Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Tanıdığım en özel insanlardan biri ressam Suat Akdemir. Sergi açılışı ya da kitap lansmanı varsa kendisine ilk soracağım şey, “Sen gidiyor musun?”dur.
Çünkü istediği kadar kendi sergisi ya da kitabı olsun, Suat gitmeyebilir, ortalıkta görünmeyi, yaptıklarıyla böbürlenmeyi sevmez. Sanatla pazarlamanın iç içe geçtiği bir dönemde bu piyasadan mümkün olduğu kadar uzak kalmayı başarabilmiş çok sayılı kişiden biri.
Bedri Baykam onun için şöyle diyor: “Suat Akdemir, bu devirde artık pek bulunmayan başka bir çağın materyalizm dışı boya ve düşünce ekseni üzerine yaşamını kurmuş bir anti-kahraman. ‘Artık onun hakkını vermek, Türk sanatının boynunun borcu’ desem, buna en çok kendisi bozulur. Çünkü Suat para, ün ve kariyer arayışı dışında, yalnız bu dünyada izler bırakmasına yardımcı olacak kadar takas metası arıyor. Bunun adını ‘para’ koyup, ardından dünyayı hırsla sürekli kirleten başkaları...”

SEYAHAT ANILARI
Suat Akdemir’in tam üç yıl önce ‘Sınırlar/Kıyılar’ adlı kitabında 2002’de gerçekleştirdiği Türkiye yolculuğunda çektiği fotoğrafları ve notlar tek kelimeyle harikaydı. Bu, sıradan bir yolculuk değildi.
79 günde, bisikletle 5 bin 700 kilometre yaptı. Fotoğraflar çekti, resimler yaptı ve samimi notlar aldı. Yazısı da resimleri kadar etkileyici. Bazen düşündürüyor, bazen güldürüyor.
Şimdi Suat Akdemir’in merakla beklediğim ‘KÜBA: İşte böyle gezilir’ kitabı çıktı. Piramid Yayıncılık, Suat’ın 2004 yılında Küba’nın tüm sahillerini bisikletle gezerek gerçekleştirdiği seyahatte çektiği fotoğraflardan ve bu maceranın notlarından oluşan kitabı yayımladı.
Hatırlatalım, ‘Hayattan Soyut İzler’ isimli sergisi 13 Nisan’a kadar Piramid Sanat’ta devam ediyor. Serginin küratörlüğünü, Akdemir’i 1987’den beri izleyen Bedri Baykam yapıyor. Piramid Sanat’ta Akdemir’in tuvalleri, bazı kağıt işleri, fotoğrafları, defterlerinin yanı sıra Türkiye ve Küba’nın tüm sahillerini üstünde gezdiği ‘müzelik’ bisikleti de sergileniyor. Bugün biraz hayal kurmak için kitaptan notlarla devam edelim.

KİTAPTAN NOTLAR...
“Guantanamo sınırındaki Baconao’ya doğru gidiyorum. Ondan ötesine yol yok. Santiago de Cuba’yla mesafesi haritada 55-60 km. görünüyor. Belki biraz pahalı ödemeyi göze alıp iyi bir yer bulmayı umuyor, yarın da aynı yolu dönmeyi göze alıyorum. Yol güzel, trafiksiz, tek tük araç geçiyor. Yolun 25. kilometresinde güneş tam tepedeyken biraz alçalmasını beklemem gerekiyor. Sıcaklık 30-35 derece olmalı. Karşıdan biraz rüzgâr alıyorum. Dudağımdaki uçuk acıyor.
Kollarım su topladı. İshal ve açım, uykusuzum.
Karımı da oğlumu da çok özledim; ama mutluyum. Yanımdaki ağaca daha önce hiç görmediğim, simsiyah gagalı kızıl bir kuş kondu. Hiç duymadığım bir tonda ve müzikle ötüyor, onu dinliyorum.”
“Sonunda beklediğim oldu. Güneş küçük bir koyda tam karşımdan batıp gitti. Sonra alacakaranlık, sonra gece oldu. Yol dikleşti, bozuldu. Hep böyle olur. Karanlık basıp, göz gözü görmez olunca varmaya çalıştığınız yer hakkında herkesten farklı cevaplar duyunca, o ana kadar hiç duymadığınız kuş ve gece sesleri duymaya başladığınızda moraliniz bozulur.”
“Tövbe haşa! Ama Che abimiz de, Jack iti de, Baykam üstadımız da, birçokları da, yollara düşmeden edememiş, yollarda olanlara kayıtsız kalamamışlardır. Görmek için hiç başka bir dekor, hiç başka bir ışık, hiç başka bir rüyaya gerek yoktur. Çünkü yolların her yere çıktığını ve hiçbir yere çıkmadığını en iyi onlar bilir.”