Açılım furyasında ilginç bir öneri de eski milli futbolcu Hakan Şükür’den geldi. AKP İstanbul milletvekili Şükür, bölgenin önemli kentlerinden Diyarbakır’ın süper ligde bir takımı olması gerektiğini belirterek, İstanbul Büyükşehir Belediyespor’un isim hakkının Diyarbakırspor’a verilmesini talep etti.
Şükür’ün popülarist yaklaşımı anında karşılık buldu.
Öyle ya, amatör kümeye düşmesi kesinleşen bir takımın barış sürecinin nimetlerinden yararlanmasına kim karşı çıksın ki? Yaptım oldu anlayışının hiçbir şekilde sorgulanamadığı bir dönemde futbolla siyasetin bir kez daha kol kola girmesini pembe gözlükler takarak izliyorsanız hiç kimse elbette!..
Peki Hakan Şükür’ün gündeme getirdiği bu fikrin hayata geçmesi mümkün mü? Futbol Federasyonu’nun, FIFA ve UEFA ile entegrasyonunu sağlayan çerçeve statüye baktığınızda önce hayır diyebilirsiniz.
Statü’nün “Kulüplerin yapısı ve tescili” başlıklı 76. maddesinin 5. fıkrası bir kulübün tescilinin başka bir kente transferine karşı çıkıyor. Neden? Burada amaç futbolun belli bölgelerin tekeline girmesine engel olmak. Örneğin İstanbul’da 5 süper lig takımı var iken bu sayının artmasını önlemek.
Aynı hükmün son cümlesi ise şöyle: “Bu gibi transferlerde futbol oyununun tanıtımı, güçlendirilmesi ve çıkarları öncelik taşır.” Yani, federasyon kabul eder ve taraflar aralarında uzlaşırsa, İstanbul Büyükşehir Belediyespor’un yerine Diyarbakırspor’u süper lige dahil edebilir.
Buna TFF’nin “Futbolun gelişmesi ve yurt sathına yayılması” yetkisini de ekleyin. Herşey mevzuata uygun!
Ya siyaset isterse?
Diyeceksiniz ki bu kadar mı kolay? FIFA sportif başarı olmadan bir üst lige terfi edilmesine karşı çıkar. Olsun, ikna ederiz!
Bir de işin siyaset ayağı var. Şükür’ün önerisi hükümet tarafından da desteklenir ve ilk ağızdan seslendirilirse TFF, “Hayır yapamam” mı diyecek? Yoksa “Barış sürecinde bizim de bir tutam tuzumuz olsun” yaklaşımı mı sergileyecek?
Gelelim olayın etik boyutuna. Zaten önemli olan da o tarafı...
Diyarbakırspor dört sezon önce nerede mücadele ediyordu? Süper ligde. Şimdi niçin amatör kümeye gidiyor? Türkiye’deki pekçok kulüp gibi kötü yönetildiği ve kişisel çıkarlara alet edildiği için!
Diyelim Diyarbakırspor süper lige alındı. Bu kulübün futbolcuya, teknik adama, piyasaya ve devlete biriken milyonlarca lira borcu ne olacak? Bu paraları kim ödeyecek? Üstü nasıl örtülecek?
Süper lige çıkmış bir takım ciddi bütçeye, transfere ve tesise ihtiyaç duyacak. Nereden baksanız 50 milyon liralık bu yatırım nereden karşılanacak?
Soru sormak yerine, ellerimizi ovuşturup “Aman efendim devlet yıllardır bölgede terörü bitirmek için trilyonlar harcadı, 50 milyonun lafı mı olur” diyeceğiz?
Bu girişim, kapısına kilit vurma noktasına gelmiş, ülkenin değişik yörelerindeki onlarca kulübün iştahını açmayacak mı?
Dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyoruz. Türkiye’de pek çok alanda olduğu gibi spor kulüplerinin de iyi yönetilmediği, yetersiz ve kifayetsiz ellerde uçuruma sürüklendiği gerçeği ile yüzleşiyoruz.
Gönül sadece Diyarbakırspor’un değil, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da daha çok takımın yarışmacı olmasını arzuluyor. Oradaki insanların futbolun nimetlerinden yararlanmasını, dünyanın en ilgi çekici oyununun ülke genelinde yaygınlaşmasını istiyor.
Lakin geçici çözümler, günü kurtarma çabaları ve işin kolayına kaçma alışkanlığı bizi hızla dibe doğru çekiyor.
Diyarbakırspor’u lige almak, yaraya pansuman yapmaktır. Bu tarz ayrıcalıklar yöre halkına şirin gelebilir. Sürece katkı da sağladığı düşünülebilir.
Ancak unutmayalım, radikal kararlar verirken sorunun temeline inmeden atılacak adımlar, sadece Türk futbolunun marka değeri ve uluslararası imajına zarar verir!
MHK el koymalı
Vur deyince öldürmek deyimiyle tıpa tıp örtüştü Rıza Çalımbay’ın yaşadıkları.
MHK tarafından devre arası seminerde hakemlere verilen talimatın can yakacağını aylar önce bu sütunlarda dile getirmiştik. Nitekim Trabzonspor maçında Sivasspor Teknik Direktörü Rıza Çalımbay’ın kendi futbolcusuna yönelik söylemi hakemler tarafından farklı algılanınca kıyamet koptu.
Önce şunu söyleyelim. Çalımbay’ın tepkisi ne Fatih Terim’in eylemi, ne Aykut Kocaman’ın ihlalleri ile kıyaslanabilir. Rıza hocanın ihraç kararından sonra hakem Hüseyin Göçek’i ikna çabaları, ortada bir yanlış anlaşılma olduğuna işaret ediyor. Zaten PFDK ilk toplantısında Rıza hoca ile ilgili kararını verirken raporlara yansıyan bu diyalogları dikkate alırsa, ceza olasılığı düşük.
Sorun 4. hakemlere verilen yetkinin doğru kullanılması. Hakem maçın gerilimi içinde teknik adamların psikolojisini iyi etüt etmeli. Günlerce tartışılacak olaylara yol açmak yerine, ortamı diyalog yoluyla yumuşatmaya çalışmalı. Sorun yaratan değil, çözen taraf olmalı. Göreve devam ederse, MHK’nin sezon öncesi kafa yorması gereken en ciddi konu budur.
Çapa’ya ayıp etmeyin
Fuat Çapa yeni neslin yetenekli ve bilgili teknik direktörlerinden biri. Gençlerbirliği’ne katkısı ortada.
Gelin görün, kapalı kapılar ardında farklı hesaplar yapılıyor. Genç çalıştırıcı sezon sonu biten sözleşmesine dikkat çekip, henüz yeni bir anlaşma yapılmadığını ve bu belirsizliğin canını sıktığını söylüyor.
Haklı... İlhan Cavcav gibi bir başkanla çalışmak kolay değil. Hele Cavcav’ın aklını çelmeye çalışan ve etik değerlerden nasibini almamış insanlar varken!
Çapa, Gençlerbirliği için bir şanstır. Yönetim sahip çıkmıyorsa, taraftar hocasına sarılmalıdır. Futbolcu tepkisini koymalıdır. Cavcav ise Çapa’nın hakkını vermelidir.
Kaçan balık büyük olur. Çapa yarın herhangi bir takıma gidebilir. İlhan başkan “aslan-kaplan” hikayeleriyle belki mutlu olabilir. Ama Gençlerbirliği camiası asla!