Mustafa Reşit Akçay, 1461 Trabzon’daki performansı sonrası hayallerini süsleyen Trabzonspor takımı teknik direktörlüğüne getirildi. 55 yaşında, ama kimilerine göre idealist bir futbol adamı.
Konuşmayı çok seviyor. Felsefe yapmayı da. Verdiği mesajları özlü sözlerle süsleme çabası bazen kulağa hoş gelse de, kimi vakit beklenmedik durumlarla da karşılaşabiliyor.
Örneğin, Trabzonspor’un UEFA Avrupa Ligi maçı için gittiği Belarus’daki basın toplantısında konuyla alakalı olmasa da, ülkenin bitki örtüsünün yüzde 75’inin ormanlarla kaplı olmasını “Burada sincap olmak varmış” ifadeleriyle yorumlaması, Rus meslektaşlarımızın ilgisini çekiyor.
“Bu seyahat sizi yordu mu?” diye soruluyor, yanıt hazır: “Sorunun bir parçası olmak yerine sorunu çözmek gerek.”
Ya da rakip Dinamo Minsk’in tehlikeli görülebilecek oyuncularıyla ilgili fikirlerini beyan ederken, arabayı duvara toslayabiliyor insan.
Akçay bir soru üzerine Sychev’den çekindiğini beyan ediyor. Ama o ne? Belaruslu bir gazeteci bıyık altından gülüyor. Bu kaçamağı anında fark eden Mustafa hoca, tercüman aracılığıyla karşı hücuma geçiyor : “Peki sen ne düşünüyorsun bu konuda?”
Gazetecinin utana sıkıla verdiği yanıtla ortam bir anda buz kesiyor: “Sychev geçen hafta Lokomotif Moskova’ya transfer oldu da!”
Akçay toparlamaya çalışıyor... Nafile. Olmuyor.
Son bir hamle yapıyor: “Onun sakat olduğunu ya da bizden gizlediklerini düşünmüştük...”
Ehh be hocam. Öz güven iyidir. Ama dozunda. Öz güven patlarsa, kıble de şaşar.
Lakin, suç sadece senin değil hocam. İzleme komiten, Zagrep- Minsk maçı için görevlendirdiğin yardımcın ve teknik heyetin de en az senin kadar zor duruma düştü orada. Hani biz Türk gazeteciler de nasibimizi aldık ama, yerinde olmak istemezdik doğrusu!
Bizim millet süslü sözleri sever. Özlü sözlere bayılır. Bir başka gerçek ise sözden ziyade icraata bakar.
Sportif başarın var mı? Seni omuzlarda taşır. İşler iyi gidiyorsa, kimse kimin ne dediğine bakmaz. Anlamaya da çalışmaz.
Saha sonuçları kötü mü? Bağrından çıksan da, o noktada bağrına taş basar, ama “kusura bakma” der.
İşin algı ve medya yönünden bahsediyorum. İyi niyet bir yana, hoşgörü öte tarafa. Topluma verdiğin mesajların yöntemi ne olursa olsun, anlaşılabildiği ölçüde yerini bulur. Bunu kolaylaştırmak da, zora sokmak da insanların elindedir.
Unutmadan, ne demiş atalarımız? “Söz gümüşse, sükut altındır!”
Fark yaratmak
Bu kıyaslamadan bazı insanlar rahatsız olabilir. Ancak büyük kulüp olmanın, kurumsallaşmanın ve işin ehli insanlarla çalışmanın gereğini anlatabilmek açısından vereceğimiz örnek önemli.
Trabzonspor maalesef bu konuda diğer üç büyük kulüp ile aradaki mesafeyi kapatabilmiş değil. İşte Minsk seyahati. Neresinden tutsanız elinizde kalır. Yolculuk takım açısından büyük bir eziyete dönüştü ise, Dinamo Minsk kulübünün kurnazlığı kadar, bu işin planlamasını yapanların da kusuru var. En basitinden bir Fenerbahçe veya Galatasaray bu koşullarda maç oynamak zorunda kalsa, o Brest havaalanına uçak değil, gerekirse helikopter ile inerdi. Bu farkı yaratamıyorsanız gözden geçirmeniz gereken çok şey var demektir.
Başkan nereye koşuyor?
Söz Trabzonspor’dan açılmış iken, başkan İbrahim Hacıosmanoğlu’nu es geçmek, kendisine büyük haksızlık olur.
Başbakan’ın Kazlıçeşme mitinginde boy gösterdikten sonra her fırsatta AKP iktidarı ve Recep Tayyip Erdoğan hakkında kurduğu övgü dolu cümleler ile dikkat çeken Hacıosmanoğlu, Malouda ve Bosingwa’nın imza töreninde yaptığı konuşma ile “top on” listesinin zirvesini zorladı.
Benim diyen siyasetçilere parmak ısırtan başkan, bir televizyon kanalında yaptığı konuşma ile de Nirvana’ya erdi adeta!
AKP iktidarının en sadık savunucalarını bile kıskançlıktan çatlatan Hacıosmanoğlu, siyasetten anlamadığını ve hiç bir partiye angaje olmadığını ifade etti. Lakin Başbakan ile başbaşa yarım saat memleket meselelerini görüştükten sonra Cumhuriyet Halk Partisi’ni şike süreciyle ilgili eleştirirken sağlıklı zihinleri bile şaşkına çevirmekle kalmadı, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu dedirtti cümle aleme.
En vurucu cümlesi ise, “CHP bu politikalarının bedelini sandıkta ödeyecektir” oldu. MHP’nin payına düşenleri ise yavru muhalefet henüz ciddiye almadı. Spor kulübü yöneticilerinin geçmiş iktidarlar da dahil, uzun yıllardır siyaseti kalkan yapıp, bireysel ve kurumsal çıkarlar peşinde koştuklarını bilmeyen yoktur. Kimi rengini belli eder, kimi açıktan söylemleri ile beklentilerini yükseltmeye çalışır. Olur veya olmaz!
Ama unutulmaması gereken şudur: İnsanların renk sevdası ne siyaset tanır, ne de herhangi bir siyasetin vesayetini.
Sayın Hacıosmanoğlu bilerek ya da bilmeyerek bu kuralı bozarken, halkın iradesine yaptığı vurgunun temeline kaynağı tartışılır flaş transferleri oturtuyor ve bundan güç aldığını düşünüyor ise, altı çizilmesi gereken konu günü kurtaranların değil, geleceğe yön verenlerin tarihe iz bırakacağıdır.