Neresinden bakarsanız bir hazırlık maçı değil mi? Sonuçtan çok sezon içinde verdiğiniz şansı değerlendiremeyen isimlerin son performansını görmek ise amacınız, Trabzonspor teknik direktörü Şenol Güneş’in zihni biraz daha netleşmiştir sanırım. Werder Bremen karşısında takımdan ayrılacağı konuşulan Volkan ve Vittek’in yanı sıra uzun süredir görmek istediği Aykut’u sahaya sürmüştü Güneş. Kaleci Tolga mı? Yediği gollere karşın o hazır kıta! Trabzonspor’da sırtını dönüp gideceğin tek mevki. Gelelim diğerlerine. Vittek’in alıcısı çıkarsa Güneş hayır diyemez. 43 dakika sahada kalan Volkan sakatlanmasa deneyimli hocanın fikri değişir miydi? Soru şu; kafa ile beden aynı çizgide buluşamıyor ise, adı kim olursa olsun, çabalar beyhude!
Ya yarım sezon takımın yükünü çekenler? Hangisinden söz edelim? Emerson’un yenen ilk iki goldeki hatası, Halil’in vurdumduymazlığı, Olcan’ın isteksiz görüntüsü, oyuna sonradan giren Alanzinho, golcü diye alınan Janko, yedeklik psikolojisine giren Yasin ve Soner’in takım oyunu adına veremedikleri mi? Adrian’ı hepsinden ayrı tutuyorum. İlk dokuz hafta Güneş’in kulübede bile görmek istemediği Adrian, Werder Bremen karşısında takımın en istekli ve çalışkan
Futbol Federasyonu Disiplin Kurulu, Meireles üzerinden ilan edilmemiş bir savaş başlatan üç kulüp başkanına talimatın öngördüğü cezaları kesti. Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ve Galatasaray Başkanı Ünal Aysal 21’er, Trabzonspor Başkanı Sadri Şener ise eleştirinin dozunu artırdığı için 30 gün hak mahrumiyetine çarptırıldı.
Cezaların gerekçesi ne idi? “Sportmenliğe aykırı” açıklamalar.
Kurul doğruyu mu yaptı? Evet.
Federasyonu ve yargı kurullarını eleştirebilirsin. Kararları hakkında yorum yapabilirsin. Tepki de gösterebilirsin. Ancak iş hakaret, küçümseme ve yok sayma şekline dönerse, verilecek cezayı da kabullenirsin.
Söz düellosunun Futbol Federasyonu boyutu bu. Yaşananlar ise ligin ikinci yarısında tanık olacağımız felaketin habercisi.
Gelelim geçenlerde yönetmeliği çıkan ve uygulamasında her türlü soru işaretinin kalktığı iddia edilen Şiddet Yasası’na.
Başkanların gazete manşetlerini süsleyen karşılıklı suçlamaları şiddet içeriyor mu? Eğer taraftarı kışkırtıyor, camialar arasındaki nefret tohumlarının yeşermesine katkı sağlıyor ve düşmanlıkları körüklüyorsa, evet!
Hiç merak etmeyin. Bu memlekette kimse ırkçılıktan ceza almaz. Daha doğrusu, yaptırım yetkisine sahip hiçbir makam, ırkçılık var diye kolay kolay ceza kesemez.
Bu coğrafyada hırsıza hırsız, ahlaksıza ahlaksız deriz de, beyninin kıvrımlarına hapsetmeye çalıştığı ayrımcılığı bazen elini bazen dilini tutamayıp kusan insanlara ırkçılığı yakıştıramayız.
Neden mi? Çok basit; ırkçılık insanlık ayıbıdır, utanç verici suçların atasıdır. Bir toplumun yakasına yapıştı mı, yüzyıllar geçse de söküp atılamayacak bir lekedir.
Bakın tarihe, ırkçılık yaftası yemiş milletlerin arınma hikayeleriyle doludur.
Bu çirkinlikle yüzleşmek istemeyenler, ırkçı eylem ve söylemlerini kabul edemez. Dahası siyasetçisinden futbolcusuna, kulüp yöneticisinden en muteber bürokratına kadar...Çok iyi bilirler ki, ayrımcılık bu ülkedeki yasa ve talimatların etrafından dolanmayı ustalıkla beceren kavramdır.
