Kimsenin kimsenin neşesine, mutluluğuna tahammülü yok.
Özellikle de
aynı şeyleri düşünmüyorsa, aynı şeylere inanmıyorsa
Bırakın mutlu olmaya, yaşamaya
bile hakkı yok diye düşünülüyor.
Nasıl bir kin
ve nefret hali...
Sabah sokaktaki kedilere mama aldığı dükkanın esnafı, cama kartopu geldi diye ‘kızlı erkekli’ kartopu oynayanlara kızıyor.
Bir anlık kar sevincine bile tahammül yok.
Eskiden top gelse cam kırılsa, camın parası istenirdi kırandan ya da topunuzu keserim diye korkutulurdu çocuklar.
Şimdi ise cam kırılmamış bile, canı isteniyor yine de.
Zarar gelse de gelmese de fark etmiyor, herkes beğenmediği her şeye ceza kesme hakkını görüyor kendinde. Bir de üstüne utanmadan “Deli raporum var, bana bir şey olmaz” diyor. Ardından da ekliyor, “Ben hepinizi kuşuna dizerim, doğrarım burda, yarın da elimi kolumu sallayarak dışarı çıkarım”. Şaşırıyor muyuz?
Hayır. Artık hiçbir şey şaşırtmıyor bizi, zaten nelerin cezasız kaldığını biliyoruz.
İşte anlatılanlara göre, tam da bundan sonra
Nuh Köklü’nün ağzından şu cümle dökülüyor,
“Ne olur, bu bir rüya olsa”…
Hepimizin hisleri bu.
Ne olur bu bir rüya olsa ve bir an önce
hepimiz uyansak…
Kartopu ve cinayet
Aynı cümle içinde bile kullanılamayacak iki kelimeydi.
Yine de hızlı değişen gündemle unutabilirdik, her şeyi unutmaya fazlasıyla hazırdık.
Özgecan sayesinde hepimiz daha duyarlı olduk.
Artık kimse tepkisini dile getirmekten çekinmiyor.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu “Siyasetçileri halkı birbirine düşman etmeye yönelik açıklamalardan vazgeçmeye, sorumlu davranmaya, demokrasiyi geliştirmeye, barışı ve kardeşliği sağlayacak adımlar atmaya davet ediyoruz” dedi. Şimdiye kadar tepkilerini çok da dile getirmeyen sanatçıların bile sesi çıkmaya başladı.
En iyi ve yerinde protestolardan biri de Beyoğlu esnafından geldi.
Nuh Köklü için "Camlarımıza kartopu atmak serbesttir" yazısı astılar ve hepimizi Beyoğlu’na kartopu oynamaya davet ettiler.
Artık bir süre kartopu oynayabilir miyiz?
Kartopu oynayacak hal kaldı mı?
Hiç sanmıyorum.
Ama yine de Beyoğlu esnafının tavrı takdire değer.
Kar tatili!
Uzaklara, çevre yollarına bakmayın,
Nişantaşı’ndan Etiler’e 3 saatte gidenler oldu. Bağcılar’dan Beykoz’a ise 5.5 saatte ulaşanlar…
Trafik kilit, sinirler gergin.
Kimsede çalışacak hal kalmadı. Okullar tatil, anne-babalar ne yapacaklarını şaşırdı.
İstanbul’a her gün yeni bir proje açıklanıyor. Sanki en gerekli şey AVM’lermiş gibi. Trafiğe ise sıra bir türlü gelmiyor, gelemiyor.
Fırsatçılık mı, farkındalık mı?
Karda mahsur kalma hissiyle TV dizileriyle başladık haftaya.
İlk ‘Paramparça’yı beklerken gördüm, ekranın kararmasını, ‘Simsiyah’ yazısını ve alttaki “Özgecan” için notunu.
TV kanallarımız da artık ne kadar duyarlı diye düşünürken sosyal medyadan yayıldı, bu simsiyah görüntünün aslında Filli Boya’nın reklam filmi olduğu. Fırsatçılık diyenler oldu.
Oysa fırsatçılık değil, son derece zeki ve hızlı verilmiş bir karar, aynı anda birçok TV kanalına bu kadar duyarlı bir reklamı vermek.
Gerekli gereksiz her yerde cümle içinde kullanmayı çok sevdiğimiz bir terim var, “farkındalık yaratmak”.
İşte bu reklamla sosyal medyanın ulaşmadığı evlerde de farkındalık yaratmayı başardı Filli Boya.