Tanıdığım en özel insanlardan biri ressam Suat Akdemir. Sergi açılışı ya da kitap lansmanı varsa kendisine ilk soracağım şey, “Sen gidiyor musun?”dur.
Çünkü istediği kadar kendi sergisi ya da kitabı olsun, Suat gitmeyebilir, ortalıkta görünmeyi, yaptıklarıyla böbürlenmeyi sevmez. Sanatla pazarlamanın iç içe geçtiği bir dönemde bu piyasadan mümkün olduğu kadar uzak kalmayı başarabilmiş çok sayılı kişiden biri.
Bedri Baykam onun için şöyle diyor: “Suat Akdemir, bu devirde artık pek bulunmayan başka bir çağın materyalizm dışı boya ve düşünce ekseni üzerine yaşamını kurmuş bir anti-kahraman. ‘Artık onun hakkını vermek, Türk sanatının boynunun borcu’ desem, buna en çok kendisi bozulur. Çünkü Suat para, ün ve kariyer arayışı dışında, yalnız bu dünyada izler bırakmasına yardımcı olacak kadar takas metası arıyor. Bunun adını ‘para’ koyup, ardından dünyayı hırsla sürekli kirleten başkaları...”
SEYAHAT ANILARI
Suat Akdemir’in tam üç yıl önce ‘Sınırlar/Kıyılar’ adlı kitabında 2002’de gerçekleştirdiği Türkiye yolculuğunda çektiği fotoğrafları ve notlar tek kelimeyle harikaydı. Bu, sıradan bir yolculuk değildi.
79 günde, bisikletle 5 bin 700 kilometre yaptı. Fotoğraflar çekti,
Yarınki durumumuz budur. Instagram’da sandık başı fotoğraflarını oturduğumuz yerden ‘like’ edeceğimize, bir zahmet yerimizden kalkıp oy kullanmamız gerekiyor.
Şimdiye kadar hiç oy kullanmamış olabilirsiniz. Hiçbir adayı kendinize yakın hissetmiyor da olabilirsiniz ama ne olursa
olsun, yarın sabah uyanır uyanmaz yapacağımız ilk iş oy vermek olsun!
2011 seçimlerinde gördük...
52 milyon seçmenden 10 milyona yakınının oylarının geçersiz veya kullanılmamış olması, yaklaşık yüzde 20’ye yakın bir seçmen kitlesinin yok sayılmasına neden oldu.
Hatta Dot’un bir seçim simülasyonu olan son oyunu ‘Dövüş Gecesi’nde de seyrettik, en çok oy alan aday, oylamayı yapan izleyiciye teşekkür ederken, en başta oy kullanmayanlara teşekkür ediyor, “Siz olmasaydınız ben de olmazdım, beni sizler var ettiniz” diyor manidar manidar gülerek. Haksız mı?
Bir oy bir oydur.
Üç genç adam tartışıyor. Biri diğerine “Artık biraz durman lazım, yanlış mesaj vererek şirkete zarar veriyorsun” diyor. Diğeri cevabı yapıştırıyor, “Ama Twitter’ı ben icat ettim.” Bunu diyen tahmin ettiğiniz gibi Jack Dorsey.
“Hayır, Twitter’ı sen icat etmedin. Ben de icat etmedim, ‘Biz’ de icat etmedik. İnternette kimse bir şey icat etmiyor, sadece varolan bir fikri genişletiyor” cevabını veren ise ‘Ev’ diye tanıdığımız Evan Williams.
Üçüncü ortak ‘Biz’ lakaplı Christopher Stone da tenis maçı izler gibi diğer ikisini izliyor. Taraf tutmadan, ikisiyle de aynı fikirde olmadan. Aslında tam da şimdi içinde bulunduğumuz durum gibi.
