Rıza hoca bu tespitimiz için kusura bakmasın. Eksiği, gediği, sakatı mutlaka vardı ama, Trabzon-spor’un ligde oynadığı 6 maçtaki en kötü rakibi Mersin İdman Yurdu idi. Savunma yapamayan, hücum etmeyi beceremeyen ve sadece kalecisi Nihat sayesinde daha farklı bir yenilgiden kurtulan Mersin temsilcisinin şu ana kadar topladığı puanlar, kuşkusuz sezon sonunda daha anlamlı olacak.
Gelelim Trabzonspor’a... Bu maç kuşkusuz çok kişi için dönüm noktası olarak görülüyordu. Yönetimi, hocası ve bazı futbolcularının, puan kaybedilmesi halinde ciddi sıkıntılar yaşaması kaçınılmazdı. Lakin başta da söylediğimiz gibi, Trabzonspor’un bu kritik maçtaki en büyük avantajı, rakibinin bu denli kötü olmasıydı.
Trabzonspor dün akşam sadece ligdeki ilk galibiyetini almadı, çok daha fazlasını kazandı. Onur’un uzun süreli sakatlığından sonra kaleyi devralan Fatih örneğin... Penaltı atışında yaptığı iki mükemmel kurtarış, Fatih’in de özgüvenine kavuşmasını sağladı. O dakika, genç file bekçisi için dönüm noktasıydı.
Bordo-mavililer haftalardır galip gelememenin stresinden kurtuldu. Dünkü doksan dakika bu anlamda da önemliydi. Sonra Cardozo’yu kazandı takım... Beklentileri karşılayamadığı için
Türk Dil Kurumu Sözlüğü “şaibe” sözcüğünü şöyle açıklıyor: 1- Art düşünce, 2- Hile, 3 - Eksiklik, kusur, ayıp.
Aynı sözlük “şaibeli” tanımı ise “Şaibe altında olan”, yani art düşünceli, hilekâr, eksiği, kusuru olan ve ayıplı olarak yorumluyor.
Gazete manşetlerini masum bir sözcük gibi süslese de, Galatasaray kulübü başkanı Ünal Aysal’ın FİFA kokartlı hakem Cüneyt Çakır hakkındaki sözleri, dava konusu olabilecek kadar ağır bir suçlamaydı aslında. Hakim karşısına çıksan, kesin kaybedersin cinsinden hem de!
Galatasaray ile Fenerbahçe arasında oynanacak derbiden bir gün önce, maçın hakemini kamuoyu önünde böylesine hırpalamak Aysal’a ne kadar yakıştı; takdir kendisinindir.
Lakin, bu tarz yaklaşımlar günümüzde itibar görmüyor. Bir başka deyişle insanlar artık yemiyor!
Aysal’ın şaibeli dediği hakemin adı Cüneyt olmuş, Fırat, Bülent veya Halis olmuş fark etmez. Aklı selim her futbolsever o sözcüğün ağır bir suçlama içerdiğini ve mesajın ne olduğunu anlayabiliyor.
3.5 yıllık kulüp başkanlığı döneminde pek çok eylemi ve söylemi tartışma yaratan Aysal şöyle devam ediyor: “Göreceksiniz nasıl yönettiğini, maçı sertleştireceğini düşünüyorum.”
TFF Başkanı Yıldırım Demirören’in iki tespiti çok önemli. İlki, içeride-dışarıda kulüplerimizin tamamını ilgilendiriyor; “Futbolu bekleyen en önemli tehlike finansal durum. Kulüplerimiz çok zor günler geçirecek. Çoğu finansal açıdan Avrupa kupalarına gidemeyecek. Kontrol edilecek ve artık biz bile lisans veremeyeceğiz.”
Demirören’in işaret ettiği kulüpler çok açık. Gerçi süper ligdeki pek çok takım aynı sıkıntıyı yaşıyor ama, tehlike bulutları hedefi şampiyonluk ve derece yapmak olan dört büyüklere daha yakın.
Peki nedir finalsal fair-play? Neden kulüplerimizi tehdit eder hale geldi? Geçmişte bazı kulüplerin açıkları görmezden gelindi de mi, bugün TFF bile lisans veremeyecek duruma düştü?