Şimdi gündem Trabzonspor Başkanı Sadri Şener’in, Fenerbahçeli Meireles ile ilgili sarf ettiği sözler.
Fenerbahçe anında devreye girdi ve Şener’i şikayet etti. Hem de yakın geçmişte kendi futbolcusuna yöneltilen suçlamalara “Emre’nin, Trabzonsporlu Zokora’ya yönelik sözlerinin ırkçılık noktasına
Avni Aker’de maçın da önüne geçen bir enstantane vardı ki, hiçbir mantıkla izah edilemez ve kabul göremezdi. Trabzonsspor taraftarı, eski futbolcusu Burak’a tepkiliydi. Hadi diyelim olsun. Lakin işi tribünden fiziki tacize kadar götürmek, daha ötesi oyuncusu Giray’ın yaralanmasına neden olabilecek kadar kendini kaybetmek nasıl açıklanabilir ki? Giray, yerde yatan Burak’ı kaldırmak için yanına gidiyor ve tribünden atılan patlayıcının hedefi oluyordu. İşte bu öfkeyi anlamak mümkün değil.
Maç mı? Tüm olumsuzluklarına karşın Trabzonspor kazanmaya daha yakındı. Trabzonspor oyunun son bölümleri hariç hücumda son derece etkisiz, orta sahası ile ayakta kalmaya çalışan, Galatasaray’ın kanatlara yıktığı ataklarına önlem almaya çalışan bir görüntüde idi. Öndeki iki isim; Henrique ve Halil ilk yarıda inanılmaz pas hataları yaptı. Topu rakip alanda tutmayı beceremedi. Peki nasıl pozisyon bulacaktı? Tek seçenek vardı. Sapara ve Adrian gibi sürpriz ayaklar ile ya kaleyi uzaktan yoklayacak, ya da Olcan’ı daha etkin biçimde kullanacaktı. Her ikisi de olmadı. Buna karşın savunmada Giray’in müthiş gayreti, Serkan’ın Amrabat’ı gölge misali takibi ve Zokora’nın savunmasına yardımı sayesinde,
Gündem Raul Meireles. Portekizli futbolcu formasını giydiği takımlar ve yaptığı transferler dışında bu kadar konuşulmuş mudur, bilmiyoruz. Lakin Türk medyasında son bir haftadır reyting listelerinin zirvesini zorlayan şahsiyetin o olduğu kesin.
Meireles kariyerindeki ilk kırmızı kartı derbi maçında gördü. Sonrasında Maya takviminin işaret ettiği kıyamet tarihi değişti. Galatasaray derbisindeki ikinci sarıyı hazmedemeyen Meireles’in parmak işareti çok tartışıldı. Kimi Özkahya’ya “gay” dediğini iddia etti ki, biz buna açıkça “i..e hakem” diyorduk, Meireles savunmasında o hareketi onlarca “gay” arkadaşının varlığı ile ilişkilendirdi.
İkinci ve en önemli eylemi, şiddetini artıran yağmurda ağzından çıkan ifrazat idi. Buna da tükürük diyoruz. Parmak kombinasyonunun kültürler arası şifresini çözmekte zorlanmayan PFDK, bu eylemi de affetmedi.
Fenerbahçe ise günler öncesinden hazırladığı tepki metnini internet sitesine koymakta gecikmedi. “Korkmayan taş olsun” cinsinden bir metin. Aylar süren sessizliğini üç gün önce kendi televizyonunda bozan ve cümle aleme posta koyan Aziz Yıldırım’ın, Tahkim Kurulu’na gözdağı vermesi de cabası.
Açıklamada cezanın Meireles’e değil Fenerbahçe
Bu sezon Trabzonspor için tek gerçek var. Ligde çok daha kötü konumda değil, kupada hâlâ yoluna devam edebiliyorsa, bunu sadace kalecilerine borçlu. Tolga ve Onur’un müthiş performansları ile tüm olumsuzluklara direnmeye çalışan Trabzonspor, dün gece Eskişehirspor karşısında tarihi bir hezimetten kurtuldu ise, başrolde yine geçit vermez eldivenleri vardı. Onur, yeşil sahalarda belki de uzun yıllar izleyemeyeceğimiz bir “kurtarma operasyonuna” imza attı. Sıradan müdahalelerden söz etmiyoruz, tam 5 mutlak gol pozisyonunda doğa üstü bir canlı gibi kolları uzayan, göğsünü her topa siper eden, rakip forvetin karşısında “dev” gibi büyüyen bir Onur izledik hayranlıkla.
