Yakın geçmişte Şenol Güneş, Tolunay Kafkas ve Mustafa Akçay denedi. Olmadı, olmadı. Hami Mandıralı prensiplerinden taviz vermeyen, inandığını ve doğru bildiğini yapan bir teknik adam. Henüz teknik direktör bile diyemiyoruz ama, Trabzonspor’da günü kurtarmaya değil, geleceğe ışık tutmaya çalışan bir futbol adamı o. Gençlere inanıyor. Bu takımın geleceğinin ancak radikal kararlar ile dizayn edilebileceğini görüyor. Nitekim, risk alıyor, kazanıyor.
İyi de yapıyor. Yusuf, Kadir, Mustafa Akbaş, Caner gibi gençlere ısrarla şans veriyor. Henrique’yi kazanmaya çalışıyor. Yeri geldiğinde Bosingwa’yı stoper oynatıyor, Bourceanu’nun Zokora’nın alternatifi olacağını seziyor. Geçmişine bakıp Colman’a umut bağlamıyor. Adrian’ın kalitesini biliyor, onu kaybetmek yerine takımın lideri yapmaya çalışıyor.
Trabzonspor’a hem savunma yapmayı öğretiyor, hem nasıl hücum edileceğini... Tıpkı dün akşam Kayseri Erciyespor maçında olduğu gibi. Hırslı, istekli ve kazanmak için mücadele eden bir takım yaratma arzusunu, onunla aynı duyguları paylaşan futbolcuları da anlıyor. Sadece ilk yarıdaki görüntü bile Mandıralı’nın kısa sürede yaptıklarının kanıtı. Savunmada dikkatli, orta alanda topa basan, adam
Fenerbahçe’ye matematiksel olarak da şampiyon diyebilmemiz için yarınki derbi maçını kazanması yetecek.
Lakin, ligin bitimine 5 hafta kala aradaki farkın 12 puan olması, yarışı gazı kaçmış gazoza çevirdi. Rekabet, çekişme, adrenalin yok. İddia yok. Ezeli rakipleri dahil herkesin kabul ettiği gerçek, Fenerbahçe’nin lig tarihi boyunca en kolay ulaştığı şampiyonluk bu olacak.
Komik ama gerçek olan ise, lig 17 takımla oynanıyormuş gibi ikincilik yarışının son haftaya kadar süreceği beklentisi.
Fener nasıl olsa Avrupa’ya gidemeyecek ya! Züğürt Ağa misali, Beşiktaş ve Galatasaray arasında tadı, kıvamı, coşkusu şampiyonluktan çok uzak, yapay bir heyecanla avutacak insanlar kendisini.
İkincilik ipini göğüsleyen, yine tarihte görülmemiş bir başarı ile taçlandırılacak ve getirisi şimdiden iştah kabartan Şampiyonlar Ligi’ne doğrudan katılma hakkı ile ödüllendirilecek!
Farkında mısınız, asla tekrarı olmayacak garip bir lige tanıklık ediyoruz!
G.Saray sorgu odasına
Artık bir Trabzonspor klasiği oldu. Ne zaman bir maçta kaleci Onur’dan fazla söz ediyorsak, bilin ki kazanmış olsa dahi Trabzonspor ya kötü oynamıştır, ya savunmasında ciddi açıklar vermiştir. Dün de Eskişehirspor deplasmanında benzer bir tablo vardı. Eskişehirspor’un her iki kanadı etkili kullandığı bölümlerde bordo-mavili ekip önemli tehlikeler yaşadı kalesinde. Özellikle sağ çizgiden Kamil’in bindirmeleri ve ortalarında, forvetin yaptığı son vuruşları toplamak hep Onur’a kaldı. Kamil’in bu denli rahat oynamasında kuşkusuz onu karşılamakla görevli Mustafa Akbaş’ın yetersiz kalması kadar, Adrian’in orta sahadan başlamak üzere adam kovalamaması da önemliydi. Sol kanatta da Bosingwa-Dede eşmelerinde bu kez Olcan’ın ortalarda görünmemesi Eskişehirspor’un kanat organizasyonlarına güç kattı.
