UEFA Genel Sekreteri Infantino’nun Türkiye’deki şike süreciyle ilgili son açıklaması, kuşkusuz en fazla Trabzonspor Kulübü Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu’nun canını sıktı. Seçildiği günden beri tüm söylemlerini 2010-11 sezonu şampiyonluk kupası üzerine kurgulayan Hacıosmanoğlu, geçen Eylül ayında şu ifadeleri kullanmıştı: “Eğer o kupayı Trabzon’a getirmezsem, bu koltukta bir dakika oturmanın manası yok. İnsanlar bana kupa ile ilgili söylemlerimden ötürü oy verdi.”
Başkan niçin bu kadar iddialı konuştu, neye güvendi, fikrimiz yok. Ancak gelinen nokta belli. UEFA, Trabzon camiasının beklentilerini karşılayacak yeni bir hamle yapmayacak. Hacıosmanoğlu bunu bilmiyor muydu? Bence biliyordu. Beklentisi, Yargıtay kararından sonra UEFA’nın TFF’den şike kararını gözden geçirmesini istemesi idi. O da olmadı. Peki, Hacıosmanoğlu söz verdiği gibi görevi bırakacak mı? Sanmam. Tıpkı Fenerbahçeli muhatabı gibi, “adalet- hak- hukuk” söylemleriyle bir süre daha unvanını koruyabilir. Lakin ortada bir gerçek var; Gerilim politikalarıyla ne ülke, ne kulüp yönetilebilir. Yönetmeye kalkılırsa, millet ve camialar yara alır. Hacıosmanoğlu kendini bağlayan açıklamalarıyla misyonunu tamamlamış
Trabzonspor’da teknik adamların kaderi bu. Bir hafta iyi oynayan kadroyu ikinci kez kullanma şansları hiç olmadı. Bu kez de Hami Mandıralı Sivasspor karşısında son derece iştahlı ve istekli oynayan takımı Kasımpaşaspor maçında bozmak zorunda kaldı.
Henrique doğum yapan eşinin yanına ülkesine gitti, forvet için geriye tek seçenek kaldı Janko! Sivas maçını kazandıran orta sahadan iki önemli isim yoktu. Özer iki takım arasında yapılan sözlü protokol nedeniyle, Bourceanu ise bir gün önceki antrenmanda sakatlandığı için kadroya alınmadı. Onların yerine defansif yönü zayıf Adrian ile Colman vardı. Dolayısıyla takımın bel kemiği zayıflamış, Kasımpaşaspor gibi hızlı hücumu seven rakip karşısında bu eksikler önemli bir dezavantaj olmuştu. Buna rağmen ilk 20 dakikada son derece gole yakın olan taraf Trabzonspor idi. Sağda Olcan, solda Yusuf’un etkili bindirmeleri, Trabzonspor’u üç net pozisyona soktu. Gelin görün ki, Adrian ve Janko’nun son vuruşlardaki beceriksizliği, ev sahibi ekibin rahatlamasını sağlayacak skoru bulmasını engelledi. 20. dakikadan sonra ise Kasımpaşaspor aldı sazı eline. Onun da ilk yarıda çok net üç pozisyonu vardı. Kerem ve Adem’in kaçırdıkları, Trabzonspor adına
Maalesef, ülke olarak sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz.
Yaklaşan yerel seçimler öncesi siyaset cephesinde yükselen tansiyon, toplumu geriyor, kimyasını bozuyor. Uzun yıllardır tanık olmadığımız bir kutuplaşma yaşıyoruz. Gerilimi düşürmekle yükümlü insanlar, bu ayrışmadan sandığa endeksli rant sağlamaya çalışıyor. Dahası, toplumsal barış ve huzura en çok ihtiyaç duyduğumuz süreçte, adeta diken üzerinde oturuyoruz.
Sadece siyaset mi? İşin futbol tarafında da inanılmaz şeyler oluyor.
Bakın, vereceğimiz örnek Türk futbol tarihinde bir ilk! Bu hafta süper ligde dokuz maç var. Ve bunların dördü, TFF talimatlarına göre seyircisiz oynanacak.
