Aziz Yıldırım, 30 Mayıs 2015 tarihli Genel Kurul' da yaptığı konuşmada, kendisinden sonra gönlündeki Başkanın Ali Koç olduğunu açıklamıştı. Ayrıca yargılama süreçleri bittiğinde görevi bırakacağını da bir kaç sefer ifade etmişti.
Aziz Yıldırım ve Ali Koç birbirlerini seven, saygı duyan iki iyi Fenerbahçe' li.
Şimdi yargılama süreci sonuçlanmadan, Ali Koç Başkanlığa adaylığını koyuyor. Seçim hazırlıkları için kulüpten Fenerbahçe Kongre Üyelerinin listesini istiyor, ancak kanun ve tüzük gereği kendisine bu liste verilmiyor.
Burada sorun açıkça ortaya çıkıyor. Aziz Yıldırım yargı süreçleri sonuçlanmadan görevi bırakmak istemiyor. Ali Koç' ta Fenerbahçe' nin özellikle futbol ve kulüp mali yönetimi noktasındaki gidişatını kötü görüyor ve kulübü içine düştüğü girdaptan kurtarmak istiyor.
İki makul neden, iki ayrı Başkan adayı ortaya çıkartıyor.
Camia şimdiden Koç ve Yıldırım etrafında adeta ikiye bölünerek bir yarışa doğru gidiyor. Tıpkı 80 ve 90' lardaki atmosfer gibi. Sadece sosyal medyadan taraftarların yorumları bile bu ayrışmayı doğrular mahiyette.
Fenerbahçe Spor Kulübünde Aziz Yıldırım' ın safında yer alacak herkesin ortak paydası 3 Temmuz. Bu son derece haklı
Ah Hakem!
Fenerbahçe'yi kurtaran yine hakem oldu. 2 tartışmalı karar, bugün gerçek sorunların konuşulmasını önleyecek, üstünü örtecek. Konuşmak isteyen ve doğruları söyleyenlerin ise sesi bastırılacak.
Hakem hatalı kararlar vermese maç en fazla berabere biterdi. Yine yetenek yoktu. Yine organizasyon yoktu. Yine hız yoktu. Fiziksel mücadele sınırlıydı. Yine kayıp olacaktı.
Şimdi bu hataları konuşmaktan, gerçek sorunları konuşmaya vakit bulamayacağız.
Geçen hafta Beşiktaş maçı sonrası aynen şöyle yazmıştım:
"Bu galibiyet Beşiktaş’ ı etkilemez. Beşiktaş hala iyi takım, hala bir numaralı favori. Fenerbahçe için hayati bir galibiyet oldu. Lig Fenerbahçe için yeniden başladı. Aykut Kocaman ve Aziz Yıldırım rahat bir nefes aldı. Ancak, aldatıcı olmasın, bugün Beşiktaş’ ı yener, yarın ligin alt sıralarındaki bir takıma yenilirsen, bir anlamı olmaz. Fenerbahçe öyle bir takım ki, yarın lig sonuncusuna bile puan verebilir. Çünkü henüz tam bir takım olamadı. Henüz taktik disiplin oturmadı. Aykut Kocaman’ ın kafasındakiler sahaya yansımıyor. Fizik olarak da Fenerbahçe' yi yeterince iyi bulmuyorum".
Fenerbahçe ve Aykut Kocaman beni her zamanki gibi yine yanıltmadı.
Derbilerde her zaman favori kazanmaz. Ben dahil tüm futbol kamuoyunda son 2 senenin şampiyonu, oturmuş bir kadroya sahip ve Porto maçının morali ile sahaya çıkan Beşiktaş’ ın en kötü bir beraberlik ile döneceği beklentisi hakimdi. Ancak Kadıköy faktörü ve Fenerbahçe’ nin son 6-7 senedir büyük sorunu olan maç seçme faktörü devreye girince özellikle ilk yarıda bir sürpriz ile karşılaşıldı.
Fenerbahçe’ de Beşiktaş’ ta dün ilk yarıda topa sahip olmak ve oynamak istediler. İkinci yarıda Fenerbahçe, skoru koruma psikolojisi ile geri çekildi ve bu sene Kocaman’ ın oturtmak istediği şablondan uzaklaşıp, geçen seneki rakibi geride karşılayan ve kontrataklar ile çıkan formata döndü. Bu da oyunun hakimiyetinin ikinci yarıda tamamen Beşiktaş’ a dönmesine neden oldu.
