Ta Meksika’ya kadar git, güneşin denizin keyfini çıkaracağına, kendini sıcak kumlardan serin sulara atacağına Can Ateş’e kilitlen ve hatta bir de utanmadan videosunu çek.
Can Ateş, Meryem Uzerli’nin kızının babası olduğu için gündeme oturdu. Her attığı adım takip edildi.
Şimdi işinde sıkıntılar olduğu iddia ediliyor ama doğrusu kimsenin konuyla ilgili net bir bilgisi yok. Bir kaçak durumu da söz konusu değil, bültenle aranmıyor da.
Meksika’ya tatile gidiyor, uzaklaşmaya, kafa dinlemeye ya da dağıtmaya her neyse…
Plaja adımını atar atmaz, kimsenin onu tanımayacağını düşündüğü bir yerde bile görüntülenip gazetelere haber oluyor.
Bu ne kadar talihsizlik olarak görünse de, artık hepimizin içine bir canavar kaçtığının da kanıtı.
Videoyu bir paparazzi çekmediğine, videoda yer alan kişi de kendi görüntülerini gazetelere dağıtmadığına göre bu büyük magazincilik aynı yerde tatil yapan birinin işi.
Hani videoda izlediğimiz kişi çok ünlü bir star olsa, neyse…
Ama eş durumundan tanınmış biri kendi halinde, plajda tek başına yürürken niye görüntülemeye bu kadar uğraşırsın?
Niye müthiş bir haber yakalamış gibi kendi kendine böyle bir iş edinirsin?
Her eline telefon alan artık paparazzi olduğuna göre, ünlülere havada karada suda hiçbir yerde rahat yok.
‘Grinin Elli Tonu’ izlenir mi?
Serenay Sarıkaya’dan Pınar Altuğ Atacan’a, Gonca Vuslateri’den Saba Tümer’e birçok tanınmış kadınla aynı salondayız. Marie Claire dergisinin düzenlediği ‘Grinin Elli Tonu’ filminin ön gösteriminde.
Belli, böyle bir kalabalık bir araya gelince salonda çıt çıkmayacak olması mümkün değil.
Zaten filmi soluksuz izlemiyorsunuz, arada bol bol fiskos yapacak zaman oluyor.
E.L. James, kadınlara hayal edilecek bir erkeği ve hayatı sunuyordu romanlarında.
Yazarın ilham aldığı ‘Alacakaranlık’ serisindeki kadar etkileyici bir aşk görmüyorsunuz perdede.
Her kitaptan uyarlanmış filmde olduğu gibi hayal kırıklığı yaşıyorsunuz.
Romandaki yetişkinler yerlerini sanki teenager’lara bırakmış gibi, fazlasıyla saf.
Kitaptaki aşk ve tutkuyla uzaktan yakından ilgisi yok, oyun odasına rağmen.
E.L. James filme müdahale etmekte haklıymış, belki daha da fazla müdahale etmesi gerekiyormuş hissine kapılıyorsunuz.
Oyuncular bu karakterlere göre zayıf kalıyor, aralarında öyle güçlü bir kimya da yok.
Kitabı okuduysanız ‘spoiler’ sayılmaz, salonda en büyük kahkaha Anastasia bakire olduğunu söyleyince, Grey’in “Daha önce neredeydin?” demesiyle kopuyor.
Her şeye rağmen, 125 dakika geçiyor anlamadan, film şak diye bitiyor.
Başta ara oldu sanıyorsunuz, ama tabii daha 2. ve 3.sü de gelecek filmin.
Kitap kadar ilgi görmeyeceği ilk filmden belli olsa da.
Lug Von Siga’nın Madrid çıkarması
İlk defa Madrid Moda Haftası da gündemimize girdi.
Bunun nedeni, bir Türk markası olan Lug Von Siga’nın bu hafta Madrid Moda Haftası’nda bir defile gerçekleştirmesi.
Gül Ağış’ın son koleksiyonunu Madrid’e gitmeden önce Teşvikiye’de yeni taşındıkları atölye/ofislerinde görme şansım oldu.
Yakından görünce detayları inceleme ve kumaşlara dokunma fırsatı da oluyor. Özellikle yakasında bilyeler olan bele oturan siyah bir paltoya bayılıyorum.
Hem kupundan hem de renkli bilyelerinden.
2015 sonbahar-kış koleksiyonunda, çocukluk günlerine duyulan özlemden ilham almış Gül Ağış.
Neşeli, renkli, dinamik bir koleksiyon.
Hatta arkadaşlarıyla oynadığı bilyeleri de işlemiş bazı parçalara. Bu dijital çağda naif ve çocuksuluktan uzaklaştığımıza ve oyunların bile daha mekanik ve soğuk olduğuna da dikkat çekiyor Gül Ağış. Bir çocukluk hikâyesi anlatıyor. Malum, artık moda da tasarım kadar hikâye de önemli.
Ayrıca koleksiyonda el işleri, nakışlar ve baskılar öne çıkıyor.
Tabii bir de Deri Tanıtım Grubu’nun da desteğiyle yapılan çok başarılı deri tasarımlar var. 11 Şubat’ta gerçekleşen defile İspanyol basınının da satın almacıların da dikkatini çekmeyi başardı.
Umarım, Türkiye’de de hak ettiği ilgiyi görür. Sırada, Londra Moda Haftası’nda Erdem ve Bora Aksu’dan sonra H by Hakaan Yıldırım defilesi var.
24 Şubat’ı heyecanla bekliyoruz.