Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Eleştirilerin dozu henüz bu kadar artmamıştı. Lakin, Merkez Hakem Kurulu Başkanı Zekeriya Alp bezgin, sanki bu görevi kabul ettiğine bin pişmandı. MHK’nin. Antalya’daki devre arası kampında açıkça söylemese de, “Hele bir sezon sonunu görelim. O zaman konuşuruz” diye ifadeleri, radikal bir kararın hazırlığında olduğunu gösteriyordu. İşini, ailesini, hobilerini ihmal etmesi değildi gerekçesi. Bir sorumluluk üstlenmiş ve yaşam felsefesi gereği layıkı ile yerine getirmek idi önceliği.
Bir sohbetimiz sırasında şöyle demişti Alp: “Görev teklif edildiğinde önce dalga geçtiklerini düşündüm. Sonra kabul etmediğimi söyledim. Amerika’da tatilde idim. Ulaşmasınlar diye telefonumu kapattım. Ancak ev numaramı bulmuşlar, kaçamadım”.
Hemen ardından da eklemişti “İçine girince daha iyi anladım. Hiç de dışarıdan göründüğü gibi değilmiş. Gerçekten zor bir camia”.
Alp’in kısa sürede koyduğu bu teşhis, aslında gelmiş geçmiş tüm federasyonların baş ağrısı idi. Kimseye yaranamaz, eleştirilerden kurtulamaz ve işinizi iyi yaptığınızı düşünseniz de hesap vermekten kaçamazsınız.
MHK Başkanlığı ateşten gömleğin ta kendisidir. Yanacağınızı bile bile giyer ancak onca acıya rağmen üzerinizden çıkarmak istemezsiniz! Bırakın o kurulun başkanı olmayı, sıradan bir üyelik için ne kulisler yapılır, hatırı kırılmayacak kimler araya sokulur bilseniz.
Bu tutkunun Alp için geçerli olduğunu sanmıyorum. Zira MHK Başkanlığı ona göre bir uğraş değil. İyi niyeti suistimal edilmiş, zaman zaman medyanın tuzağına düşürülmüş ve en yakınındakiler tarafından yanıltılmıştı. Buna rağmen her seferinde de çıkıp ekibini ve hakemleri savunmak zorunda kalmıştı.
Alp’i yakından tanıyanlar, MHK ile ilgili uzun vadeli planları olmadığını biliyor. Bazıları ise ne zaman gideceği ile ilgili papatya falı açıyor. Hatta işi o kadar ileri götürenler var ki, kendini MHK başkanlığına layık gören mi istersiniz, kurul üyeliği için şimdiden nabız yoklayan mı, yoksa mevcut ekip içindekilerle dirsek temasını sürdüren mi? Tekmili birden aportta!
Federasyonda atanmış bir sürü kurul var. Bunlar içinde en göz önünde olanları, MHK ve PFDK ile Tahkim Kurulu. Her kararları konuşulur, her atamaları özen ister.
Alp Haziran ayında bırakıp giderse, işinde başarılı olamadığından değil, verilen işin kişiliğine uymadığındandır.
MHK Başkanı noktayı koyarsa, onun tavrı diğerlerine de örnek olmalıdır. En azından, yönetimin yeni tercihler yapabilme konusunda eli rahatlatılmalıdır.
Kimse ayranım ekşi demez. Ancak unutulmamalı ki, bazılarına koltuk tatlı gelse de insanı yücelten, bulunduğu makam veya unvan değil, sergilediği duruş ve kabul gören ilkelere bağlılığıdır.

Haberin Devamı

Genel sekreter “olmak”

Haberin Devamı

Futbolda “Genel Sekreterlik” çok önemli bir kavramdır. FIFA’da, UEFA’da, ulusal federasyonlarda Genel Sekreter, o kurumun en önemli ikinci adamıdır.
Federasyon Başkanlığı realitede temsilidir. Genel sekreter ise icranın başıdır. Tüm profesyonel faaliyetlerden sorumludur. Yasayı, statüyü, talimatları en iyi bilmesi gereken kişi genel sekreterdir. Gerektiğinde kalemi kağıdı eline alıp, eksiği gediği gideren, yol gösteren, yeni fikirler üreten bir beyindir.
Futbol alt yapısı, bilgi, deneyim, lisan şarttır. Bunların yanında öngörü, sağduyu ve iletişim yeteneği gerektirir. Sorun yaratan değil sorunlara çözüm getiren makamdır. Yani hatır-gönül sahip olunacak bir görev değildir o koltuk! Pekçok meziyet içerir ve önünüze her çıkan da bulamazsınız.
Bunca yıllık meslek yaşamımızda ne genel sekreterler gördük. En az onlar kadar etkili, yetkili genel sekreter yardımcıları da hâkeza.
Ama son dönemlere bakıyoruz, federasyonun sıradan bir birimi haline gelmiş genel sekreterlik!
İnsanlar federasyonun diğer kurullarıyla uğraşırken bu hayati detayı gözden kaçırıyorlar. Kurul demişken... Onlar atamayla da gelmiş olsa, istifa etmedikçe başkanın görev süresi boyunca çalışmaya devam edebiliyorlar. Genel sekreterlik öyle mi? Eğer gerçekten federasyonu daha aktif, uluslararası platformda daha prestijli ve iç işlerinde etkin hale gelmesini istiyorsanız... Karar iki dudağınızın arasındadır!

Haberin Devamı

Fener’in vizyonu genişlemeli

Elbette Fenerbahçe’ye teşekkür edeceğiz. Tabii ki sarı-lacivertli takımı teknik direktöründen, sahada ter döken son futbolcusuna dek kutlayacağız.
Mevcut koşullarda, Avrupa Ligi’nde finalin kapısından dönmek küçümsenecek başarı değil. Lakin özellikle son Benfica maçı gösterdi ki, bu kulvarda iddialı olabilmek, hedef büyültebilmek ve adım adım ilerleyebilmek, teknik-taktik ve fiziksel gücün yanında, alternatifli geniş kadro gerektiriyor. Hele yolunuzun üzerinde ulusal şampiyonluk ve kupa gibi idealiniz varsa, işiniz daha da zorlaşıyor.
Pahalı değil yararlı, sahada yürüyen değil yüreğini koyan, cebini doldurmayı düşünen değil, vitrine çıkacak futbolcu transferi yapmanız zorunlu oluyor. Fenerbahçe’nin sezondaki en ciddi eksiği bu kuşkusuz. Üç kulvarda nefes nefese koşarken, elde kaldı bir.
Orhan Şam, Gökhan’a alternatif olabildi mi? Krasiç, Meireles’in yokluğunu doldurabildi mi? Semih, Webo’nun yokluğunda oynayabildi mi? Selçuk ve Mehmet Topuz orta alandaki boşluğu doldurabildi mi? Sow’un sakatlık döneminde kulübeden benzer bir performans çıkabildi mi? Hasan Ali Kaldırım, Ziegler’i zorlayabildi mi? Emre’den ligde istenen verim alınabildi mi? Kısacası bu kadro, Avrupa ve Türkiye hedefleri için yeterli olabildi mi? Hayır.
Jorge Jesus doğru söylüyor, Benfica Fenerbahçe’den daha iyi bir takım. Fenerbahçe’de başkanı da, yöneticisi de, teknik direktörü de bu gerçeğin farkında.
Amsterdam’a gidemedik diye üzülmeyelim. Amsterdam’a niye gidemedik sorusunun yanıtını bulalım. Çokça vizyon değişikliği, sonra dönüşümü olacak bir bütçe ve bir kaç “akil” insan!