Dünkü maç aldatmasın. Beşiktaş hala ligin en iyi takımı. Fenerbahçe’ den de bir gömlek üstün. Ama saha seyirci avantajı ve Fenerbahçe’ li futbolcuların ekstra gayretleri dengelerin kurulmasını sağladı. Birde Janssen faktörü var. Daha iki hafta önceye kadar böyle bir forveti yoktu Fenerbahçe’ nin. Pres yapıyor, geriye geliyor, kafa topları alıyor, stoperleri rahatsız ediyor. Kendine güveni tam. Bu Janssen sanki ilk
Aykut Kocaman' ın seneler önce geldiği ilk sezonda da benzer sorunları vardı Fenerbahçe'nin. Elindeki kadro bu kadro ile kıyaslanamayacak kadar iyiydi. Rakipler ise kıyaslanamayacak kadar güçsüz. O sezon Trabzonspor ile çekişti ve ucu ucuna şampiyon oldu Fenerbahçe. Bu sezon böyle kötü bir başlangıçtan dolayı değil ama hem kadro kalitesi çok kötü olduğundan, hem de rakipleri çok daha güçlü olduğu için şampiyon olma ihtimali yüzde beşin altında. İkincilik ihtimali bile yüzde on değil.
İlk düğme yanlış iliklenirse, gömleğin tüm düğmeleri aynı şekilde hatalı iliklenmiş olur. Fenerbahçe' de artık en koyu Aziz Yıldırım'cılar dahi ilk düğmenin hatalı olduğunu görmeye başladılar. Mayısta bitecek transfer Eylül' de bitti. Hatta hala büyük eksikler var. Son üç senede yapılan hatalar kümülatif olarak bu seneye taşındı. İkinci düğme olan Aykut Kocaman' ın zaten yapacağı bir şey yok. Hala iyi niyetle kadrom iyi, transfer gerekmez falan diyor ancak o da iyi biliyor ki bu malzeme ile cacık yapılmaz. Esasen elindeki malzeme iyi de olsa bir şey yapabileceğine inanmıyorum. Çünkü daha önce defalarca yazdığım gibi "Aykut Kocaman' ın futbol doğruları ile Fenerbahçe' nin futbol doğruları
Sevgili Uğur Meleke, çok sevdiğim, yorumlarını keyifle takip ettiğim bir meslektaşım. Bence kendisi bu ülkenin en iyi spor yazarları arasında. Yabancı serbestisini savunduğu, bunu belirli argümanlara dayandırdığı yazısını okudum. Bu yazısında ifade ettiği bazı konulara katılmakla birlikte, yazının büyük çoğunluğunda ortaya koyduğu argümanlara katılmıyorum.
Uğur Meleke yazısında bazı sorular sormuş ve yanıtlayın demiş. Yabancı sınırlamasından yana olanlar yanıtlar mı bilmiyorum ama ben yerli futbol stratejisinden yana olan bir yorumcu olarak kendi fikirlerim doğrultusunda cevaplayayım dedim.
Sevgili Uğur Meleke, öncelikle futboldaki yabancı sınırlamasını cep telefonları ile karşılaştırman bence doğru bir örnek olmamış. İki açıdan olmamış. Türkiye'deki yabancılar ile Samsung ve Apple telefonlarını özdeşleştirmişsin. Diyorsun ki, "yabancı sınırlamasından yana olanlar, Samsung veya Apple iphone ları yasaklarsak, dünyanın en iyi cep telefonunu üreteceğimizi mi zannediyor?"
İyi de sevgili Meleke, Türkiye' deki yabancılar Samsung telefonu veya iphone mudur? Kalitesi, katkısı, çapı bu mudur? Bizde oynayan yabancıların özelliklerine bakıldığında, bunların zaten Avrupa' nın ilk
İlk yazım Türkiye genelinde sanıyorum epey ses getirdi. Sizlerden gelen e-posta sayısı 100' ü buldu. Size karşı hep dürüst olmaya söz vermiş bir yorumcu olarak itiraf edeyim; bunların yüzde 80' i yazımı ve yabancı sınırlamasını eleştiren görüşler oldu.