Aslında UEFA, bugünleri 5 yıl önceden görmüştü. Avrupa futbolunun patronu 2009 yılında kulüplerin mali açıdan disipline edilmesi, çılgın transferin dizginlenmesi ve alt yapının teşvik edilmesi için bir dizi radikal kararlar almıştı.
Öngörülen süre dolduğunda, kulüplerin mali tabloları incelenecek ve belirlenen kriterleri yerine getirmeyen kulüplere yerel federasyonlar “yeterlilik belgesi” vermeyecekti. Sonrası malum. UEFA’dan ret.
-Hep hazırlıksız yakalanıyoruz!-Süre doldu, yumurta
Bakın, Trabzonspor’u demiyorum, Vahid Halilhodzic’i yener her takım. Adam ya bir an önce valizini toplayıp gitmek istiyor, ya da soğukkanlı bir sabotajcı. Trabzonspor’u resmen içten yıkmaya çalışıyor. Her maçta farklı deneyler, her maçta değişik tercihler. Ne işi var Bosingwa’nın orta sahada? Sakatlıktan yeni çıkmış bir futbolcu bu yükü nasıl kaldırsın? Sefa’yı sağ kanat oyuncusu bilirdik, meğer Vahid hocaya göre solda oynamalı imiş. Tıpkı Waris gibi. 35 dakika hapsetti sağ tarafa, Ganalı kaleye yüzünü dönemedi. Herkes bu tersliği fark etti, Boşnak hoca iki gol yedikten sonra! Ya savunmaya ne demeli? Derinlik yok, kademe yok, çabukluk hakgetire. Sadece ilk yarıda çizgi halinde üç kez yakalandı, iki gol gördü kalesinde. Evlere şenlik bir durum inanın...
Herhalde soyunma odasında biri Halilhodzic’in kulağına fısıldadı da, ikinci yarıda Bosingwa gerçek görev yerine döndü, onun boşluğunu da Soner doldurdu. Lakin ne yapsanız nafile. Cardozo ve Yusuf’u da oyuna alarak saha içini daha da karmaşık hale getiren Halilhodzic, belli ki yediklerini telafi etmek istiyordu ama, yine rakip kalede tehlike yaratan ve golü bulan taraf Karabükspor oldu. Nasıl olmasın?.. Trabzonspor’da ne
“Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim.” Özellikle son yıllarda ne kadar yerli yerine oturuyor Atatürk’ün bu söylemi?..
Üçünü bir arada bulmak artık çok zor. Bir ayağı nedense hep eksik kalıyor... Özellikle de “ahlak” ile ilgili bölümü.
Ben Arda Turan’da bu üç özelliğin de bulunduğunu düşünenlerdenim.
Zeki desen, zeka küpü.. Çevik desen, İspanya’da yaptıkları belli. Ahlak, sonradan edinilecek bir erdem değil. Aileden başlar, senin yaşam biçiminin en önemli değerlerinden biri olur.
Juventus’a attığı golle Avrupa’da yeniden gündem olan Arda Turan, bakın neler söylemiş milli takımın İzlanda hezimetiyle ilgili olarak; “Bir defa haddimizi ve ne olduğumuzu bilmek lazım. Tabii ki bir kalitemiz var ama ben de dahil, çok büyük futbolculardan kurulu bir takım değiliz. Ayaklarımız yere çok basmıyor. Yani ne olduğumuzu anlamamız gerek. Bundan sonrası için öncelikle galibiyet serilerine başlayıp, kendimize güvenimizi kazanmalıyız.”
İçinden destan çıkar. Üzerine günlerce tefrika yazılır. Alın Arda’nın bu sözlerini, milli takım soyunma odasının duvarına asın!..
Ne diyor Arda kendini de dahil ederek? “Haddimizi ve ne olduğumuzu bilmek gerek...”
Ligde oynattığı futbol ve aldığı sonuçlarla hayal kırıklığı yaşatan Vahid Halilhodzic’in tek kozu, kuşkusuz Avrupa kulvarıydı. Grup maçlarına Metalist galibiyeti ile başlayarak kredisini iyi kullanan Boşnak hocanın bir avantajı da, talebi üzerine alınan tüm yabancı oyuncuları bir arada görebilmesiydi. Nitekim dün akşam Legia karşısında 8 yabancının tamamı kadroda, gerginlik yaşadığı Yatabare dışındakiler sahadaydı. Takımı defansif oynatıyor eleştirileriyle bunalan Halilhodzic’ten beklenen, artık helvayı yapmasıydı!..
