Tam 4 yıl önceydi, “Extreme Sailing Series’de bir Yeni Zelanda takımında yarışır mısın?” dediklerinde.
Şaşırmıştım, yelkeni ne kadar sevsem de kendimi bir ekstrem sporda yarışırken düşünemiyordum.
Malum, “Denizlerin Formula 1’i” diyorlar Extreme Sailing için, diğer yelken yarışları gibi uzun mesafeye dayalı değil. Önemli olan hız.
Bunun için de tekneler havada uçuyor, çarpışan arabalar gibi arada birbirlerine giriyor ve yarış heyecanla devam ediyor.
Yarışması kadar izlemesi de zevkli.
Bu yıl Extreme Sailing Series’de ilk kez bir Türk takımı yarışıyor, Team Turx.
Tanem Sivar sayesinde tanıştım takımın kaptanı Edhem Dirvana ile.
Cumartesi akşamı ne yapacaksın diyenlere cevabım belliydi: Vogue’da Adriana Lima ile akşam yemeği. Malum, bir reklam çekimi için Adriana Lima hâlâ İstanbul’da, röportajlarını, çekimlerini son dakika iptal etmiş, birçok gazetecinin programını aksatmış. Üstelik son anda bir Türk fotoğrafçıyla çalışmak istemediği için yurtdışından bir de fotoğrafçı getirilmiş.
Adriana ekibi tarafından çok iyi korunuyor, kraldan çok kralcı bir ekibi var. Sanırsınız ABD Başkanı’nı koruyorlar.
Tabii yine de Adriana’nın ertesi gün Beyoğlu’nda protesto yürüyüşlerinin arasında kalmasına engel olamadılar. Anlaşılan, Adriana’nın hakkından bir tek Acun geliyor, her yere geç kalışına aldırmadan.
Yemeğe de geç geldi tabii, ama olsun gözümüz gönlümüz açıldı, Ahu Yağtu, Özge Ulusoy, Didem Soydan, Eda Taşpınar, Ayşe Kucuroğlu, Ferhan-Derya Şensoy gibi güzel kadınlarla birlikte altın gününde gibi beklerken. Organizasyon aksaklıkları yüzünden mi, podyumda olmadığından mı bilmiyorum, Adriana içeri girdiğinde öyle bir Victoria’s Secret meleği gelmiş havası esmedi. Epey kilo almış, fark etmemek mümkün değil, bir ara hamile söylentileri bile dolaştı. Hatta bu sırada Didem Soydan hepimizi aydınlattı,
Dubai’deki Nusr-et iki ayda şehrin en popüler restoranlarından biri oldu. Dubai-İstanbul hattındaki Nusret Gökçe, İstanbul’da da yine yaptı yapacağını, yarın Etiler’de bir kebapçı/dönerci açıyor. Kebapçı adını verdiği yeni yerinde Nusret ile buluştuk, yeni lezzetlerini tattık
Kulaktan kulağa yayıldı, “Nusret dönerci açacakmış, Nusret kebapçı açacakmış” diye. Söylentiler vardı, adının Rüya olması bekleniyordu, D.ream’den ilham alınarak... Derken Nusret Gökçe’den haber geldi, beklenen kebapçı/dönerci yarın açılıyor. Etiler’de, Nispetiye Caddesi’nde, Venüs Pastanesi’nin yanında. Adı: Kebapçı.
“Kolay olsun, kebapçıya gidiyoruz dendiğinde burası akla gelsin istedik” diyor Nusret. Kendi adını vermemiş. Oysa burası da Nusret’in yeri olarak kazınacak hafızalara belli ki.
“Türk mutfağının en iyisini yapacağız”
“Kebapçı açıyorum deyince şaşıranlar, ne gerek var, Nusr-et artık dünya çapında bir marka diyenler oldu. Ben kasaplıktan ve kebapçılıktan geliyorum, 15 yıl önce Bostancı Günaydın’da hem kasapta hem kebapçıda çalışıyordum. Kebapçı ikinci sınıf görülüyor, oysa bizim mutfağımız bu. Biz şimdi yurt dışında büyüyoruz. Dubai’de Four Seasons otelinde açtığımız
Nusr-et çok
Her şeyin üst üste geldiği dönemlerde daha güçlü durmak gerekiyor. Bunun için de morali iyi tutmak lazım. Bakımlı olmak da bir tür direniş, hayata karşı. İçimize kapanmak yerine, renklenmek, süslenmek zamanı.
Şanslıydım, Yasemin Berkman aradı ve MAC’in en önemli makyaj uzmanlarından biri olan Baltasar Gonzales Pinel’in Türkiye’deki makyaj sanatçılarına eğitim vermek üzere İstanbul’a geleceğini söyledi. Hiç düşünmeden, ben de bir ders alayım dedim ve kendimi Baltasar’ın önünde bir taburede buldum.