Tek tek gelen tüm e-postalarınıza cevap yazmak zor olacağı için sizlerden gelenleri toplulaştırarak, bir röportaj formatında cevaplamaya çalışacağım.
1. Birileri adına mı yazdınız? Yazınız ile Lucescu veya TFF' nin kamuoyunun nabzını tutmasını mı sağladınız? Neden bu düşüncedesiniz?
5 senedir Milliyet- Skorer' de yorumlarımı paylaşıyorum. Ondan önce Milliyet Blog' da, ondan önce de kendi blogumda yazıyordum. Çizgim hiç değişmedi. Konulara kulüplerin ve Türk futbolunun menfaatleri çerçevesinden baktım. En başta kendim bir futbolsever olarak baktım ve bakıyorum. Kimseden böyle bir istek gelmediği gibi, hiç bir camianın çıkarlarını savunmak peşinde de olmam. Çıkarlarını savunacağım tek müessese Türk futbolu ve futbolseverlerdir.
İki sene önce sınırlama kalktığında destek vermiştim. O vakit bunun Türk futboluna önemli katkıları olacağını düşünmüştüm. Yerli futbolcuların kendilerine çeki düzen vereceğine, maliyetlerin aşağı
Yabancı sınırlaması hakkındaki görüşüm net, yabancı sınırlamasından yanayım.
Bu sınırlama elbette Galatasaray gibi iyi yabancılar transfer etmiş, iyi kadro kurmuş camialar açısından dezavantajlı olacaktır. Ancak Galatasaray bir istisna.
Diğer tüm kulüpler, yabancı transferinde sınıfta kaldı. Özellikle Fenerbahçe ve Trabzonspor son 10 senede yaptıkları kötü transferler ile adeta milyonlarca Euro' yu sokağa attılar.
Konuya tek bir camia açısından bakmayalım. Konuya Türk futbolu açısından bakalım. Ülkemize gelen yabancıların çoğu yaşlı, çaptan düşmüş veya Avrupa' da üst seviyelerde forma giymesi mümkün olmayan isimler. Türkiye olmasa zaten durakları Dubai ya da Katar olacak. Çin' de bile artık ikinci sınıf topçu almıyorlar.
Türk kulüp yöneticileri genelde işadamları. Birçoğu şirket yönetmeyi biliyorlar ama maalesef kulüp yönetiminde başarılı değiller. Çünkü spor kulübü yönetimi artık dünyada bilimsel yapılıyor. Dünyayı takip etmeyi, güncel strateji, yönetim ve pazarlama tekniklerine hakim olmayı, mükemmel iletişim sağlamayı ve akıllı karar vermeyi gerektiriyor. Bizimkiler bunları bilmiyor. Bilmeyince ne altyapı kuruluyor, ne scouting sistemi, ne de kurumsal yönetim
Bu maç özelinde söylenecek 3 konu var.
Birincisi, maçın kaybedilmesinde iki hakem hatası ile yenen iki gol etkili oldu. İkincisi, hakemler kadar, Lucescu' nun ilk 11 tercihleri de hatalıydı. Yenen tüm gollerde, Mehmet Topal, Serdar Aziz, İsmail ve Şener' in pozisyon hataları var. Üçüncüsü, Milli Takım gerçekten de takım olarak çok kötü bir futbol oynadı.
Lucescu' nun Türk futbolunu göreve gelene kadar yakından takip etmediği ortada. Türk futbolunun son üç sezondur formsuz ve moralsiz kulübü Fenerbahçe' den, son derece formsuz 4 futbolcuyu kritik mevkilerde oynatması, maça etki etti. Bu seçimi kendisi yerine yardımcılarından bir tanesinin yapmış olduğunu tahmin ediyorum. Ya da kendisine bu yönde bir tavsiye verildi. Neticede büyük bir hata yapmış oldu.
Lucescu futbolumuzu yakından takip ediyor olsa, böyle bir hatayı yapmazdı diye düşünüyorum.
İsmail yerine Caner, Ozan yerine Oğuzhan ve Tolga yerine Arda ile başlamış olsa, Ukrayna kalemize bu kadar rahat gelemez, kendi kalesini savunma çabası içine girerdi.
Her zaman söylerim, futbol yetenekli ve hücum becerisi olan futbolcular ile futboldur. Maçı kazanmak için kaleci artı altı yedi defansif oyuncu ile oynarsan büyük