Bu oyunda, oldum olası, savunmasına yaslanan, zamana oynayan, artı formasından çekildiği halde ayak bileklerini tutanlara (!), pek pirim vermem. Ama bazı takımlar var ki, örneğin düşme potasında çırpınan Erzurumspor’un mazereti var, kızamıyorum! Dememiz o ki, alınacak bir puan onlar için can simididir, kırmızı hattan çıkmanın yolu da budur.
İlk yarıda bunun ne kadar riskli olduğunu gördük. Erzurum, yatıp-kalksın, kalecisi Sehiç’e dua etsin, tam tamına üç net pozisyona geçit vermedi. Bir de Egemen var, Dorukhan’ın şutuna adeta duvar ördü. Bilmem anlatabildik mi? Oyunu ilk yarıda adeta tek kaleye dönüştüren Beşiktaş, bu farkındalığını gollerle taçlandıramadı.
Beşiktaş’ta görünen bir gerçek var, ilk yarıda çok sürpriz puan kayıpları yaşadı... Dememiz o ki, kredi kalmadı, hatta dünkü iki puan kaybıyla bitti!Liderle arasındaki puan farkı giderek açılıyor. Vida, malum cezalı, Mirin’e eşlik etmek Roco varken yine Necip’e kaldı.Necip gibi savaşçı bir oyuncuyu elinizde alternatifiniz varken, stopere çekilmesini anlamak da zorlanıyorum!
***
Taraftar, Burak Yılmaz konusunda ikiye bölünmüş durumda, bir bölüm alkışlıyor, diğerleri ise tepki gösteriyor. Bu davranış doğru mu, hayır, Burak
Yıllardır yazıp, çiziyoruz; ne var ki değişen pek bir şey yok. Bu oyunda şu transfer işleri yok mu, tam bir dert! Özellikle yabancı oyuncu transferlerinde, nokta atışı bir kenara bıraktık, “Ununu elemiş, eleğini asmış” futbolcuları alırsanız, olacağı da budur!
Alın size bir örnek, Fenerbahçe... Sezon başında hadi yerlileri bir kenara bırakalım, tam tamına altı yabancı alındı, hem de inanılmaz rakamlarla... Şöyle elle tutulacak, bu takımı ayağa kaldıracak kim var, yook... Al birini, vur ötekine misali, neredeyse altısı da hayal kırıklığı! Sadece futbolcu mu? Bir de yabancı teknik adam getirme arzusu, bizlerde maalesef üst seviyede... Yerli hocalarımızın başarıları göz ardı edip yabancılara sarılırsanız, şikayet etmeye hakkınız olmaz, ekonominiz alarm zilleri çalmaya başlar! Bu düşüncemiz tüm takımlarımız için geçerlidir.
Ne var ki Fenerbahçe’nin fotoğrafı çok farklı, negatif ötesi... Görüyoruz ki, Fenerbahçe’de teknik adam ve sistem değişti değişmesine de, “Aynı tas, aynı hamam” misali! Bursaspor maçıyla ikinci yarıya başlangıç yapan Fenerbahçe’de ligin ilk devresinin izleri hâlâ yerli yerinde! Dememiz o ki, özgüven duygusu dibe vurmuş, hatta yerle bir olmuş! Böylesi bir takımı
İkinci yarıya başlangıçlar hep zordur... Üstelik deplasmanda iseniz sıkıntı yaşarsınız, doğaldır. Buna bir de diğer takımların yarışta söz sahibi olduklarını eklemekte yarar var. Nitekim Beşiktaş, Akhisar karşısında ilk yarıda zorlandı dersek abartmış olmayız. Dorukhan’ın ön libero oynamasına karşın, gençliğinin de verdiği enerjiyle sık sık hücuma katıldığını da gözlemledik. 23’te ceza alanı dışından attığı gol, enfes ötesiydi, Kartal’ı bu yarıda baskıdan kurtardı. Dorukhan, Kartal’ın yükselen değeridir, bravo. Akhisar’ın sürekli tempoyu yüksek tutması, çok adamla hücuma çıkması Kartal’ın savunmasını zorladı. Bunda da en büyük faktör, çıkışlarda kaptırılan toplarda, Akhisar’ın orta sahayı rahat geçmesiydi.
Evet Kartal, zaman zaman etkili oyununu üretime fazla yansıtamadı.