Önce trendleri öğrendim, sonra kendi yüzüme yakışanları, sonra da en önemlisi makyaj temizliğiyle ilgili doğru sanılan yanlışları.
“Eskiden güzelleşmek için makyaj yapılırdı, şimdi ise güzellik değil gerçeklik ön planda” dedi Baltasar. 90’ların süpermodellerinin klasik güzellik anlayışına uyduğunu, şimdiki mankenlerin ise klasik güzeller yerine daha karakteristik özellikleri olan kişiler arasından seçildiğini anlattı.
Bu yıl makyajsız gibi görünmek moda, ciltler ona göre uygun tonlarda belirli bölgelerde desteklenecek. Öyle baştan aşağı kalıp gibi makyajlar artık yok. Renklerde ise kirli pasteller öne çıkıyor. Bu yıl dudaklar değil, gözler ön planda. Bol bol rimel ve göz
Kimsenin kimsenin neşesine, mutluluğuna tahammülü yok.
Özellikle de
aynı şeyleri düşünmüyorsa, aynı şeylere inanmıyorsa
Bırakın mutlu olmaya, yaşamaya
bile hakkı yok diye düşünülüyor.
Nasıl bir kin
ve nefret hali...
Özgecan’ın okuldan eve gidip gelirken kendini güvende hissetmeyip de çantasında biber gazı taşıması mı daha vahim.
Yoksa fazla polisiye izlemiş bir caninin “DNA izi kalmasın” diye canlı canlıyken ellerini kestiği genç kızdan ifadesinde “bayan” diye söz etmesi mi...
Yoksa bir annenin “Çok acı çekmiştir kızım, keşke kurşunla öldürselerdi” diyecek hale gelmesi mi?..
Grammy’lerde bile ‘kadına şiddete son’ mesajı
Daha geçen hafta ABD Başkanı Barack Obama, Grammy ödüllerinde bir mesaj yayınladı.
ABD halkı için bir müzik ödülleri töreninde Başkan’ın konuşmasını dinlemek şaşırtıcıydı, bizdeki gibi devlet büyüklerini ödül törenlerinde görmeye alışık olmadıkları için.
Obama, Grammyler’de ne mesaj verdi? Kadına şiddete son!
İspanyol restoranı Arola’nın şefi Omar Mosquera ve Türk restoranı Rocca’nın şefi Ali Ronay ile Mutfak Dostları Derneği sayesinde bir araya geldik. Bir tapas-meze karşılaştırması yaptık
Uzun zamandır gitmek istediğim iki restoran vardı, Zorlu Center’daki Raffles otelin içinde. Biri Türk restoranı Rocca, diğeri İspanyol restoranı Arola. Rocca’nın şefi Ali Ronay, Arola ise iki Michelin yıldızlı şef Sergi Arola’nın restoranı, şu anda Chef de Cuisine’i Omar Mosquera.
Mutfak Dostları Derneği’nin “Mezeden Tapas’a” gala yemeğini duyunca heyecanlandık. İki şefin yemeklerini aynı anda tadıp bir de karşılaştırma yapabileceğimiz ve yanımızda önemli gurmeler olacağı için.
Önce kaşık töreni
İtiraf etmeliyim, gala yemeğindeki seremoniden haberdar değildik. Davetiyedeki “Black tie” notunu da fark etmemiştik. Neyse ki küçük siyah elbiseler her zamanki gibi kurtarıcıydı. Zaten bizde davetiyede ne kadar “black tie” denilirse denilsin, smokin ve uzun gece elbisesi giyen kimseye rastlamak pek mümkün olmuyor. O yüzden kıyafetimizle geçer not aldık. Tek eksiğimiz, boynumuzda regalyalardı.
Regalyalar, Avrupa Gurmeler Birliği’nden örnek alınmış. Bordo kadife kumaştan yapılmış ve
Ta Meksika’ya kadar git, güneşin denizin keyfini çıkaracağına, kendini sıcak kumlardan serin sulara atacağına Can Ateş’e kilitlen ve hatta bir de utanmadan videosunu çek.
Can Ateş, Meryem Uzerli’nin kızının babası olduğu için gündeme oturdu. Her attığı adım takip edildi.
Şimdi işinde sıkıntılar olduğu iddia ediliyor ama doğrusu kimsenin konuyla ilgili net bir bilgisi yok. Bir kaçak durumu da söz konusu değil, bültenle aranmıyor da.
Meksika’ya tatile gidiyor, uzaklaşmaya, kafa dinlemeye ya da dağıtmaya her neyse…
Plaja adımını atar atmaz, kimsenin onu tanımayacağını düşündüğü bir yerde bile görüntülenip gazetelere haber oluyor.
Bu ne kadar talihsizlik olarak görünse de, artık hepimizin içine bir canavar kaçtığının da kanıtı.
Videoyu bir paparazzi çekmediğine, videoda yer alan kişi de kendi görüntülerini gazetelere dağıtmadığına göre bu büyük magazincilik aynı yerde tatil yapan birinin işi.