Nedenini söylemeye gerek var mı?.. Çirkin ve kötü tezahürat gerekçesiyle Trabzonspor - Kasımpaşa, Bursaspor - Konyaspor, Beşiktaş - Akhisar Belediyespor ve Gaziantepspor - Fenerbahçe karşılaşmalarını sadece kadınlar ile çocuklar izleyebilecek. Herhalde dünyanın herhangi bir ülkesinde böyle garabet, futbolun ruhuna aykırı böyle bir olay yaşanmamıştır.
Futbol seyir oyunu. Milyarlarca doların döndüğü sektör taraftar varsa güzel. Futbolcu ve teknik adam tribün coşkusu varsa mutlu. Gelin görün ki, Türkiye’de marka değeri her geçen gün
Günümüz futbolunda yeri kalmadı ama, “yüreği ile oynayan” tanımlamasının “cuk oturduğu” isimlerden biri kuşkusuz Olcan Adın’dır. Bunu sadece dünkü Sivasspor maçı için söylemiyoruz. Olcan’ın bu sezonki performansı gerçekten müthiş. Gol atıyor, attırıyor, savunmasından top çıkarıyor, hem aklını hem yeteneğini kullanıyor. İnanın her takımda Olcan gibi iki futbolcu olsa, sadece saha sonuçları değil, o ekibin psikolojisi değişir!..
Fenerbahçe travmasından sonra, deplasman fakiri Trabzonspor’un Sivasspor önünde ne yapacağı soru işaretiydi. Eksik fazla, teknik sorumlu Hami Mandıralı’nın oyuncu tercihleri de merak konusuydu.
Ancak dün izlediğimiz Trabzonspor, sezonun en istekli, sahanın her yerinde mücadele eden ve kazanmak için tüm eforunu harcayan “en pozitif” takımı idi. Özellikle orta alanda yaptığı baskı ile rakibin oyun kurmasını engelledi. Baskı sayesinde kazandığı topları ani atağa dö-nüştürüp, pozisyon yarattı. Bourceanu ve Özer’in bu anlamdaki katkısı önemliydi. Özer demişken, sadece görev adamı değil, golü de koklayan bir zekaya sahip olduğunu gösterdi. İkinci dakikada kazandığı golle maça adeta önde başlayan bordo-mavili ekip, sezonun en kolay skorunu elde etti
Öcal Ağabey (Uluç) dün nefis bir yazı kaleme almış. Meslektaşlarımın özellikle okumasını tavsiye ederim!
Spor medyasının nasıl “futbol medyasına” dönüştüğünü anlatırken, geçmişte spor gazetecilerinin hemen her federasyonu didik didik ettiğini, başarısızlıkları sorguladığını, medyanın dördüncü güç olmanın yani “halk adına denetim görevi” yapmanın gereklerini yerine getirdiğini anımsatmış Öcal ağabey.
En çarpıcı tespiti ise şu olmuş: “Şimdi zaten çoğu birer organizasyon/ağırlama komitesi görüntüsü veren federasyon başkanları da bu durumdan memnun. ‘Aman, basın bizimle ilgilenmesin, biz keyfimize bakalım’ dileğinde...”
Ahh be Öcal ağabey. Ankara’da gazetecilik yapan, işaret ettiğin dönemleri yaşayan bir meslektaşın olarak kendime de pay çıkararak ve affınıza sığınarak soruyorum size;
* O dönemlerde yaptığı haber yüzünden federasyon başkanınca müdürüne ispiyonlanan muhabir var mıydı?..
* O yıllarda yazdığı haberden dolayı genel müdür tarafından genel yayın yönetmenine şikayet edilen gazeteci var mıydı?..
* Spor medyasının 4. güç olarak görüldüğü yıllarda, bir bakan bizzat telefon açıp beğenmediği yorumcuyla ilgili gazetede patronundan tasarrufta bulunulmasını
Lanet olsun futbolu bu pis bataklığa sürükleyenlere. Yazıklar olsun yönetici kisvesi altında futbolun idam fermanını imzalayanlara.
İşte eseriniz. Futbolu katlettiniz. İnsanları futboldan soğuttunuz. Savaş çığlıklarınız tribünden karşılık buldu diye, umarım rahatlamış ve muradınıza ermişsinizdir.
