Olgunluk, yılların deneyimi ve bunca yaşanmışlık elbette her sözünü değerli kılıyor insanın. Gençlerbirliği’nin duayen başkanı İlhan Cavcav, aslında manşetlere taşınması gerekirken, satır aralarına sıkışan bir açıklama yaptı: “Üzülerek ifade ediyorum ki, Türk futbolunda menajerlerden iyi niyetli kazıklar yedik. Öpülmenin yaşı yok arkadaş, insan her yaşta öpülebiliyor...”
Şimdi genelleme yapıp tüm futbolcu menajerlerini töhmet altında bırakacak değiliz.
Lakin yıllardır bu piyasanın içinde yer alıp, kimi zaman kulüp yöneticileri ile, bazen de başkanlarla işbirliği yapıp transferlerden yüklüce para götüren onlarca futbolcu temsilcisi olduğunu biliyoruz.
Kayıtsız kuyutsuz, sahte bildirimlerle yurt dışından futbolcu getiren, on liralık bonservis bedelini 100 lira gösteren, oyuncuya ödenecek parayı şişiren, dolayısıyla kulüpleri ciddi zararlara uğratan yerli-yabancı menajerler için adeta cennet ülke Türkiye!.. Nasıl olsa alan razı, satan razı...
Lafımız sadece Anadolu kulüpleri için geçerli değil. Büyük diye anılanlarda da, yakın zamana kadar ne dolaplar döndüğü yavaş yavaş ortaya çıkıyor zaten.
Tıpkı menajerlerde olduğu gibi sözümüz meclisten dışarı. Ama hiç düşündünüz mü, bir insan niçin kulüp başkanlığına ya da yöneticiliğe talip olur? Sırf o takıma sevgisinden mi? Yoksa medyatik olmayı sevdiğinden mi? Ya da?..
Bakın, Türkiye Futbol Federasyonu son 6-7 yıldır futbolcu temsilciliğine çekidüzen getirmeye çalışıyor. FİFA lisansı bulunmayan menajerlerin piyasada resmi olarak iş yapmalarını engellemek istiyor. Neden? Başta FİFA olmak üzere tüm ulusal federasyonlar, transferde harcanan yüz milyonlarca doların kayıt altına girmesini, kulüplerin zarara uğratılmamasını ve haksız kazancın önünün alınmasını hedefliyor. Mali fair-play projesi de bunun kontrol mekanizması. Bizim tabirimizle ayağını yorganına göre uzatacak, yaptığın her işlemin hesabını vereceksin.
Arada kaçak olmuyor mu? Olmaz mı? Sadece Türkiye’de değil, Avrupa’nın önde gelen kulüplerinde de aynı sıkıntı yaşanıyor. Bakın UEFA’ya.. Her dönem en az 8-10 kulüp incelemeye alınıyor.
Velhasılıkelam... Dev bir sektör haline gelen futbol ekonomisi, dünyanın her yerinde bunun nimetlerinden faydalanmak isteyenler için cazip bir oyun alanı.
İlhan ağabey yıllardır bu işin içinde. Kim bilir daha neler görmüş yaşamıştır, anlatamadığı...
Bugün çıkıp “öpüldüğünü” itiraf etmesi garip gelmedi bize. Hiç canını sıkma İlhan ağabey. Öpülen sadece sen misin ki?..
Yıldız savaşlarından facia çıkmasın!..
Daha ligin başındayız. Üç hafta geçmeden ortalık toz duman oluverdi.
Galatasaray’da kazan kaynıyor. Beşiktaş’da başkan, deplasman dönüşü takıma edepsizce yapılan saldırının ardından çok tartışılacak sözler söylüyor. Fenerbahçe’de iç huzuru sağlamak, dışarıya mutlu aile tablosu çizebilmek için olağanüstü önlemler alınıyor. Trabzon’da kulübün bir numaralı ismi hakem hatalarından yola çıkarak sezonun tamamlanamayacağı öngörüsünde bulunuyor. Karşılıklı suçlamalar, geçmişe yapılan manidar atıflar, daha şimdiden futbol atmosferini solunmaz hale getiriyor. Sadece onlar mı? Daha pek çok kulüp medyaya yansımayan ciddi sorunlarla boğuşuyor.
Ve biz bu kargaşadan futbol, dostluk, centilmenlik çıkmasını bekliyoruz. Ne garip değil mi? Aldatılanlar ve bu çekişmelerden olumsuz etkilenenlerse çoğu kez o renklere gönül verenler oluyor.
Şunun şurasında üç hafta geride kaldı. Gerilimin tribüne yansıması korkucu boyutta. TFF Disiplin Kurulu bu süreçte sadece süper ligde 7 kulübe “kötü ve çirkin tezahürat” nedeniyle çeşitli cezalar verdi. Aynı eylemden iki kez, yani deplasman maçları da dahil yaptırım uygulananlar var aralarında. İlk yarı bitmeden gelinecek noktayı varın siz düşünün!..
Zaten tribünlerin yarısı elektronik kart nedeniyle boş kalıyor. Yakında tamamı seyircisiz oynanacak herhalde!
Özellikle büyük kulüpler sezon başında beklentileri hep en üste koyup, taraftarı bu hedefe kitleyerek, güzel oyunu Rus ruletine çeviriyor. Bugünün sorunu değil, yıllardır izlenen politikalar böyle.
Ve yıllardır bu gerilime nasıl bir çözüm bulunacağını tartışıyor akil insanlar! Aslında formül basit, ama uzun soluklu bir maraton gerektiriyor.
Aile terbiyesi, çağdaş eğitim ve saygı.
Bunlar elbette bir ergene diretilecek kavramlar değil. Toplum olarak zamana ve hoşgörüye ihtiyacımız var. Zaman akıp gidiyor. Hoşgörülü olmak ise zor gibi görünse de, bugün önemli makamlarda, mevkilerde oturup, kitleleri yönlendiren insanlara düşüyor.
Aksi takdirde, can sıkmaya başlayan “yıldız” savaşları, Türk futboluna hasarı uzun süre onarılmayacak zararlar verecek. Farkında mısınız? Artık kendi ayağımıza kurşun sıkıyoruz!
Günün sözü: Bugün ile geçmiş arasında bir kavga başlatacak olursak, geleceği kaybetme tehlikesine düşeriz. (W. Churchill)