İstanbul’un en çok konuşulan mekanlarından Aman da Bravo, Londra’nın popüler İtalyan restoranı Frescobaldi’de pop-up günlerine hazırlanıyor
Hiç beklenmedik bir kalabalığın iyi yemek ve tatlı ambiyans için Reşitpaşa’ya gitmesine neden oldu Aman da Bravo. Kısa sürede bir müdavim kitlesi oluştu. Deneyenler yemeklerini anlata anlata bitiremedi, ünü hızla yayıldı. Adı da yemekleri kadar ilgi çekti.
Melis Korkud ve şef İnanç Baykar uzun yıllar Mehmet Gürs’ün İstanbul Yiyecek İçecek adlı catering şirketinde birlikte çalıştı. Daha sonra kendi şirketlerini kurmaya karar verdiler. Adı: Prop Event. Catering’de çok başarılı olunca yemeklerini bu servisi almadan da deneyebilmek isteyenlerden neden bir restoran açmıyorsunuz talebi geldi.
İşte Aman da Bravo bu talebi karşılayabilme amacıyla açıldı. Hatta Amanda Bravo isimli bir kadın kahraman olduğu bile sanıldı. Oysa isim mekanın ortaklarından Melis Korkud’dan çıkmıştı. Uzun bir restoran yeri arayışından sonra istedikleri gibi bir yer bulamayınca, catering işlerini yürüttükleri merkezde restoranı açmaya karar verdiler. Melis bu kararlarına “Aman da bravo!” dediğinde ortağı / şef İnanç Baykar da “Tamam, ismi bulduk!” demiş. İşte adı Amanda Bravo
Birçok kültür-sanat etkinliği art arda iptal edilirken sevindirici gelişmeler de oluyor.
Önemli müzik festivalleri tatil destinasyonlarına kadar geliyor.
Aslında amaç, bu festivalleri uluslararası alanda büyütmek, böylece turizme de katkıda bulunmak. Bu yıl malum, ama ileride tatil bölgeleri de deniz, güneş ve kumun yanı sıra bu festivallerle de anılacak hale gelebilir. Müzikle ilgili birçok konuda olduğu gibi yine öncü: Pozitifçiler.
Kapadokya’da düzenledikleri ve daha iki yılda çok yol kat ettikleri müzik, çağdaş sanat, gastronomi ve doğa festivali Cappadox’tan sonra şimdi sırada D Marin Uluslararası Klasik Müzik Festivali var.
20-27 Ağustos tarihlerinde.
Amaç, uluslararası ajandaya girmek
Doğuş Grubu’nun kurduğu festival bu yıl 12. yılını kutluyor. Geçen yıl itibarıyla organizasyon Pozitif’e emanet edildi.
Bu yıl festival 6 günden 8 güne çıkarıldı.
Steve Jobs’ın sık sık kullandığı bir örnekti: “Picasso’nun bir sözü vardır: İyi sanatçılar kopyalar, büyük sanatçılar çalar. Büyük fikirleri çalmak konusunda hiçbir zaman utanmadık.”
Şimdi benzer bir açıklama Instagram’ın kurucusu ve CEO’su Kevin Systrom’dan geliyor, “Paylaşılan fotoğraf ve videoların 24 saatte kendi kendini yok etme formatı rakiplerimizin buluşudur, biz de Instagram olarak bu format üzerinde uzun zamandır çalışıyoruz”.
Instagram’ın Snapchat’ten esinlendiği yeni özelliği ‘Hikâyeler’den söz ediyor.
24 saatlik hikâyeler
Instagram uygulamanızı güncellediğinizde ‘Hikâyeler’, en üstte bir bar olarak görünüyor.
Hikâyesini izlemek istediğiniz kişinin profil fotoğrafının üzerine tıklamanız yeterli.
Paylaşım yapmak istediğinizde sunulan seçenekler yine Snapchat’i hatırlatıyor.
Tek bir fotoğraf ya da video paylaşabileceğiniz gibi birbiri ardına eklenmiş farklı içerikleri de tek seferde ‘Hikâyeler’de yayınlayabiliyorsunuz.
“Herkes kendi evini korur” başlıklı bir ilan dikkat çekiyordu bu hafta sonu Financial Times’da.
Türkiye bayrağının yanındaki başlık, bizden başka, kimseye bir şey ifade etmiyordu.
Pekâlâ bir güvenlik firması ilanı da olabilirdi.
Alttaki metni okumaya çağırmıyordu.
Zaten okusanız bile tam olarak ne anlatmak istediğini anlamak mümkün değildi.
Biz kendimizi doğru anlatamadığımız sürece, başkalarının da anlamasını beklemek gerçekçi bir yaklaşım değil.
Boşa harcanan bir bütçe sadece.
Amerika’nın en orijinal yeni restoranı ilan edildi New York Times tarafından, San Francisco Museum of Modern Art’ta (Modern Sanat Müzesi) yeni açılan In Situ adlı restoran. Hem de hiç orijinal olmayan yemekleriyle. Hatta diğer iyi müze restoranlarının yapamadığını yaptı, bir sanat enstalasyonuna benzetildi ve “Gastronomi de bir sanat mı?” tartışmalarına da neden oldu. Peki ama In Situ’nun özelliği ne?