Neye hizmet ettiğinizi anladığınızda, sizin mantığınızdaki insanların artık bu oyunun içinde olmaması gerektiğini birileri yüzünüze vursa bile, eminim o yüzünüz kızarmayacaktır.
Dün akşam bir futbol maçı izlemeye gitmiştik Trabzon’a. Tanık olduklarımız futbolun dışında her türlü çirkinlik ve çirkef oldu.
Oysa sahadaki 22 kişi futbol oynamaya çalışıyor, maçın hakemi ısrarla ve sabırla tansiyonun düşmesini bekliyor, sağduyulu insanlar ise yaşanan çılgınlığın bir an önce bitmesini diliyordu.
Kimse Volkan’ın ortamı gerdiğini, Fenerbahçeli futbolcuların hakemi tahrik ettiğini, yedek kulübesinin tribünleri kışkırttığını filan söylemeye kalkmasın. O tribünler daha maç başlamadan milli takım kalecisine en ağır küfürleri eder, ısınmak için geldiği kale arkasından eline geçirdiği herşeyi atarken, Volkan tüm bunlara dayanamayıp arkadaşlarını sahada bırakmış ve soyunma odasının yolunu
Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören diyor ki: “Yabancı kontenjanı konusunda aranızda anlaşın öyle gelin. Talimatın değişmesi için 18 kulübün de imzasını isterim.”
Kulüpler Birliği Vakfı Başkanı İlhan Cavcav diyor ki: “Biz aramızda anlaştık. Fenerbahçe hariç 17 kulüp 6+2 istiyor.”
Bu açıklamanın mürekkebi kuramadan Beşiktaş devreye giriyor: “6+2’yi asla kabul etmeyiz.”
Galatasaray Başkanı Ünal Aysal durur mu: “Hepsine karşıyız. Yabancı sayısı serbest bırakılmalı.”
Cavcav’ın vakıftaki yardımcısı Antalyaspor Başkanı Gültekin Gencer haber gönderiyor: “Böyle bir kararımız yok.”
Fenerbahçe malum. Başından beri mevcut talimatın uygulamasını istiyor. Mahmut Uslu ise patron edası ile konuşuyor: “Anlaşıp bize gelsinler. Sonra değerlendiririz.”
El insaf yahu! Bu kadar çatlak sesin çıktığı bir oluşumda, orta yolu bulmak mümkün mü?..
Hami Mandıralı’nın Konyaspor maçındaki oyun sistemine göre Malouda forvet arkası oynadı. Yani on numara! Nasıl on numara ise?
Bir tane dönen top alamadı. İkili mücadelelerin hiçbirine girmedi, girmiş gibi göründüklerini kaybetti. Pas mı? Önce topu alacaksın ki, pas veresin. Dünkü Maoluda sahada “kontenjan senatörü” gibi dolaştı, sanki böyle bir hakkı ve lüksü varmış gibi! Mandıralı ise tam 64 dakika ona sabretti. Hazretleri, oyundan alınınca da yerine giren Yusuf’un elini bile sıkmaya tenezzül etmeden soyunma odasının yolunu tuttu. Yolu açık olsun. Sözleşmesinde belki bununla da ilgili bir hüküm vardır!
Konyaspor’un baskılı göründüğü ancak gol yollarında etkisiz kaldığı ilk yarıda, Trabzonspor’un savunmanın hemen önüne yerleştirdiği Zokora ve Bourceanu ile rakibine vermek istediği mesaj açıktı; Orta alanda Konyaspor’a alan bırakmamak ve mümkün olduğu kadar topla oynamak. Bunu yaptı da, meşin yuvarlağı bir türlü üçüncü bölgeye taşıyamadı. Olcan sağ kanatta tıkandı kaldı. Henrique yüzünü kaleye dönemedi. Dolayısıyla Trabzonspor’un bu bölümde golü bulması bir hayli zordu.
Hami Mandıralı’nın ikinci yarıda oyuna ilk müdahalesi Zokora’nın yerine genç Gökhan’ı almak oldu. Belki