Yılbaşında Torino’daydım. Herkesin dilinde “Beppe“ vardı. Beppe Grillo, Cenovalı bir komedyen...
64 yaşında, sivri dilli bir hiciv ustası...
4 yıl önce, bütün düzene meydan okuyan, cesur bir söylemle siyasete soyundu. Arkasında 60’ına varmamış bir işadamı vardı:
Casaleggio...
Muhalif fikirleriyle tanınan bu “bilişim gurusu“, medyanın görmezden geldiği Grillo’ya internette örgütlenmeyi önerdi. Kurdukları blog, kısa zamanda dünyanın en çok ziyaret edilen adreslerinden biri haline geldi.
***
İtalyan siyaseti, Berlusconi hükümetleri ve kifayetsiz muhalefet partileriyle çıkmaza girmişti.
Memlekete yollanan, sıradan bir mektup sanki...“Babama, anneme, kardeşlerime ve yakın akrabalarıma” diye başlıyor.
Düzgün bir el yazısı...
Kısa, sağlam cümleler...
“Söyleyecek fazla söz bulamıyorum” diyor.
“Üzüntü ve acınızı tahmin ediyorum” diyor.
“Metin olunuz” diyor.
İdama giden bir gençlik liderinin mektubu bu...
Fazıl Say, aylardır mesnetsiz bir suçlamanın hedefi durumunda...
Kendisine ait olmayan sözlerden dolayı suçlanıyor, taşlanıyor, yargılanıyor, mahkum ediliyor.
Dünya medyası tam bir koro halinde Fazıl‘ın arkasında yeraldı. Türkiye’de ise Hükümet, Adnan Hocacıların girişimiyle başlatılan karalama kampanyasının peşine takıldı. Sanal alemde neredeyse bir linç yaşanıyor.
Fazıl, bugüne kadar bu kampanya karşısında sustu. Facebook ve İnternet hesabını da kapattı; tartışmanın dışına çıktı.
“Tekrarlarsan hapse girersin” diyen bu karar, Türkiye’nin en gözü kara muhaliflerinden birini susturmuş oldu.
Sadece onu mu?
Onun başına gelenlerden ibret alan diğer itiraz sahiplerini de...
İstanbul Valisi, bir paragraflık konuşmasıyla sadece devlet aklının (hala) nasıl çalıştığını mükemmelen sergilemekle kalmadı, Meclis’in aylarca çalışıp çıkarttığı ve bir “demokrasi atılımı“ olarak tanıttığı 4. Yargı Paketi’ni de çöpe attı.
O paragrafa yakından bakalım:
* * *
1) “Dilan kızımız marjinal grup üyesidir“ cümlesi soğuk savaş döneminden kalmadır. İnsan hakları mücadelesi oraları çoktan aştı. Dilan‘ı bilmem; ama çağdaş toplumda herkesin marjinal olma hakkı vardır. Devlete düşen -şiddet içermediği sürece- her marjinale ifade alanı açmak ve özgürlüğünü güvence altına almaktır.
2) “Yaralananların 3’ü de militandı“ derseniz, çağdaş toplum sizi hemen “Getir mahkeme kararını“ diye sorguya çeker. Getiremezseniz yargısız infazdan dolayı istifanızı ister. Bir yaralıyı mahkeme kararı olmaksızın militanlıkla suçlayan devlet adamı da, hukuku yaralayan bir militan durumuna düşer.
3) “Bizde kayıtları var, çatışma içindedir“ lafı, darbe dönemlerinin fişlemeci mantığının aynen sürdürüldüğünün kanıtıdır. Bütün fişlerin çöpe atıldığı yalanını belgeler.
4) Kaldı ki polisten yansıyan haberlere göre Dilan‘ın Emniyet arşivinde suç kaydı yoktur. “Türkiye Devrim Partisi“ üyesi
Endişemiz buydu işte: “Barış perisi”nin gözalıcı kanatlarının arkasında, bizim eski panzerin tetikte bekliyor olması...
Asker hakimiyetinden kurtulduk derken, polis tahakkümünün nöbeti devralması...
Barışın, nihai istasyon değil, dereyi geçene kadar binilecek “tramvay“ sayılması...
O süreçte gülümseyen yüzlerin, en ufak muhalefette dişinin, kulağının uzaması...
Barış güvercini postuna bürünmüş bir şahin zihniyetinin gelip tepemize oturması...
Bu yasakçı kafa mı barışın önünü açacak?
Bu ceberut anlayış mı anayasa yapacak?
Cumartesi Teos antik kentinde bir toplantıdaydım. 850 kişilik tiyatro, 2 bin yıl önce sadece oyun için değil, meclis toplantıları için de kullanılıyormuş. Kentle ilgili kararlar, burada alınıyormuş.
Antik tiyatroya, muhtemelen bir zamanlar Romalı senatörlerin yürüdüğü patikadan yürüyerek vardık.
Bu kez yürüyenler, senatörler değil, muhtarlardı. Yine önemli bir konu için toplanmışlardı: Köylerini savunacaklardı.
“Köylere evet!”
Muhtarların elindeki pankartlarda “Köylere evet“ yazıyordu.
16 bin köy, yılsonu çıkarılan bir yasayla bir gün içinde yok edilmiş, mahalleye çevrilmişti. Köylüye fikri sorulmamıştı.
Siyaseten yoğun bir haftaydı. O yüzden Günseli Başar için bir veda yazısı yazamadım.
20 yıl önce yaptığım “Cumhuriyet’in Kraliçeleri“ belgeselinin ana kraliçelerinden biriydi Başar...
1992’de görüşmüştük.
1952’de Napoli’deki yarışmada Avrupa Güzellik Kraliçesi seçilmesinin öyküsünü kendisinden dinleyip ekrana getirmiştim.
Seçildiği yarışmanın görüntülerini de İtalyan arşivlerinde bulup ilk kez o belgeselde yayınlamıştık. (Merak edenler için:
http://www.candundar.com.tr/_v3/#!/GÜNCELE_DAİR/Güncele_Dair-_1951_Türkiye_Güzeli_Günseli_Başar_hayatını_kaybetti/#Did=21850)
33 yaşındaydı Savaş... Uzunca bir süredir tehditler alıyordu.
Çevreden sürekli faili meçhul haberleri geliyordu.
Diken üstündeydi.
5 yıllık eşi, 3 yaşındaki oğlunun ardından, kızına 8 aylık gebeydi. O da sürekli tedirgindi.
Bir gece eşine, eve geç geleceğini söyledi Savaş...
Bir otele gitti. Oradayken bir grup silahlı adam geldi. Savaş’ı zorla arabaya bindirip götürdüler.
Eşi, sabaha karşı onun yatakta olmadığını fark edince panik halinde oteli aradı.