Özgecan’ın okuldan eve gidip gelirken kendini güvende hissetmeyip de çantasında biber gazı taşıması mı daha vahim.
Yoksa fazla polisiye izlemiş bir caninin “DNA izi kalmasın” diye canlı canlıyken ellerini kestiği genç kızdan ifadesinde “bayan” diye söz etmesi mi...
Yoksa bir annenin “Çok acı çekmiştir kızım, keşke kurşunla öldürselerdi” diyecek hale gelmesi mi?..
Daha geçen hafta ABD Başkanı Barack Obama, Grammy ödüllerinde bir mesaj yayınladı.
ABD halkı için bir müzik ödülleri töreninde Başkan’ın konuşmasını dinlemek şaşırtıcıydı, bizdeki gibi devlet büyüklerini ödül törenlerinde görmeye alışık olmadıkları için.
Obama, Grammyler’de ne mesaj verdi? Kadına şiddete son!
Bizde yeni terimiyle ‘Aile içi şiddete son!’ diye çevrildi, oysa Obama’nın verdiği mesaj tamamen kadına şiddet hakkında, açık ve netti.
Biz kadına şiddet demekten bile hoşlanmıyor, sözüm ona kulağa daha iyi gelecek bir terim buluyoruz.
Koskoca Çarşı grubu bile “Bundan sonra dolmuşta son yolcu bayansa, inmiyoruz, adam olan herkese sesleniyoruz” diye yaptığı açıklamada ‘kadın’ diyemiyor.
Niyet iyi ama hâlâ ‘kadın’ demeye bile çekiniyoruz.
Obama ise TV’de ABD’deki kadına şiddet rakamlarını açıkladı ve ekledi,
“Sanatçılar hepimize örnek oluyor. Kadına şiddete karşı hepimiz birleşmeliyiz, sanatçılar da hayranlarını buna destek olmaya çağırmalı.”
ABD Başkanı’nın ve Amerikan müzik endüstrisinin kadına şiddet konusunu bu kadar önemsemeleri olumlu ama bu ne demek oluyor? ABD’de bile durum ödül töreninin arasına uyarı alacak kadar fena.
Özgecan hepimizi birleştirdi
Bizde ise durum giderek daha da vahimleşiyor, vahşet derecesi giderek artıyor. Ve işte biz artık o derece artmadan ses çıkaramayacak haldeyiz. Şimdiye kadar yeterince ses çıkarmadığımız için bunlar yaşanıyor.
İşte o yüzden Obama’nın da dediği gibi sanatçıların örnek olması gerekiyor.
İşte o yüzden Beren Saat’in cesur ve samimi açıklaması ve Demet Akalın’ın Taksim’deki yürüyüşe katılması çok önemli.
Dün Tarkan’dan Nurgül Yeşilçay’a ünlü isimlerin siyah giymesi ve isyan etmesi de çok önemli.
Çünkü biz alışığız, Nihat Doğan gibilerin çıkıp da saçmalamasına, baksanıza.
Bu kadar korkunç bir cinayet futbol programlarında bile tartışılıyor artık.
Buna rağmen Özgecan’ın babası Mehmet Aslan son derece makul, “Sevmekten başka bir çıkar yolumuz yok. Bu vahim olayı yapanlara zulmedilmesin, adaletin karşısına çıkıp cezalarını çeksinler. Allah onların analarına, babalarına da yardımcı olsun” diyor.
Başkaları durumu fırsat bilip, idamdan pembe otobüse kadar olmayacak önerilerde bulunurken...
Neyse ki daha duyarlılar da var aramızda. Tarkan’dan İdo Tatlıses’e birçok erkek “Özgecan’a yapılanlar yüzünden erkekliğimizden utandık” diyor.
Çok değil, bundan sadece birkaç ay önce ise Türkiye’nin en güvenilir kadını,
iki karısını da öldüren bir katili TV programına konuk aldı ve “Erkek, karısını neden öldürür?” diye sanki dünyanın en olağan sorusuymuş gibi sordu ekranda.
Bir de üstüne “Bu kadar güleryüzlü bir katil gördünüz mü?” diye iki cinayet işleyen katili sevimli hale getirdi...
O zaman hatasını fark edip inatla özür dilemedi. Yaptığının ne sonuçlara neden olacağını tahmin edemediği için belki de...
Şimdi yine aynı noktadayız, ama bir farkla. Özgecan çok acı bir kayıp, keşke böyle olmasaydı ama aynı zamanda bir başlangıç oldu, ilk defa kadına şiddet konusunda bu kadar birleştik.
Dün hepimiz siyahlar giydik.
Sen de anlat’a kendi hikâyelerimizi anlattık. Erkekler okurken şaşırdı, utandı ama biz kadınlar için şaşırtıcı bir şey yoktu okuduklarımızda.
Çünkü, ne yazık ki öyle ya da böyle tacize uğramamış olanımız yok.
Önemli olan bundan sonrası.
Instagram da gitti
Tek nefes alma alanımız kalmıştı, o da Instagram’dı.
Güzel manzaralara, tatillere, yemeklere boş boş bakıp içimiz açılıyordu, gündemden bir nebze de olsa uzaklaşabiliyorduk.
Bir de sevdiklerimizin fotoğraflarını, vasat da olsa, ‘like’ edip birbirimizi sevindiriyorduk. Twitter ya da Facebook gibi sosyal içerikli değildi Instagram. Cumartesi itibariyle Instagram da sosyal içerikli mesajlarla doldu.
Nefes alacak tek alan da gitti.
Artık Instagram da Twitter’la aynı gidişatta.
Bir süre hepimiz deli gibi takip edeceğiz ve bir süre sonra “Yeter artık, daha fazla kaldıramıyoruz” deyip Instagram’ı da Twitter gibi minimuma indireceğiz.
Çünkü aynı Twitter’da olduğu gibi hiç durmadan gündem değiştikçe, eğitim sisteminden kadına şiddete ve hatta vahşete kadar savruldukça hayata devam etmek giderek daha zorlaşıyor. Oysa bir yandan da ne yazık ki biliyoruz kadına şiddet ‘trending’ listesinde 1 numaradayken, futbol maçı başlayınca ‘top 10’ anında değişiyor.
Sosyal medyada ne kadar samimiyiz, ne kadar değiliz, belli değil.
Bir de kendi timeline’ımıza bakıp ne kadar küçük bir kitle olduğunu unutuyoruz.
Önemli olan, hepimizin aynı hislerde olmasını sağlayabilmek.
Siyah-beyaz değil hiçbir şey, bir taraf olmak da, hangi taraftan olduğunuzun da hiçbir önemi kalmıyor böyle çaresiz durumlarda.
İnsan olmak yeterli, Özgecan’ın başına gelenlere üzülebilmek için.
Oysa biz hala Instagram’daki farklı tepkilere bile bakıp üzülenler üzülmeyenler diye ikiye ayırıyoruz.
Biri simsiyah bir kare ya da Özgecan’ın bir protresini paylaşmak yerine başka bir fotoğraf paylaştığında “Böyle bir günde, bu ne cüret?” diye saldırıyoruz, anında bizden değilsin diyoruz.
Oysa böyle durumlarda biz, siz ayrımı yok.
Olmamalı.