Gündem Raul Meireles. Portekizli futbolcu formasını giydiği takımlar ve yaptığı transferler dışında bu kadar konuşulmuş mudur, bilmiyoruz. Lakin Türk medyasında son bir haftadır reyting listelerinin zirvesini zorlayan şahsiyetin o olduğu kesin.
Meireles kariyerindeki ilk kırmızı kartı derbi maçında gördü. Sonrasında Maya takviminin işaret ettiği kıyamet tarihi değişti. Galatasaray derbisindeki ikinci sarıyı hazmedemeyen Meireles’in parmak işareti çok tartışıldı. Kimi Özkahya’ya “gay” dediğini iddia etti ki, biz buna açıkça “i..e hakem” diyorduk, Meireles savunmasında o hareketi onlarca “gay” arkadaşının varlığı ile ilişkilendirdi.
İkinci ve en önemli eylemi, şiddetini artıran yağmurda ağzından çıkan ifrazat idi. Buna da tükürük diyoruz. Parmak kombinasyonunun kültürler arası şifresini çözmekte zorlanmayan PFDK, bu eylemi de affetmedi.
Fenerbahçe ise günler öncesinden hazırladığı tepki metnini internet sitesine koymakta gecikmedi. “Korkmayan taş olsun” cinsinden bir metin. Aylar süren sessizliğini üç gün önce kendi televizyonunda bozan ve cümle aleme posta koyan Aziz Yıldırım’ın, Tahkim Kurulu’na gözdağı vermesi de cabası.
Açıklamada cezanın Meireles’e değil Fenerbahçe camiasına verildiği iddia edildi.
Doğrudur. Her kulüp futbolcusu, yöneticisi, teknik direktörü ve taraftarından sorumludur. Onların ihlalleri kulübü bağlar. Dolayısıyla her yaptırım da kulübü ilgilendirir. Ancak şunu unutmayalım. Hangi unvanı taşıyorsa taşısın, herhangi bir şahsiyetin talimatlarla yasaklanmış eylemleri yok sayılamaz ve hoş görülemez. Disiplin kurulu Meireles’e 11 değil de 3 maç ceza vermiş olsaydı karar “haklı ve “mesnetli” olarak mı değerlendirilecekti? Mümkün değil.
Bunu da en iyi Fenerbahçe’nin hukukçu yöneticileri bilir. Hakeme tükürmenin cezası 8 ile 12 maç ceza. O parmak işaretinin karşılığı ise 3 maç.
Futbolda tüm uluslararası (FIFA ve UEFA) yargı kurulları benzer olaylarda öncelikle hakemin raporuna itibar eder. Peki ya karar gerçekten yanlış ise? Ortada bir “tükürük” eylemi yoksa!.. Fenerbahçe şimdi bunu kanıtlamaya çalışacak. Ve haklı çıkarsa Meireles yerine hakem Özkahya çıkacak uzunca bir tatile. Ancak bugüne kadar yapılan uygulamalara baktığımızda bu güçlü bir olasılık değil. Örneğin Caner dosyası. Herkes inandı Caner’in “Ulan” demediğine, Tahkim inanmadı!
O eylem ya vardı ve cezası kesindi ya da yoktu ve Meireles’e yapılan büyük haksızlıktı! Peki Fenerbahçe’nin istediği sadece bu muydu? Hiç sanmam!
Bu coğrafyada aralarında gazetecilerin de bulunduğu ve ülkesine hizmet dışında başkaca amacı bulunmayan onlarca insan, yasal olmayan kanıtlar ve suçlamalarla yıllardır özgürlüklerinden mahrum yaşıyor.
Önce Engin Baytar, sonra Meireles davalarında koparılan yaygaranın onda biri bile demir parmaklıkları ve yüksek duvarları aşıp dışarıdakilere ulaşamıyorsa, ortada gerçekten garip bir durum var demektir ki, asıl tartışılması gereken bilmem kaç maçlık ceza değil, adalet terazisinin bozulan dengesi olmalıdır.
Ne yönetmelikmiş
Yönetmelik çıkacak, sporda şiddet bitecek. Başka ne kaldı ki fakirin elinde? Yasa burada, emniyet ve mahkemeler orada, ama şiddet hâlâ aramızda. Bakan bey geçen ay 6222 sayılı yasa yönetmeliğinin yayınlanmak üzere resmi gazeteye gönderildiğini açıkladı. Sonra bir baktık, yönetmelik Bakanlar Kurulu’nun onayından yeni çıkmış. Ohh dedik. Bir on gün daha geçti. Öğrendik ki, imza için Köşk’e geçen Çarşamba günü gitmiş. Top Sayın Cumhurbaşkanı’nda. Şimdi bir muz orta bekliyoruz. Şiddeti topla beraber kaleye sokacağız ya!
Onur’suz asla!
Selçuk İnan elini kolunu sallayarak gitti. Burak Yılmaz sözleşmesindeki “nasıl olsa kullanılmaz” denen hükümden yararlandı. Egemen serbest kaldı. Engin Baytar sudan ucuza gönderildi. Velhasıl iki sezon önce şampiyonluğu kovalayan takımı korumak mümkün olmadı. Ve Trabzonspor camiasından yükselen “ahlar vahlar.”
Şimdi gündem Onur Kıvrak. Giderek yükselen performansı, rakiplerinin iştahını kabartıyor. Genç kaleci pek çok takımın transfer listesinde. Doğal alıcı Galatasaray da ilk sırada.
Trabzonspor’da mutlu olduğunu ve ayrılmayı düşünmediğini söyleyen Onur’un 2016’ya kadar sözleşmesi sürüyor. Tabii bir de özel hüküm. Burak olayında sütten ağzı yanan kulüp yöneticileri her ne kadar “7 milyon euroyu getiren alır” cümlesini kurmaktan çekiniyorsa da, kazın ayağı farklı.
Trabzonspor özellikle son yıllarda transfer politikalarında sınıfta kalmış bir kulüp. Örnekler gözümüzün önünde.
Peki, 7 milyon euroyu masaya koyan Onur’u kadrosuna katabilir mi? Yasal olarak evet. Genç file bekçisinin de gönlü olursa kimse tutamaz onu!
Onur böyle bir teklifi kabul eder mi? İşte asıl sorgulanması gereken konu bu.
Başkan Sadri Şener bile itiraf etmişti, “Yabancı oyuncu transfer ederken önce İstanbul’u gösterip imza attırıyor, sonra Trabzon’a getiriyoruz” diye.
Ortada böyle bir gerçek varken her futbolcu bedeli karşılığı Trabzon’dan kopabilir. Bu aşamada da kulübün vizyonu ve takımın başarısı ön plana çıkar.
O vizyonu kim yaratacak? Başkanından teknik direktörüne, taraftarından medyasına Trabzon kentini yaşayan insanlar.
Dün Selçuk, Burak, yarın Onur veya bir başka futbolcu. İstanbul da olur, Avrupa’da bir başka kulüp de. Futbolda geçer akçe vicdan değil, paradır.
Trabzon kendi değerlerine sahip çıkıp zırhını sağlam tutabilirse, her buluşma el sıkışarak, her ayrılık dostça gerçekleşebilir. Doğrusu da budur!