Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Beni sahadaki futbolcunun alın teri, kulübedeki teknik direktörün emeği ilgilendiriyor.
Seversiniz, sevmezsiniz. Başakşehirspor takımı tam beş sezondur bu ligin en önemli renklerinden biridir. Zirveye heyecan kattı, ezberleri bozdu, birilerini korkuttu.
Sözünü ettiğim dönemde en kötü derecesi iki defa dördüncülük oldu. Bir kez üçüncü, iki defa da ikinci bitirdi sezonu.
Kimse buna rastlantı diyemez. Sıradan bir başarı olarak gösteremez ve küçümseyemez.
Hele bu yıl... Tam 20 hafta liderlik koltuğunda oturdu. Son dokuz maç öncesi en yakın takipçisi Galatasaray ile arasındaki puan farkı 8 idi.
O günlerde Başakşehir’in şampiyonluğunu ilan edenler geliyor gözümün önüne. Bir de bugün Galatasaray’a yazdıkları methiyeler! Futbol, adamı işte böyle mahçup eder.
Göksel Gümüşdağ’ın kulübünü itici yapan çok şey vardı. İnsanlar kulüp-siyaset ilişkisi üzerinden yürüyerek, takımın gerçek emekçileri Abdullah Avcı ve öğrencilerinin hakkını teslim edemedi.

Ak kaşık değil
Efendim falanca yerlerden kulübe para aktarılmış. Filanca politikacının kulüple ilgili söylemleri hoş değilmiş. Başakşehir “proje” takımı imiş.
Eee, ne oldu? Böyle güçlü bir proje son iki haftada mı çöktü?
Her görüşe saygım var. Ama soruyorum; futbol dünyadaki büyük sektörlerden biri değil mi? Her yıl yüz milyarca euronun el değiştirdiği devasa bir ekonomide hangi kulüp sütten çıkmış ak kaşık olabilir?..
Futbolun kalbi Avrupa’da atar. UEFA 10 yıl önce kara para trafiğini kontrol altına almak ve haksız rekabeti önlemek için keskin kurallar getirdiğinde, Türkiye kendini ne kadar uzağında tutabildi yaptırımların? Kaçtı kaçtı, bugün mali disiplin kıskacına takıldı. Pek çok kulübümüz UEFA disiplin komitesinden gelecek haberleri bekliyor şu aralar.
Başakşehirspor’a etik olmayan kanallardan maddi destek sağlandığını savunanlar, kendilerini bataklıktan çıkarmak adına bankalar ile yapılmaya çalışılan o tarihi (!) anlaşmanın da dışında tutabilirlerse, inandırıcı olabilirler.

Sevgi ve hoşgörü
Yıllardır bilinçsizce ürettikleri borçları ötelemek, sildirmek, yapılandırmak için siyasetçilerin kapılarını aşındıranları bilmiyor mu bu millet?
Daha çok yakın zamanda UEFA lisansı alabilmek için kimlerin devreye sokulduğunu görmüyor mu insanlar?
Fenerbahçe dışında, o konforlu statları devlete yaptıranlar, hiç yüzleri kızarmadan bir başkasına çamur atma hakkını nasıl buluyor kendinde?
Bunları sorgulamaya kalkanlar, “tıkır-tıkır” işleyen sistemin tekerine çomak sokmakla suçlanmıyor mu?
Ezeli rekabet adı altında başarı için her türlü yolu mübah gören bir futbol ülkesiyiz. Kendimizi kandırıp toz pembe tablolar çizmeyelim.
Kimsenin karşısındakine tahammülü yok. Toplumun her kesiminde durum böyle. Hak edenin değil, güçlü olanın sözünün geçtiği; adalet, liyakat, ehliyet gibi değerlerin rafa kaldırıldığı bir ortamda, en büyük ihtiyacımız sevgi ve hoşgörü.
Başakşehir özelinden futbolumuzun geneline, barış ve saygı ortamının hakim olması umudu ile...

Haberin Devamı

Gönlümün şampiyonu; Trabzonspor!
Göz açıp kapayıncaya kadar koca bir sezonun daha sonuna geldik. Kimin şampiyon olduğu, hangi takımın ligi nerede bitirdiği, sıkıcı istatistikler ve anlamsız güzellemeler beni ilgilendirmiyor.
Çok şey konuşuldu, futbol dışı tartışmalar yaşandı, hakemler üzerinden senaryolar yazıldı ve önümüze “ruhsuz” bir tablo kondu.
Sevgi, özveri, takımdaşlık, duygular, koşullar, imkansızlıklar yok bu tablonun içinde.
Dolayısıyla; yaşadığı sıkıntılar, sorunlar ve yasakları da göz önüne alarak en iyilerimi ve değerlendirmemi sıralıyorum naçizane;
Gönüllerin şampiyonu: Trabzonspor
Yılın teknik direktörü: Ünal Karaman
Yılın yöneticisi: Ahmet Ağaoğlu
Yılın futbolcusu: Yusuf Yazıcı
Yılın çıkış yapan en iyi oyuncuları: Abdülkadir Ömür, Abdülkadir Parmak ve Uğurcan Çakır
Yılın en karakterli golcüsü: Hugo Rodallega
Yılın en şanssız takımı: 25 şutu direkten dönen Trabzonspor
Yılın taraftarı: Müthiş bir değişim ve gelişim gösteren bordo-mavili tribünler
Derbilerin kralı: Trabzonspor; 3 galibiyet, 2 beraberlik, 1 yenilgi ile
Gelecek sezonun zirve yolunda umut vaat eden takımı: Trabzonspor.
Emeği geçenlere saygılar!

Haberin Devamı

Güle güle marjinal adam!
1985 yılının 7 Temmuz’unda, Milliyet gazetesi Ankara bürosu spor servisine “eti senin kemiği benim” diye teslim edildiğim gün tanımıştım Taki Doğan’ı. Altı metre karelik oda “kalburüstü gazetecilerle” doluydu. Bir yanda Devrim Sağıroğlu, diğer tarafta Zeki Çol, Taki Doğan ve usta foto muhabiri Selçuk Mumcu...
Pencere kenarındaki masasında kahvesini yudumlayıp bıyığını sıvazlarken, “gel bakalım, hayırlı olsun” demişti Taki ağabey. Belli ki ne kadar ürkek olduğumu ve çekindiğimi sezmişti.
O günkü sıcaklığını yıllar boyu hep hissettirdi. Kimi zaman nasihat etti, yeri geldi gençlik isyanlarımızı frenledi. Emeği çoktu üzerimde.
Hayatın uç noktalarında dolaşmayı seven, asi, haber için babasını bile tanımayan bir kişilikti. Çok iyi gazeteciydi. Mesleğin zirvesini de, dibini de görmüştü.
Tek kusuru; hiç ölmeyecek gibi yaşaması, sağlığına dikkat etmemesi ve hoyratça kullanmasıydı. Sırf bu yüzden, çok özel insanları bile uzaklaştırmıştı yamacından.
Çarşamba günü onu son yolculuğuna uğurlarken, seveninin ne kadar çok olduğunu bir yerlerden görmüştür eminim. Tek tesellim bu.
Birer birer eksiliyoruz. Kabul etmek zor olsa da doğanın kanunu bu.
Güle güle; ışıklar içinde uyu marjinal adam!