Şenol Güneş, en olgun ve verimli çağını yaşıyor... Görüyoruz ki, heyecanından hiç bir şey kaybetmemiş. Sanırsınız ki, Milli Takım’da ilk kez görev alıyor. Eğri oturacağız, doğruyu söyleyeceğiz. Ay-Yıldızlı ekipte, görev almanın zorluğunu biliyoruz... Gözler hep üzerinizdedir, alimallah, bir yenilmeye ya da hedeften uzaklaşmaya görün, yanarsınız!
***
Önümüzdeki hedef 2020 Avrupa Şampiyonası... İyi de bir başlangıç yaptık. Önce Arnavutluk, ardından da Moldova’yı devirdik, yolumuza sağlam adımlarla yürüyoruz. Grupta Fransa ve İzlanda gibi iki ciddi rakibimiz var... Bu gerçeği de gözardı etmeyelim... Ak mı, kara mı, o maçlarda göreceğiz.
Moldova’yı biliyoruz... Öncelikle çok adamlı, savunmasına yaslanan bir ekip. Milli Takımımızla, rakibimizi kantara çıkaramayız. Moldova savunma ağırlıklı futbolunu 24 dakika sürdürebildi... Hasan Ali Kaldırım, üstelik yürüyüş için kullandığı sağıyla kilidi açtı, ardından iki dakika sonra Cenk Tosun devreye girdi, farkı ikiye çıkardı. Efendim, bu oyunda ‘kazanan takım bozulmaz’ mantığı var, katılmıyorum. Bal gibi bozulur, mutlaka teknik adamların bildiği bir şey vardır. Nitekim Güneş, Okay Yokuşlu, Emre Belözoğlu ve Gökhan Gönül’ü yedek
A Milli Takımımız’ın, Arnavutluk ve Moldova ile oynayacağı karşılaşmalar öncesinde Teknik Direktör Şenol Güneş, değerli meslektaşlarımla Riva’da bir araya geldi. Tüm yazarları tek tek telefonla arayan Güneş hoca, beni de aradı, uzaktım, katılamadım. O tarihi karede ben de yer almak isterdim, olmadı. Tarihi kare diyorum, çünkü bugüne kadar böylesi geniş katılımlı bir basın toplantısına tanıklık edemedik, maalesef! Dileriz, bu birliktelik uzun soluklu devam eder.
Şenol hocayı yakından tanıyanlar bilir, diline fren koymak gibi bir alışkanlığı yoktur, içinden ne geçiyorsa, sakınmaz, yan yollara sapmaz direkt söyler. Güneş’in bazen eleştirinin dozunu kaçırdığını kendisi de, bizler de biliyoruz. Neyse sözü ay-yıldızlı ekibe ve Güneş’e çevirelim. Açıkladığı kadro öyle aman aman sürprizlerle dolu değil... Genç ve olgun oyunculardan kurulu bir kadro, bence hiç de sakıncası yok, doğru tercihler var. Örneğin Emre Belözoğlu... Bu onurlu formayı, oynadığı futbolla hak ediyor, kimsenin de gıkı çıkmaz. Gençlere en büyük örnektir Emre. Artı iyi kaptandır, birleştiricidir. Burak Yılmaz da en olgun çağını yaşıyor. Ay-yıldızlı ekibe müthiş katkılar yapacağından bir milim kuşkum yok. Efendim dedik
Kagawa Beşiktaş’a geldiği günden bu yana efendim Ljajic ile birlikte yan yana oynar mı, oynamaz mı? Valla niye oynamasın ki kardeşim, futbolcuysa kale hariç her yerde oynar. Baksanıza Medel, adam hızır gibi, Güneş hoca onu dama taşı gibi kullanıyor, Adriano sakatlandı, Caner yok, hop stoperden sol beke, sürgün gibi, ordan oraya!
***
Göztepe’nin ligdeki konumu malum, düşme potasının yakınlarında... Ev sahibi takımın, “ne koparırsam kârdır” düşüncesiyle çıktı sahaya. İlk yarı boyunca, oynamaktan çok, oynatmamaya hedeflenmiş, orta sahayı geçilmez kıldılar, başarılı da oldular, fena pozisyon üretmediler de değil. Bunların temelinde de ofansa çıkışlarda savunma güvenliğini unutan, tehlikelere davetiye çıkaran siyah-beyazlılar idi!
