Önceki gece Instagram’dan aldım haberi, moda dergileri ve yazarları güzel birer L’Wren Scott fotoğrafı paylaşmış. Altına da moda tasarımcısının evinde intihar ettiğiyle ilgili bilgi not düşülmüş.
Mick Jagger’ın sevgilisi olduğundan Michelle Obama, Oprah Winfrey, Madonna, Angelina Jolie, Nicole Kidman, Amy Adams ve Penelope Cruz gibi isimleri giydirdiğinden, Londra Moda Haftası’ndaki defilesini son dakikada iptal ettiğine; modaevinin çok borcu olduğundan Harvey Nichols için İstanbul’a geldiğine kadar birçok ayrıntı da var.
O da ne?
Ben daha resimaltlarını okurken, fotoğraf Instagram’a konulalı sadece saniyeler geçmişken, birden bire 48 ‘like’ alıyor. Derken 50, 55, yok mu artıran şeklinde ‘like’lar ışık hızıyla çoğalıyor.
“Ben mi yanlış görüyorum?” diye yanımdaki arkadaşıma sorma ihtiyacı hissediyorum. Hayır, yanlış görmüyoruz!
Moda dergileri, bir moda tasarımcısının kendisini şalıyla astığını ve hayatını kaybettiğini bildiriyor ve modaseverler bu haberi üzüntüyle karşılayacaklarına, ‘layk’lıyorlar.
Bu kadar mı şuursuz olduk, bir intihar haberinin nesini like ediyoruz? Erken haber aldığımız için mi, güzel fotoğraf olduğu için mi, resimaltını okuma zahmetine katlanmadan her gördüğümüzü like etmemiz gerektiği için mi, artık otomatiğe bağlayıp elimiz ister istemez like tuşuna gittiği için mi?
Her ne olursa olsun, bu hale gelmemiz ürkütüyor beni.
‘LIKE’IN KADAR VARSIN!
Artık Instagram’da ölüm haberlerinden cenaze fotoğraflarına her şey paylaşılıyor. Hayır, sadece toplumsal olaylar değil, kişisel acılar da paylaşılıyor.
Bazen arkadaşlarımızın ailelerindeki acı kayıplardan Instagram’a konulan bir tabut fotoğrafıyla haberdar oluyoruz. Bazen yoğun bakımda olan aile fertlerinin hasta yataklarındaki fotoğrafları paylaşılıyor. Resimaltında ise açıklama yazıyor. Açıklamanın hemen altında da yine bir sürü ‘like’ görüyoruz. Başsağlığı dilekleri de, geçmiş olsun dilekleri de ‘like’ların altına bir bir diziliyor.
Hayır, Facebook’taki doğum günü kutlamalarına benzemiyor bu. Tamam, artık kimse kimsenin doğum gününü ezbere bilmiyor. Facebook’unuz yoksa doğum gününüzü kutlayan da yok.
Bırakın doğum gününüzü, en acı durumlarda bile şuursuz bir paylaşım halindeyiz. Üstelik bütün bunlar olurken, bu kadar acı yaşanırken hâlâ deli gibi ‘like’lar sayılıyor. Ne kadar çok ‘like’ alınırsa o kadar mutlu olunuyor. Sanki aldığınız her ‘like’ daha çok sevilen bir insan olduğunuz hissini veriyor.
‘Like’ aldığınız kadar varsınız işte. Bu da yetmezmiş gibi, herkes çıldırmış durumda arkadaşlarının ilgili ilgisiz like ettiği şeylere bakıyor mutlaka. Kim kimi ya da neyi ‘like’ etmiş hepsi ezberleniyor.
Bazen de ayıp olmasın diye siz de kendinizi bir şeyi ‘like’ ederken buluyorsunuz. Sizi ‘like’ edenleri ‘like’ etmemek de ayıp sonuçta. Artık bu da görgü kurallarının bir parçası.
İşin tuhafı, şimdi bütün bunları alıp Instagram’da bir resmin altına yapıştırsam biliyorum ki yine ‘like’ alır. Öyle bir durumdayız işte.
Bakalım, ne zaman ‘dislike’ tuşu çıkacak, o çıkana kadar ‘layk’lamaya devam...