Ev sahibi takım ilk yarının son yarım saatinde baskılı ve üretken görünmesine karşın, golü Trabzonspor’un bulması ise futbolun cilvesi idi adeta. Adrian’ın serbest vuruşunda kaleci Boffin’nin topu bir an elinden kaçırmasını fırsat bilen Özer son hamleyi yaparken hiç zorlanmadı!
Bu kadar istekli bir Eskişehirspor’un ikinci yarıda da aynı tempoyu koruması zaten bekleniyordu. Ancak savunmasına
Aziz Yıldırım, Yargıtay kararından sonra şöyle dedi: “Adil yargılanma istiyoruz. Gidip yatmaktan korkumuz yok...”
Yerel seçim sonrası oluşan havaya bakılırsa, ülke gündemini yıllardır meşgul eden davalarda yeniden yargılanma talebi değerlendirmeye alınmayacak. Dolayısıyla Yıldırım ve şike davasında adı geçen şahısların beklentileri karşılık bulmayacak. Yıldırım da bu gerçeği kabullenmiş durumda.
Haa, yarın konjonktür ne olur, Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra nasıl bir siyasi atmosfer oluşur, bilmiyoruz. Görünen şu; şike davası sanıkları pek de uzak olmayan bir tarihte yeniden cezaevine girebilir.
Burada ilginç olan bir nokta var. Yargıtay 5. Ceza Dairesi şike davası kararını ne zaman sonuca bağladı? 17 Ocak 2014 tarihinde. Aradan ne kadar vakit geçti? Üç aya yakın. Biz hukukçu değiliz. Yüksek yargıdaki işleyişi de bilmeyiz. Lakin yıllardır bu işin uzmanı olmuş meslektaşlarımız var. Onlara sorduk. “Yargıtay’ın karar verdiği bir dosya hakkındaki infazın gerçekleşmesi bu kadar uzun sürer mi?
Yanıt şöyle oldu: “Biz de şaşırdık, emsal olaylarda infaz bir ay içinde gerçekleşirdi...”
Acaba konu Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe olduğu için mi gecikmişti infaz?..
Farklı iddialar
Futbola ve emeğe saygının ayaklar altına alındığı süreçte Avni Aker Stadı’nda tanıklık ettiğimiz iki küçük (!) jest, fair-play adına ne büyük açlık yaşadığımızı bir kez daha anımsattı bize.
Kimler için ne anlam ifade eder bilmiyoruz, anımsatalım istedik. 15. dakikada Gençlerbirliği’nin genç oyuncusu Özgür sakatlandı. Sedye ile Trabzonspor yedek kulübesi önünden geçerken Hami Mandıralı’nın Özgür’ün elini tutarak geçmiş olsun demesi insani bir duygu paylaşımı idi. Hemen ardından Deniz saha kenarına geldi. Lakin oyun bir türlü durmadı. O sırada top ayağına gelen kaleci Onur ne yaptı dersiniz? Bunu bir avantaj görmek yerine, rakip oyuncu değişikliği yapsın diye meşin yuvarlağı dışarı attı! Teşekkürler kaptan, yüreğine sağlık Hami hoca...
***
Maça gelince. İki takım adına da önemli eksikler vardı. Gençlerbirliği özellikle Jimmy Durmaz ve Gosso’nun yokluğunu derinden hissetti. Orta alanda organize olamadı, hücumda çoğalamadı. İkinci yarının ilk 15 dakikalık bölümü dışında direnç gösteremedi. Çok ciddi top kayıpları yaptı ve kalesinde büyük tehlikeler yaşadı, bu zaafın bedeli de ağır oldu.
Trabzonspor cephesinde teknik sorumlu Hami Mandıralı’nın prensiplerinin ön plana çıktığı
Adı üzerinde derbi maçı. Aradaki puan farkı, takımların psikolojisi, teknik adamların konumu, yöneticilerin yaşadıkları gerilim ne olursa olsun, sonucu her daim merak edilecek ezeli bir rekabet...
Fenerbahçe, Türk Telekom Arena’ya 13 puan farkla gitmenin rahatlığı içinde. “Yenilsek de 10 puan zor kapanır” düşüncesi bilinç altına yer etmiş durumda. Yani skora değil, sezon sonuna odaklı bir bakış açısı. Bunu yadırgamak mümkün değil, haklılar.