***
Rakibin bu anlayışı Kartal’ın hızını kesti, cezaalanına girmeye, pozisyon üretmeye hasret kaldılar! Hadi Caner yok, Adriano sakatlandı, kanatlardan ortaları arayın ki bulasınız! Hadi ortaları unuttuk, yahu kardeşim Burak Yılmaz’ın koşu yoluna derinlemesine paslar atacak oyuncuyu da mumla aradık! Tamam, bu süreçte topla oynama yüzdesi Kartal’ın yanında, üretime yansımıyorsa neye yarar ki? Sadece korner ve duran toplarda siyah-beyazlı futbolcuları on
Mesleğimizin kurallarını iyi biliriz, özellikle habercilik konusunda kılı-kırk yarar, asla taraf olmayız. Hiç kimsenin de avukatlığına soyunmayız. İşin özeti; yalan-dolana uzak, doğrulara yakınız.
Nereye varmak istiyoruz, Beşiktaş’ın Şenol Güneş ile iki yıl üst üstte şampiyon olduğu sezonları anımsayın. Stat yok, göçebe kuşlar gibi oradan oraya savruldular, buna karşın ipi göğüslediler. Keza ikinci şampiyonluk da çok rahat bir ortamda gelmedi.
Yerliler bizden!
Böylesi bir tabloda iki yıl şampiyonluk yaşayan Beşiktaş’a şimdi ne oldu? Stat muhteşem, taraftar desen aynı... Eee kadro ise yabana atılmayacak cinsten.
Dolar ve euronun patlaması her şeyi terse çevirdi. Kur farkı yok mu, kur, ekonomik krizi tetikledi, Kartal’da futboldan çok para ve protestolar gündeme oturdu! Yani futbolcuların alacağı para ikiye katlandı, yönetim ekonomik anlamda köşeye sıkıştı, ödemelerde aksamalar sürüyor! Yerliler bizden, onlar pek sesini çıkarmazlar ama Avrupalı futbolculardan aynı özveriyi bekleyemezsiniz, haklılar.
Son iki yılda Kartal ile yollarını ayıranlara bakalım; Pepe, Talisca, Aboubakar, Tolga Zengin ve Tolgay Arslan... Quaresma’nın da alacakları nedeniyle UEFA gittiğini de
Burak Yılmaz gibi yerliler arasında gol yollarında etkili kaç oyuncu sayabilirsiniz? Valla, bana sorarsanız pek yok. Şimdi böylesi golcü bir oyuncunuz varsa, yerden ve yüksek toplarla onun beslenmesi gerekir, aksi verimini düşürür. Caner gibi, sol kanatta bu anlamda etkili oyuncunun yedek oturtulması da bana tuhaf geliyor! İlk yarıda onun koşu yoluna ya da kafasına bir orta geldi mi, hatırlamıyorum! Öyle bencil olmadığını da dün bir kez daha gördük. Ljajiç’e yaptığı asist klas ötesiydi. Ljajiç evet Kartal’ın etkili bir silahı, ne var ki çok basit sarı kartlar görüyor. Burak, ilk yarıda gol susuzluğunu attığı nefis frikikle giderdi, öyle tesadüf falan değil, akıl dolu bir vuruştu. Gelelim Ömer Ali’nin attığı gole, harikaydı... Burak’ın kaptırdığı top gitti, gol oldu, tamam. Ancak Burak Yılmaz’a yapılan buz gibi bir faul var kardeşim, Ali Palabıyık, o pozisyonu nasıl atlar? Burak’a hakemlerimizin ön yargılı olduklarına inanıyorum artık. Tıpkı Ali Palabıyık gibi! Beşiktaş’ın bir yıldır maçlarını yönetmediğini de anımsatalım, kıssadan hisse!
***
Takımlar arasında makas daraldı, büyük, küçük artık fark etmiyor, görüyoruz.Dememiz o ki, öyle “çantada keklik” devri, gerilerde kaldı!
Görüyoruz ki, sokaktaki Beşiktaşlı taraftarlar, umutsuz-yılgın-kızgın... Araç ehliyetim ya da arabam hiç olmadı, varsa, yoksa taksilerdir ulaşım aracım. Konuşmaların konusu bellidir, siyaset, ekonomi ve de futbol üzerine kuruludur muhabettler. Eğer biraz tanınmış gazeteciyseniz vay halinize, sorular, soruları kovalar!