Lakin bu ruh halindeki bir teknik direktörden nasıl usta aşçılık beklenir ki? Nitekim sinirlerine hakim olamayan Halilhodzic daha ilk yarı bitmeden soluğu tribünde almak zorunda kaldı. Ya Trabzonspor. İlk bölümde yine istediklerini yapamayan, hızlı hücumdan başka seçeneği olmayan, orta alanda kaptırdığı toplarla rakibe pozisyon veren bir takım vardı sahada. Ofansif anlamda da etkisiz kalan bordo-mavili ekip sadece zayıf birkaç şut denemesiyle yetinmek zorunda kalınca Legia’nın fırsatçısı Kucharczyk faturayı kesiverdi.
İkinci yarıda ise tamamen farklı, ancak son vuruşlarda şanssız ve beceriksiz bir Trabzonspor izledik. Sefa’nın oyuna girmesiyle özellikle
Önce şunu söyleyelim. Trabzonspor bu maçı kaybetmediyse, yatıp kalkıp kaleci Onur’a dua etsin. En başta da Vahid Halilhodzic tabii. Boşnak hocanın elinde geniş bir kadro var ya, her maçta fantazi yapmak hakkı adamın. Nasıl olsa patron o, karışanı görüşeni yok. Sahaya sürdüğü takım bir yana, ikinci yarıda eli belinde dolaşan Medjani’yi nasıl görmez bir teknik adam? Tamam, Cezayir kontenjanından bugüne kadar tüm maçlarda görev yapmış olabilir. Ama Kasımpaşaspor karşısında takımını adeta on kişi oynatan ve rakibin göbekten bu kadar rahat gelmesini sağlayan bir futbolcuyu, 90 dakika ısrarla sahada tutmak niye? Kasımpaşaspor’un ikinci bölümde tam 6 net gol pozisyonu var. Neredeyse hepsi Medjani’nin boş bıraktığı alandan tehlikeye dönüştü. Kalede Onur olmasa, vay haline Halilhodzic’in ve Trabzonspor’un.
Sadece Medjani mi? Cardozo takıma golcü diye transfer edildi. Lakin bu oyun sisteminde aldığı parayı hak etmesi mümkün değil. Sahada kaldığı sürece topla sadece bir kez buluşabildi, hepsi o kadar. Bunun dışında rakip savunmaya baskı yapmaya çalışmaktan yorgun düştü Paraguaylı yıldız! Zaten Trabzonspor’un toplasan 3, bilemediniz 4 pozisyonu vardı, ilginçtir bunların hiç birinde de
Olgunluk, yılların deneyimi ve bunca yaşanmışlık elbette her sözünü değerli kılıyor insanın. Gençlerbirliği’nin duayen başkanı İlhan Cavcav, aslında manşetlere taşınması gerekirken, satır aralarına sıkışan bir açıklama yaptı: “Üzülerek ifade ediyorum ki, Türk futbolunda menajerlerden iyi niyetli kazıklar yedik. Öpülmenin yaşı yok arkadaş, insan her yaşta öpülebiliyor...”
Şimdi genelleme yapıp tüm futbolcu menajerlerini töhmet altında bırakacak değiliz.
Lakin yıllardır bu piyasanın içinde yer alıp, kimi zaman kulüp yöneticileri ile, bazen de başkanlarla işbirliği yapıp transferlerden yüklüce para götüren onlarca futbolcu temsilcisi olduğunu biliyoruz.
Kayıtsız kuyutsuz, sahte bildirimlerle yurt dışından futbolcu getiren, on liralık bonservis bedelini 100 lira gösteren, oyuncuya ödenecek parayı şişiren, dolayısıyla kulüpleri ciddi zararlara uğratan yerli-yabancı menajerler için adeta cennet ülke Türkiye!.. Nasıl olsa alan razı, satan razı...
Lafımız sadece Anadolu kulüpleri için geçerli değil. Büyük diye anılanlarda da, yakın zamana kadar ne dolaplar döndüğü yavaş yavaş ortaya çıkıyor zaten.
Tıpkı menajerlerde olduğu gibi sözümüz meclisten dışarı. Ama hiç düşündünüz mü,