TWITTER’IN KİTABINI YAZDI
Aylardır başucumda bir kitap var, Nick Bilton’ın ‘Hatching Twitter’ı. Steve Jobs’un biyografisini bir çırpıda okudum, ‘Sosyal Ağ’ı vizyona girer girmez izledim ama Twitter’ın hikayesini okumak için hiç acelem yoktu. Ta ki geçen perşembe gecesine kadar. Çünkü Twitter’la başka bir ilişkim vardı, kendisi o kadar güçlüydü ki, arkasındaki hikaye o kadar da önemli değildi.
Kurucularından Noah Glass “Arkadaşlarımın her saatte ne yaptığını öğrenebilmek onlara daha yakın hissetmemi ve kendimi daha az yalnız hissetmemi sağladı”
Her şey bir yana, İstanbul Film Festivali bir yana. Her yıl olduğu gibi bu yıl da biletlerin satışa çıktığı gün sabah saat 07.00’de kuyruğa giren tanıdıklar oldu.
O gün, ne yasaklar, ne seçimler hiçbir şeye aldırmadan biraz nefes almaktı amaç.
Hemen akabinde çoğu birbirini festivallerden tanıyan bir kalabalık, film festivali coşkusuyla sırada yaşadıklarını anlatıyor, sabah 07.00’de hiçbir şey için kuyruğa girmeyecek tembellikte olanlar ise heyecanla dinliyordu.
Malum, İstanbul Film Festivali’ne sayılı gün kaldı. Biletleri şimdiden almak gerekiyor.
Kuyrukta saatler geçirmemiş ve istediğim filmlerin bir kısmına bilet bulamamış olabilirim ama programı çalıştım, yüzlerce film arasından tamamen kişisel bir liste yaptım.
Buyrunuz...
* Düzmece Dava (Ai Weiwei: The Fake Case)
Aşağıdaki satırları Mart 2009’da ‘Facebook bitti, yaşasın Twitter!’ başlığıyla yazmıştım. O zaman Twitter hayatımıza gerçekten de yeni yeni giriyordu. Bakın o zaman Twitter’ı nasıl anlatıyorduk?
Dünkü gazetelerde Twitter’ın adı geçen haberleri gördünüz mü? Jennifer Aniston, John Mayer’den ayrılmış. Nedeni John Mayer’in kendisini çok ihmal edip bütün zamanını Twitter ile geçirmesiymiş. Hayır, Twitter Twiggy gibi bir manken falan değil. Yeni bir sosyalleşme akımı... Peki ama bu Hollywood yıldızlarının hayatını etkileyen yakında bizim de hayatımızı etkilemeye başlayacak olan Twitter ne?
Twitter aslında bir mikro blog. Anında kısa mesajlar yollamanızı ve almanızı sağlıyor. 140 karakterden oluşan mesajlarla ne yaptığınızı eşe dosta anlatıyorsunuz. Hem cep telefonundan hem de bilgisayardan mesajlar yollayabiliyorsunuz. iPhone ve Blackberry için özel programı da var. Ama sadece SMS ile de Twitter’ı kullanabiliyorsunuz. Zaten Amerikalılar internetin SMS’i diyorlar Twitter için. Twitter’ın diğer sosyalleşme sitelerinden en büyük farkı mesajlaşmak için internet sitesine girmeniz gerekmiyor.
OBAMA TWITTER’DA
Barack Obama seçimlerde
Contemporary İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı Ali Güreli: “İstanbul çok beğensek de artık geride kalmaya başladı. İstanbul’da sadece sergiler yapan bir şirket kuracağız. İstanbul’a gelmemiş sergileri buraya getireceğiz”
Dubai, çağdaş sanat fuarı nedeniyle bambaşka bir kalabalık ağırlıyor. Şehrin farklı köşelerinde çeşitli sanat etkinlikleri var. Trafikte bir yerden bir yere gitmek
saatler alıyor. Restoranlarda yer bulmak mümkün değil. İstanbul’dan önemli koleksiyonerlerle karşılaşıyorsunuz.
