu işin klasmanları var, eğitimi, atletik testleri, planlaması, seminerleri var.
Mevcut kurul veya bir başkası. Niye iki ayağı bir pabuca girsin ki?
Üstelik “fantezi” kaldırmayacak kadar hassas bir konu MHK.
Siz seçilmeden önce bu köşede yazmıştım.
“En geç arefe gününe kadar söz konusu kurullarla ilgili karar vermelisiniz. Uzarsa; araya baskı, hatır gönül talepleri, siyaset girer, iş sulanır” diye endişemi dile getirmiştim.
Ve siz de o genel kurulda karşılaştığımızda, “doğru söylüyorsun” demiştiniz.
Sorun çok derin!
Rahmetli eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal döneminden bu yana futbolun acizliğinden, siyasetin bu sektöre iştahından dolayı, etik olmayan bir ilişki tarzı gelişti.
Liyakat, ehliyet, deneyim, bilgi gibi değerler, hep gölgede kaldı. Yerini bel altı çalışmalar aldı!
Bunu sadece ben söylemiyorum. Zaman geçtikçe polemik artıyor. Açıklama geciktikçe kafalar karışıyor. Bunu fırsat bilenler de ellerindeki tüm kozları oynayıp, sizi zor durumda bırakıyor.
Bu bir durum tespitidir; TFF onursal başkanı Şenes Erzik döneminden beri “özerk futbolun” bu denli soluklandığını anımsamıyorum!
Karar sizin. Tercih sizin. Umuyorum inisiyatif de sizindir.
Biliyorum; hakemlerin bu kadar tartışıldığı, onları yönetenlerin bu denli hedef haline getirildiği, kulüplerin bas bas bağırdığı bir ortamda, nokta atışı yapmak kolay değil.
Kimseyi memnun edemezsiniz.
Lakin bir federasyonun yumuşak karnı hakemlerdir, Merkez Hakem Kurulu’dur. Yanlış tercihlerin faturası ağır olur.
Umarım ve dilerim; “bayrağı gemiye ben çekeceğim” kavgasının sonunda canı sıkılan siz olmayasınız Nihat abi!..
Kulüpler Kayyım’a teslim!
Türkiye Futbol Federasyonu “fikir babası” olduğu süper lig kulüplerinin borçlarının yapılandırma projesinde üzerine düşeni yaptı.
Talimat ve statü değişiklikleri ile Türkiye Bankalar Birliği ve Kulüpler Birliğin bir masa etrafında toplanmasının yolunu açtı.
Bir hafta içinde karşılıklı uzlaşma sağlanır ve imzalar atılırsa (ki ciddi görüş farkları var) Fenerbahçe ve Trabzonspor’un Avrupa kupalarından men edilmesi önlenebilir.
İlk adım bu. İkincisi geri ödemenin üç yıl sonra başlaması talebi. Ne kadar karşılık görür bilemeyiz.
Gerçek olan şu ki, Ali Koç’un defalarca söylediği gibi “deniz bitti.” Dibi gören kulüpler için son şans. Ve hepsinin eli-kolu bağlı artık.
Kulüp Lisans Kurulu’nun yapısındaki radikal değişiklik ile, artık devletten habersiz kuş uçmayacak.
Kuruldaki üyeler, (hepsinin görevinin yasalarda karşılığı var) borcu üstlenen TBB adına kayyım gibi çalışacak.
Torpil yok, hoşgörü yok. Davul da tokmak da onların elinde olacak.
Gelir-gider tabloları, transfer harcamaları, denk bütçeler, UEFA lisansı alma gibi konularda en ufak taviz verilmeyecek.
Sonuç mu?
Protokol yürürlüğe girse de girmese de...
Yazın bir kenara; artık kimse geçmişin o şaşalı transferlerini, pastadaki çilekleri, havadaki uçakları gözlemesin.
Taraftar medyadaki haberlere heyecanlanıp hayal kurmasın. Avrupa’da başarı beklemesin.
Türk futbolu bu operasyonla belini doğrultacaksa, 3-5 yıl sabretmenin dışında seçenek kalmadı, böyle bilinsin!
Bir kaşık suda “fırtına”
Trabzonspor transferde sessiz ve derinden gidiyor. Geleceğini planlayarak genç isimleri kadrosuna katıyor.
Bu zaten beklenen bir strateji. Bayka ne yapabilir ki? Para yok, borç çok.
Hafta içinde Atakan Gündüz ve Salih Kavrazlı isimli iki oyuncuyla daha anlaşma sağlandı. Biri 18, diğeri 17 yaşında.
Kulüpten yapılan açıklamada dikkatimi çeken, bu çocukların hangi takımdan geldiği oldu? Öyle ya, insanlar merak etmez mi? Ama yoktu.
Bu iki çocuk, Altınordu Futbol Akademisi’nin öğrencileriydi. Defalarca kendi kategorilerindeki milli takımlarda forma giymişlerdi. Gelecekleri parlaktı.
Bir gece ansızın ortadan kayboldular. Altınordu kulübü yetkilileri oyuncularını ve ailelerini aradı. Bir türlü ulaşamadı.
Ertesi gün bir imza şovla çıktılar ortaya.
Buraya kadar her şey normal ve prosedürüne uygun. Yatırırsınız 300-500 bin lira yetiştirme tazminatı, alırsınız oyuncuları.
Ama keşke şöyle gerçekleşseydi bu transfer; Altınordu Kulübü aransa, futbolculara talip olunduğu söylense, bunca emeğe teşekkür edilse, kötü mü olurdu?..
Kavga alevlenince tansiyon yükseldi. İki tarafa da yakıştıramadığım söylemler, olaya müdahil olan başka kulüpler derken, hoş olmayan bir tablo çizildi.
Ne gerek vardı tüm bunlara? Toplum olarak zaten gergin günler yaşıyoruz.
Etik değerler, fair-play, empati yapmak, saygı gibi kavramlardan uzaklaştıkça, futbolun da tadını tuzunu kaçırıyoruz.
Bakın işte; bir kaşık suda fırtına koptu!