***
Ne var ki 45+1’de Burak Yılmaz’ın yakaladığı, ancak çerçeveyi göremediği pozisyon var. Evet, gözlerin ligin ikinci yarısında Burak Yılmaz’ın üzerinde olacağı kesin. Burak’la ilgili negatif bir tablo söz konusu, artı baskı da var. Şimdi, tecrübeli futbolcunun bu olumsuz havayı ortadan kaldırması, atacağı gollerle doğru orantılıdır. Burak’ın koşu yollarına derinlemesine atılan toplarla gole gittiğini
“Yaşlanmak, bir dağa tırmanmaya benzer. Çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır. Ama görüş açınız genişler.”
Yaşlanmayı en güzel anlatan bu kelimeler İsveçli ünlü oyun yazarı ve film yönetmeni Ingmar Bergman’a ait... Bir insan yaşlandığı zaman ne arar? Stresten uzak, huzur arar huzur... İstanbul gibi metropol bir kentten uzaklaşmanın ve Gelibolu’yu tercih etmemin temelinde de bu faktörler yatıyor. Gelibolu, her yönüyle güzel bir ilçe, huzurun adresidir. Buraya yabancı değilim, tam tersi 20 yıl Saros Körfezi’nde tatil yapma olanağı buldum, seviyorum burasını. Başka bir benzetmeyle benim gibi ‘emekliler’ ilçesidir Gelibolu... Sıkıldınız mı ya da İstanbul’u özlediniz mi, otobüsle dört saat...
Lafı uzatmayalım, Saros Körfezi’nde 20 yıllık süreç Gelibolu’da müthiş dostluklar kazandırdı bana... Artık gazete yerine merkeze iniyorum, dostlarla sohbet ediyoruz, bir bakıyorsunuz ki akşam olmuş, doğru eve! Sohbetlerimizin çoğu futbol üzerine kurulu, dostlarımın sorularını dilim döndüğünce yanıtlıyorum. İnsanları sıcak, sevecenler misafirperverler. Üç büyük taraftarı oldukça fazla... Öyle fanatik falan değiller, gerçekçiler. Ne var ki, Fenerbahçeli dostlar oldukça dertliler, geleceğe
İddialı söylemlerde bulunmak başarıyı yakalamak adına elbette önemlidir. Özgüveni yüksek kişilerden bu tür açıklamaları duyabiliriz...
Örneğin Fenerbahçe Teknik Direktörü Ersun Yanal, gelecek sezon adına müthiş iddialı konuşuyor, şampiyonluktan söz ediyor, yani gönlünden geçeni diline yansıtıyor, doğal... Yanal, “Fenerbahçe’nin kaderinde önümüzdeki sezon şampiyon olmak var. Ya olacak, ya olacak” diyor, demesine de bunun garantisi var mı hocam? Gelecek adına bir öngörü, tamam... Ya bu sezon? Böylesi negatif bir tabloda göreve soyunmak cesaret işidir... Dememiz o ki, Fenerbahçe’de şu aşamada her şey güllük-gülistanlık değil, sıkıntılı bir süreç Yanal ve ekibini bekliyor. Öncelikle sarı- lacivertli ekibi o kırmızı çizgiden yukarı çekeceksiniz, böylesi bir pozisyonda zirve hesabını hiç kimse yapamaz, Yanal da!
Deneyimli hocanın ikinci yarıda avantajı var, o da taraftarıdır. Düşünün ilk yarıda puan cetvelinin dibinde çırpınan Kanarya’yı 17 haftalık maratonda hiç yalnız bırakmadılar. Ki, kaptan Mehmet Topal da her konuşmasında buna değiniyor, haklı. Taraftar, Fenerbahçe’deki yönetimsel değişime ve de takıma müthiş destek veriyor, örnek davranışlar sergiliyorlar, bravo. Bunun içindir ki,
Öncelikle, güzel ülkemin, güzel insanlarının yeni yılını kutluyorum, her şey gönlünüzce olsun. Evet, 46 yılımı geçirdiğim İstanbul’dan kopma kararı pek de kolay olmadı benim için. Bu süreçte hedeflerimin bir çoğunu yakaladım, bir hayalim vardı, Gelibolu’ya (Gallipoli) yerleşmek ve güzel yaşlanmak, onu da gerçekleştirmenin keyfini yaşıyorum şu sıralarda.