Türkiye’nin ilk çağdaş sanat fuarı Contemporary İstanbul’un dokuzuncu yılı. 13-16 Kasım’da İstanbul Kongre Merkezi ile Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleşecek ve 95 galerinin katılacağı Contemporary İstanbul şerefine Dubai’de Akbank Private Banking ile bir tanıtım daveti düzenlendi. Öncesinde Contemporary İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı Ali Güreli ile konuştuk.
Körfez ülkelerindeki çağdaş sanat gelişmelerini görünce İstanbul’un durumu nasıl?
Doha ve Abu Dabi yeni yapılan müzeleriyle, müzelerinin hem içeriği
* Dubai’nin, müze projeleriyle dikkat çeken Abu Dabi ve Doha’yla yarıştığını Contemporary Istanbul’un kurucuları Rabia Bakıcı-Ali Güreli ile birlikte yerinde görüyoruz. Art Dubai’nin ön açılışı için İstanbul’dan gelen koleksiyonerler ve sanatçılardan da belli oluyor zaten. Oya Eczacıbaşı’dan Ali Dinçkök’e, Ali Emir Tapan’dan Ardan Özmenoğlu’na birçok tanıdık sima dikkat çekiyor.
* Türkiye’den fuara iki galeri katılıyor, Pi Artworks ve Galerist. En çok konuşulan ise PiArtworks’ün Londra şubesi. Ayrıca Gallery Isabelle Van Den Eynde’de sergilenen :mentalKLİNİK’in ‘Fransız Öpücüğü’ adlı eseri de çok ilgi görüyor.
* Fuarın halka açılışının ilk gününde bir kadınlar matinesi yapılıyor. Galeri sahibi olsanız ve standınızda duracak bir kadın görevli yoksa bile fuar alanından çıkmanız gerekiyor. Kadın kadına fuar gezisi bir tuhaf oluyor.
* Çağdaş sanat fuarında bu yıl ilk kez bir de modern bölümü yer alıyor. Fuar genelinde Arap zevki öne çıkıyor diyemiyorum, ama bu gerçekten öyle olmadığı için mi yoksa artık gözümüz çok alıştığı için mi, emin değilim.
* Çarşamba gecesi çağdaş sanat fuarı Contemporary Istanbul ve Akbank Private Banking’in düzenlediği davet için Al Qasr oteldeyiz.
Önceki gece Instagram’dan aldım haberi, moda dergileri ve yazarları güzel birer L’Wren Scott fotoğrafı paylaşmış. Altına da moda tasarımcısının evinde intihar ettiğiyle ilgili bilgi not düşülmüş.
Mick Jagger’ın sevgilisi olduğundan Michelle Obama, Oprah Winfrey, Madonna, Angelina Jolie, Nicole Kidman, Amy Adams ve Penelope Cruz gibi isimleri giydirdiğinden, Londra Moda Haftası’ndaki defilesini son dakikada iptal ettiğine; modaevinin çok borcu olduğundan Harvey Nichols için İstanbul’a geldiğine kadar birçok ayrıntı da var.
O da ne?
Ben daha resimaltlarını okurken, fotoğraf Instagram’a konulalı sadece saniyeler geçmişken, birden bire 48 ‘like’ alıyor. Derken 50, 55, yok mu artıran şeklinde ‘like’lar ışık hızıyla çoğalıyor.
“Ben mi yanlış görüyorum?” diye yanımdaki arkadaşıma sorma ihtiyacı hissediyorum. Hayır, yanlış görmüyoruz!
Moda dergileri, bir moda tasarımcısının kendisini şalıyla astığını ve hayatını kaybettiğini bildiriyor ve modaseverler bu haberi üzüntüyle karşılayacaklarına, ‘layk’lıyorlar.
Bu kadar mı şuursuz olduk, bir intihar haberinin nesini like ediyoruz? Erken haber aldığımız için mi, güzel fotoğraf olduğu için mi, resimaltını okuma zahmetine