Galatasaray açısından Şampiyonlar Ligi’ne doğrudan katılmak bir yana, tam bir prestij mücadelesi. Avrupalı gibi düşünen ancak Avrupalı gibi davranamayan Mancini, ülkenin en önemli derbilerinden birinin havasını yeterince soluyamamış görünüyor. Kimi zaman sinirlerine hakim olamayıp gazetecilere karşı kendini farklı bir noktada konumlandırıyor, kimi zaman da fair-play söylemleriyle tam bir centilmen gibi davranıyor.
İtalyan teknik adamın yaşadığı gel-gitler bir şekilde takıma da yansıyor. Dolayısıyla, Mancini’nin yarınki ruh hali ve fazla seçeneği bulunmasa da oyuncu tercihleri, bu yüzden çok önemli. Galatasaray’ın bozulan ritmini düzeltmesi için bu derbi hayati önem taşıyor.
Galatasaray suskun
Ersun Yanal ve Fenerbahçe’nin zorlu
Trabzonspor’un UEFA şansını sürdürebilmesi, Elazığspor’un ise kazanarak ligin son sıralarından uzaklaşabilmesi adına kritik bir maçtı. Deplasman fobisini aştığı düşünülen Trabzonspor, aslında üç puanı hanesine yazdırabilecek pozisyonlar üretti. Ev sahibi takımın orta alanda baskı yapıp rakibin oyun kurmasını engellemeye çalıştığı ilk 15 dakikadan sonra, inisiyatif Trabzonspor’a geçti. Colman, Özer ve zaman zaman Zokora’nın topu ileri taşıma çabaları vardı. Sağ kanatta Yusuf etkili olsa da, sağda Şahin önündeki kulvarı yeterince kullanamadı. Henrique ise bu bölümde hem istediği pasları alamadı, hem de topla buluştuğu anlarda Çağlar ve Vranjes’den kurtulup yüzünü kaleye dönemedi. Durum böyle olunca, Trabzonspor’un yetenekli ayakları şansını uzaktan denemeyi tercih etti. Özellikle Yusuf’un çerçeveyi bulan üç gol vuruşu vardı ki, kaleci Ivesa boyunun da avantajını kullanarak çok kritik müdahalelerde bulundu.
Hami Mandıralı ikinci yarıya Emre’yi alarak başladı. Önde Henrique ile birlikte daha çok pozisyon bulmayı planlasa da, takımı tıpkı ilk yarının çeyrek dilimindeki gibi kontrollü oynamayı tercih edince, hücumda çoğalması güçleşti. Buna bir de anormal top kayıpları eklendi.
Geçen hafta bir iddia ortaya atıldı. Sezon sonunda Ersun Yanal gidecek, Aykut Kocaman gelecek.
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz derler ama, Fenerbahçe’den ve Başkan Aziz Yıldırım’dan nasıl ayrıldığı hafızalardaki tazeliğini koruyan Kocaman’ın geri dönüş senaryosu, çok da gerçekçi gelmedi açıkcası. En azından kısa vadede.
Sonra ne oldu? Medyada kulübü ilgilendiren haberleri “titizlikle” takip eden ve reaksiyon gösteren sarı-lacivetli kulüpten en ufak bir ses çıkmadı.
Sessizlik, senaryonun doğru olduğu anlamına mı geliyor? Değil elbette. Bu tepkisizlik iki şekilde yorumlanabilir: Bir, Aziz Yıldırım başkan olduğu sürece Aykut Kocaman’ın geri dönüşü zaten mümkün değil ve açıklama yapmaya değmez. İki, takım şampiyon olsa bile sezon sonunda Ersun Yanal ile yollar ayrılacak!
İkinci tezi güçlendiren ciddi ip uçları var aslında. Anımsarsınız, 18. hafta sonunda Fenerbahçe en ciddi rakip gördüğü Galatasaray’a 10 puan fark atmış ve kulüp içinden Ersun Yanal ile sözleşme yenileneceğine dair bilgiler sızmaya başlamıştı.
Ne değişti?
İşler yolunda, keyifler yerindeydi. Bilimsel antrenman sistemi, futbolcuların maç içi koşu performansları, adaletli kadro seçimi, saha sonuçları gibi