Meslekten kopmak kolay değil, hele benim gibi biri için çok zor... Neyse ki MİLLİYET’te siz değerli okurlarımızla haftada bir bu köşeden düşüncelerimi paylaşacağım. Bu şansı bana veren başta Genel Yayın Yönetmenimiz Mete Belovacıklı olmak üzere, bu konuda müthiş uğraş veren Spor Müdürümüz ve yol arkadaşım Tayfun Bayındır’a da bir kez daha teşekkür ediyorum. Malum, Gelibolu, toprakları buram-buram tarih kokan bir yer... Adına film bile yapıldı, Avustralya yapımı dramatik bir savaş filmi adı ise Gallipoli... 29 Ekim 1982 tarihinde gösterime girdi.
Efendim, böyle bir giriş yaptıktan sonra, rotayı bizim kulvara, çevirelim, uzmanlık alanım olan Beşiktaş’tan başlamak istiyorum.
UEFA’nın Finansal Fair-Play radarına takılan büyük takımların görüyoruz ki elleri-kolları bağlı! Eeee, yaşına-başına bakmadan önünüze geleni transfer ederseniz,
Başkan Fikret Orman’ı gençliğinden bu yana iyi tanırım. Rahmetli babası Abdülkadir Orman, efsane başkan Süleyman Ağabey’in yönetimlerinde yer aldı. Hani sosyal yaşamımızda bir atasözü vardır, sıkça kullanırız, “Armut dibine düşer” diye... Rahmetli Orman belki başkanlık yapmadı ama oğlu Fikret Orman babasının izinden gitti, o koltukta 6.5 yılı geride bıraktı.
Başkan Orman’ın gözü karadır, bir gecede karar verdi, başkan seçildi. Büyük cesaret örneği sergileyerek 2 Haziran 2013’de tarihi İnönü Stadı’na da ilk kazmayı vurdu. Bir yandan takım yarışacak, diğer yandan stadı bitireceksiniz, kolay mıydı? O süreçte Kartal, adeta ‘göçebe kuşlar’ gibi, ordan ortaya savruldu, bu handikaplara karşın iki yıl üst üste şampiyon oldu.
Mesleki yaşamım süresince hiç kimsenin savunuculuğuna soyunmadım. Neyse onu yazdık, çizdik, yorumladık. Yani, başkan Orman’ın savunulmaya gereksinimi yok, yaptıkları, başarıları ortada... Bunları yok sayıp, eleştiri oklarını yöneltmenin doğruluğu nereye kadardır?
Başkanı, değerli meslektaşım, ağabeyim Faik Gürses ile birlikte ziyaret ettik, çayını, kahvesini içtik. O yoğun trafiğinin içinde çok uzun da olmazsa sohbet etme şansı bulduk. Biliyoruz ki, başkan kalbinden ne
Böyle VAR’a can kurban... Sportmenlik dışı hareketler, goller öncesi fauller, VAR’ın radarına giriyor, tabi ki iptaller de birlikte geliyor... Örneğin, Dorukhan’ın attığı golde Lens topu elle indiriyor, artı Diagne’nin golünde de Pavelka, Medel’e faul yapıyor, hakemin gözünden kaçıyor, ama VAR ıskalamıyor. VAR’ın varlığını böylesi pozisyonlarda seviyoruz, iyi ki VAR’sın.
Bu oyunun belkemiği orta sahadır... Bu alanda güçlü değilseniz, kaptırdığınız her top, kalenize tehlike olarak döner. Beşiktaş’ın orta sahası Dorukhan’ın ilk dakikada sakatlanmasıyla adeta çöktü! Nazara geldi genç kardeşimiz. Dorukhan’ın yerine oyuna giren Babel’in hazır olmadığı bir gerçek. Atiba’nın sürekli top kaybetmesiyle, yük tamamen Medel’in omuzlarına bindi, nereye kadar! Trezeguet teknik kapasitesi çok yüksek ve tehlikeli bir oyuncu. Aldığı her topu rakip ceza alanına taşırken, kimse onu durdurmadı! 11’de Sadiku, 45’te Diagne’nin golleriyle Kasımpaşa, ilk yarıyı iki farkla önde kapadı. Karius’un kurtardıkları da cabası! Güneş hoca, Necip’i orta sahaya, Medel’i Vida’nın yanına çekti, ama bu da işe yaramadı!
Kartal’da sezon başından bu yana forvet krizi yaşanıyor! Cenk Tosun’un yeri hâlâ boş! Şenol Güneş bir