In Situ’nun şefi Corey Lee, dünyanın dört bir yanından en iyi şeflerin imzası haline gelen birer yemeklerini seçerek bir menü oluşturmuş. Malum, artık Zagat rehberleri ya da Michelin yıldızlarından çok daha önemli hale geldi “Dünyanın En İyi 100 Restoranı” listesi. Bu listeye girmeyi başaran restoranların şeflerinden destek almış Lee. Türkiye’den tek bir isim var listede şimdilik, Mehmet Gürs’ün Mikla’sı. Geçen yılki 96. sıradan sonra bu yıl 40 basamak atlayarak 56. sıraya yükseldi. Mikla’dan seçilen yemek ise sumaklı ve füme yoğurtlu kuzu etli mantı.
Katalog gibi bir menü
Başka hangi şeflerin yemekleri var menüde? Dünyanın en iyi restoranı seçilen Osteria Francescana’nın şefi Massimo Bottura, Momofuku’nun şefi David Chang, The French Laundry’nin şefi Thomas Keller, Daniel’in şefi
İnternet sitenizde paylaştığınız bir fotoğraf için bir imaj bankası telif hakkı isteyebiliyor.
Hem de fotoğrafı siz çekmiş olsanız da.
İşte yayıncılık dünyası son zamanlarda bu davayı konuşuyor.
Fotoğrafları Smithsonian Magazine, Time, The New York Times ve Washington Post Magazine gibi mecralarda yayımlanan ve hatta ABD’de posta pullarının üstünde bile yer alan Carol Highsmith, kendi internet sitesinde kendi çektiği bir fotoğrafı paylaşıyor.
Hemen akabinde Getty Images’dan bir mektup alıyor, fotoğrafın telif hakkının onlara ait olduğu gerekçesiyle 120 dolar talep ediyorlar. İşte Carol Highsmith, daha önce ABD’nin ulusal kütüphanesi Library of Congress’e (ABD Kongre Kütüphanesi)bağışladığı ve kamusal kullanıma izin verdiği fotoğraflarının bir imaj bankası tarafından tescillendiğini ve fotoğrafı kullanan mecralardan telif ücreti talep edildiğini böylece öğreniyor. Üstelik bunu sadece Getty Images’ın değil, Alamy’nin de yaptığı ortaya çıkıyor.
Şimdi Carol Highsmith, 18 bin 755 adet fotoğrafı için bu iki imaj bankası ajansına da telif ihlali davası açtı.
Tam 1 milyar dolarlık bir dava söz konusu.
Aslında Amerikan kanunlarına göre her kare için 25 bin dolarlık bir tazminat hesaplanıyor, 18 bi
Son günlerde yaşadıklarımız en az bizim kadar uluslararası medyanın da dikkatini çekiyor.
Sadece siyasi ya da ekonomik boyutuyla değil, sanatsal yönüyle de...
Bkz. Sanat dünyasının yakından takip ettiği Artnet’te önceki gün yayınlanan Eileen Kinsella imzalı ‘Türkiye’deki istikrarsız siyasi durum sanat dünyasını nasıl olumsuz etkiledi?’ başlıklı yazısı.
Malum, Türkiye çağdaş sanat piyasası 2008’den itibaren göz kamaştırıcı bir hızla büyümeye başlamıştı. Gerçek sanatseverlere sanata yatırım ya da statü sembolü gözüyle bakan ve kısa dönem kârı düşünen koleksiyonerler de yalnız buna hizmet eden galericiler de eklenmişti.
Sonraki dönemde ise galeriler için sıkıntılı bir süreç başladı, hatta aralarında Türkiye’deki koleksiyonerler tarafından kendilerini ihanete uğramış gibi hissedenler de oldu.
Tabii bunda koleksiyonerlerin artık daha çok yurtdışından alım yapması değildi tek etken.
Kısa dönem kârı düşünenlerin hırslarının ve hobi olarak galericiliğe soyunanların, koleksiyonerleri de sanatçıları da mağdur etmesi de etkiliydi.
Geçen yıl tek bir kulaç bile atmayı beceremeyen çok yakın bir arkadaşım 1 yıl boyunca düzenli olarak yüzdü.
Hedefi, pazar günü gerçekleşen ‘2 kıta 1 yarış’a, resmi adıyla Samsung Boğaziçi Kıtalararası Yüzme Yarışı’na katılmaktı.
Kanlıca’dan başlayıp Kuruçeşme Cemil Topuzlu Parkı’na yüzecekti.
15 Temmuz sonrası bir hafta boyunca “Yarış nasılsa iptal olur” diyenlere kulak asmadı.
“İptal olmasa da katılma sakın, bu ortamda güvenli değil” diyenleri kale almadı.
Kilit kelimeler: Normal ve rahat
Beklenen açıklama, Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’tan geldi.
Etkinliğin çok anlamlı bir zaman dilimi içerisinde yapıldığını vurgulayarak, “Burada uluslararası katılımı gerçekleştirenler, geçen hafta yaşanan girişimler sonucunda ülkemizde herhangi bir olağanüstü durumun olmadığını ve Türkiye’de her türlü spor faaliyetinin; gayet normal, rahat ve en iyi şekilde yapıldığını görüyorlar” dedi.