Peki Onur’u bu denli ön plana çıkaran, hayatının unutulmayacak maçlarından birini oynamasına yol açan faktörler ne idi? Trabzonspor ilk 15 dakikada iki farklı öne geçmiş iken, nasıl oluyor da maçın kalan bölümünde kalesinde bu kadar çok pozisyon yaşayabiliyordu? Çok basit. Çünkü Trabzonspor neredeyse ligin yarısı bitmesine rağmen hâlâ takım olabilmiş değil. Hâlâ takım ruhunu anlayabilmiş, yardımlaşmayı, paylaşımı öğrenebilmiş değil. Devamlılık mı? Hak getire.
Sen ilk çeyrek saatte rakibin gardını düşürecek iki
Trabzonspor ligin ilk on maçlık periyodunda gol atmakta zorlanıyor, ama iyi savunma yaparak bir anlamda dengeyi sağlayabiliyordu. Sonrasında işler tersine döndü. Bordo-mavili takım hemen her maçta kalesinde gol görmeye başladı. Üstelik Onur gibi son derece formda file bekçisine sahip olmasına rağmen. Bu değişimi sakatlığı nedeniyle bir süredir forma giyemeyen Bamba’nın yokluğuna bağlamak elbette doğru olmaz. Ancak son haftalardaki bu önemli zaaf çare bulunmadığı takdirde, tıpkı dün olduğu ligin gibi Trabzonspor’un başını ağrıtmaya devam edeceğe benziyor. Göbekteki Giray-Mustafa uyumsuzluğuna Belediyespor maçında Emerson’un inanılmaz hatası da eklenince, bordo-mavili ekip rahatlıkla koparabileceği maçı elleriyle rakibine ikram etti.
Üç gün önce uzatmalarını da oynadığı kupa maçının yorgunluğunu bariz biçimde hissettiren bordo-mavili ekip Belediyespor’un gardını düşürecek ikinci golü ilk yarıda bulamayınca işi zorlaştı. Her ne kadar ikinci yarının hemen başlarında peşi sıra gelen goller savunma hatalarından kaynaklansa da, ev sahibi takımın kendi sahasından hızlı çıkışlarında orta alanın hiçbir direnç gösterememesi de bu skorun ortaya çıkmasında etkili oldu. Zokora dışında
Göztepe maçı sonrası Fenerbahçe Teknik Direktörü Aykut Kocaman’ın itirafı ilginçti; “Bütün takım onun etrafında dönen bir halde idi. Böyle bir ayrılıktan sonra onun yerini bir anda doldurmak, dönüşüm kolay değil”. Demek ki deneyimli teknik adamın Alex’i gözden çıkardığı vakit oyun kurgusuna yönelik ciddi kaygıları vardı. Yılların alışkanlığını kısa sürede değiştirmek kolay değildi. Cristian, Selçuk ya da Meireles’den yeni bir Alex yaratmak ise fantezi.
Peki, Sezer alternatif olabilir miydi Alex’e? Genç futbolcunun son dönemlerde gösterdiği performans, yeteneği, doğru anda doğru yerde bulunma yetisi ve Alex’i 5’e katlayacak enerjisi ile neden olmasın dendi.
Kocaman’a “Neden Sezer ?” diye sorulmuştu. Önce antrenmanlardaki hırsından ve istekli görüntüsünden söz etti. Sonra kısa sürede takıma uyumundan. O zaman belki de Sezer’in kimyasını bozmaktan çekinmişti. Ancak bu tercihin altında yatan en önemli faktör, forma bekleyen diğer isimler arasında onun çok fazla artısının bulunması idi.
Sezer bu boşluğu doldurmaya aday mı, bunu konuşmak için çok erken. Çünkü Alex ile Sezer’i kıyaslamak, portakal ile elmadan aynı tadı almayı beklemeye benzer. Lakin Sezer’in, Fenerbahçe’nin son