Tayfun’un hakkı var
Uzun yıllardır beni taşıyan Tayfun adlı bir şoför kardeşimiz var, sıkı Beşiktaşlı, ama öyle -böyle değil, yaşam biçimi dersek abartmış olmayız. En ufak kötü bir sonuçta tansiyonu tavan yapıyor, şekeri yükseliyor Tayfun’un... Hani şu sıralar ‘bir dokun, bin ah işit’ misali... Önceki akşam evime birlikte döndüm, o konuştu, ben dinledim. Lafı döndürüp, dolaştırıp Şenol Güneş hocamıza getirdi: “Onu seviyoruz, bize iki şampiyonluk yaşattı, teşekkür ediyoruz. Ama iki takım bir arada olmaz ağabey, iki takıma motive olmak zordur”...
İşten fırsat buldukça maçlara da gidiyor, gidemediği zamanlarda kontağı kapatıp TV’den izliyor maçları Tayfun: “Onu güzel uğurlamak istiyoruz abi, bize de o yakışır”... Valla Tayfun’un sözleri gelecek tatsızlıkları işaret ediyor. Haklı, aynen katılıyorum sözlerine. Dememiz o ki, apoletlerinde bir Dünya üçüncülüğü ve iki
Şenol Güneş, A Milli Takım’la dört yıllık sözleşme imzaladı, ne diyelim, hayırlı, uğurlu olsun. Güneş’in dediği gibi, ‘Biz seni göndermedik hocam, sen gittin!..’
Net değil ama, bu süreçte Güneş, iki takımı birlikte yürütebilir mi, soru işareti. Artı iki takıma konsantre olabilecek mi, sıkıntı da burada yatıyor! Dememiz o ki, zirve yarışında geriye düşen Beşiktaş’ın kalan haftalarda alacağı skorlar Güneş’in Kartal’daki konumunun en büyük belirleyicisi olacaktır. Elbette yönetim kanadı buna hazırlıklı, boş durmuyor. A ve B planları var, değişik isimler gündeme geliyor. Sergen Yalçın şu sıralarda başı çekiyor. Olur mu, niye olmasın?
***
Beşiktaş’ta Fenerbahçe derbisinin artçı şokları hâlâ devam ediyor, moral-motivasyon neredeyse dibe vurmuş durumda! Bunlara bir de sakatlıkları eklersek, zorlu Kayserispor virajında Kartal’ın sıkıntıya düşmesinden doğal ne olabilir? Kaldı ki Kayserispor son haftalarda müthiş bir çıkış yakaladı, böylesi tabloda buldun mu atacaksın arkadaş, şampiyonluk uzak, hiç olmazsa klasmandaki yerini koruyacaksın!
Aksi taktirde arkadan gelenler var, tepe-taklak düşersiniz! İlk yarıda Kartal, o baş döndürücü pas trafiğinden ve de pozisyon üretiminden yoksundu.
Güzel bir atasözü vardır, “Teker kırıldıktan sonra, yol gösteren çok olur” diye... Hiç böyle bir niyetimiz yok, ama görünen köy de kılavuz istemez! Beşiktaş artık görünen köydür, bizim penceremizden. Kaldı ki, Kartal bu tip arızaları hep yapıyor, anımsayın Valeranga faciasını! Derbi geride kaldı, kalmasına ama arkasında da bir dizi sorular bıraktı.
İbreyi üç farklı skoru koruyamayan, ikinci yarı teslim bayrağını çeken Kartal’a çevirelim. Teknik adamların oyuna katkısı siz deyin yüzde 20, biz diyelim yüzde 25, gerisi sahadakilere kalmış. Hem Şenol Güneş hem de Ersun Yanal’ın kadro seçimindeki hatalarını kimse yadsıyamaz. Caner Erkin, beğenin veya beğenmeyin şu anda Türkiye’nin en iyi sol açığıdır bence. Özellikle ofansa çıkışlarda, ceza alanına ortalarda onun gibisi var mı? Yok, ama yedekte! Derbiler yıldız oyuncuların öne çıktığı maçlardır, tersini bana kimse anlatamaz. Quaresma gibi etkili oyuncu niye 11’de sahaya sürülmez? Hadi bunu geçtik, Kartal’ın en istikrarlı, en savaşçı oyuncularından Medel niye uzun süredir 11’e giremiyor? 36 yaşındaki Atiba’ya sarılmak, ondan olağanüstü işler beklemek hayalciliktir!
Sadece Güneş mi? Ersun Yanal farklı mı? Ayew ve Valbuena gibi iki