İlk yazım Türkiye genelinde sanıyorum epey ses getirdi. Sizlerden gelen e-posta sayısı 100' ü buldu. Size karşı hep dürüst olmaya söz vermiş bir yorumcu olarak itiraf edeyim; bunların yüzde 80' i yazımı ve yabancı sınırlamasını eleştiren görüşler oldu.
Tek tek gelen tüm e-postalarınıza cevap yazmak zor olacağı için sizlerden gelenleri toplulaştırarak, bir röportaj formatında cevaplamaya çalışacağım.
1. Birileri adına mı yazdınız? Yazınız ile Lucescu veya TFF' nin kamuoyunun nabzını tutmasını mı sağladınız? Neden bu düşüncedesiniz?
5 senedir Milliyet- Skorer' de yorumlarımı paylaşıyorum. Ondan önce Milliyet Blog' da, ondan önce de kendi blogumda yazıyordum. Çizgim hiç değişmedi. Konulara kulüplerin ve Türk futbolunun menfaatleri çerçevesinden baktım. En başta kendim bir futbolsever olarak baktım ve bakıyorum. Kimseden böyle bir istek gelmediği gibi, hiç bir camianın çıkarlarını savunmak peşinde de olmam. Çıkarlarını savunacağım tek müessese Türk futbolu ve futbolseverlerdir.
İki sene önce sınırlama kalktığında destek vermiştim. O vakit bunun Türk futboluna önemli katkıları olacağını düşünmüştüm. Yerli futbolcuların kendilerine çeki düzen vereceğine, maliyetlerin aşağı ineceğine ve altyapıların ve gençlerin önünün açılacağına kanaat getirmiştim. Maalesef şimdi yanıldığımı görüyorum. Bu sınırsızlık ile maalesef bunların hiç biri olmadı. Belki yerlilerin maliyeti düştü, ama kalite artmadı. Artı gelen yabancıların kalitesi de bana göre düşük oldu. Son 8-9 senede Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor başta olmak üzere, yapılan isabetsiz yabancı transferleri ile ülkemizin parası çar çur oldu. Menajerleri zengin etmekten başka bir işe yaramadı. Örnek mi? Ünal Aysal döneminde Galatasaray' ın transferleri. Aziz Yıldırım döneminde son 7-8 senede yapılan transfer hataları ve kayıplar.
Kulüplerin borçları korkunç boyutta. Bu borçlar nereden geldi? Son yıllarda yabancı oyuncu transferlerinin bunda etkisi var mı?
Geçen haftalarda bir yazı yazmıştım. Sadece Guiza, Robin Van Persie ve Soldado transferleri toplamda 50 milyon Euro civarında bir para çıkışına yol açtı. Bu para ile Altınordu gibi 10 tane altyapı kurarsınız. Ben buna isyan ettim.
Ben Türk futbolunda Altınordu modeline inanıyorum. Ne yabancı transferinde bu sezon çok iyi olan Galatasaray' ı engellemek (geçen senelerde çok kötüydü), ne Fenerbahçe' nin transfer konusunda geri kalmışlığını telafi etmek, ne TFF' nin kamuoyu yoklamasına yardımcı olmak falan gibi bir niyetim olamaz.
Son 30 senem, futbol ile iç içe geçti. Futbol ile ilgili okumadığım kitap, yayın, yerli yabancı kaynak kalmadı. İzlemediğim belgesel, önemli ligler, kupalar kalmadı. Sürekli okuyan araştıran birisi olarak, ülkemiz için en iyisinin bu sınırlama olacağına inandım. Bu sebeple cesur bir çıkış yaptım. Zaten yorumculuktan geçinen birisi de olmadığımdan, genelde kimsenin yazamayacağı yazıları yazabiliyorum. Bu sefer de aforoz edilmeyi göze alarak, yerli ve milli bir futbol stratejisinin tartışılması için fikirlerimi öne sürdüm.
Benim tek arzum ve idealim, Türkiye' nin ve Türk kulüplerinin, kendi kaynakları ile, kar ederek, müthiş becerikli jenerasyonlar yakalaması ve Avrupa' nın futbolcu tedarikçisi olması. Tıpkı Belçika ve Portekiz gibi. Ama biz ne İzlanda' ya, benziyoruz, ne Portekiz' e, ne Galler' e, ne Polonya' ya, ne Rusya' ya ne de Belçika' ya. Türkiye farklı bir ülke. Farklı bir model çalıştırmamız lazım. Onlarda yabancı sınırsız, onların Milli Kadrolarında yerel ligde oynayan 3-4 isim var diye, bizde de böyle olması akıllıca olmayabilir.
2. Sizce gerçekten de Türk futbolunda sorun yabancı futbolcular mı? Sınırlama sorunları çözecek mi?
Tabi ki hayır. Dünkü yazımda da yazmıştım, Türk futbolunun 100 sorunu var ise, sadece birisi yerli futbolcu yetişmemesi. Bu bir sorunun da on sebebinden sadece birisi kalitesiz yabancıların ligimize doluşmuş olması.
En büyük sorun eğitim, felsefe, kültür. En büyük eksiklik iyi insan, iyi vatandaş, iyi sporcu üçlemesini sağlamakta. Yerli futbolcuların yetişmemesi, kendilerine profesyonel bir gelişim sağlayamaması, zamanla kaybolması ve sonuçta futbolumuza hizmet edememesi bundan. Futbolcu sadece antrenman ve maç ile futbolcu olmaz. Temel eğitimler, psikoloji, motivasyon, beslenme, takım ruhu, iletişim, doğayla ve toplumla barışık olmak, profesyonellik bilinci, kültür, sanat, müzik, edebiyat gibi farklı gelişme alanlarında da gelişmeleri lazım. Bu ülkede en büyük sorun, eğitim, altyapısızlık ve profesyonellikten uzak olma. Yeterli antrenör, tesis ve mali kaynaklar yok. Altyapılar perişan. Sadece futbol eğitimi verilen, sadece futbol konuşulan yerden futbolcu çıkmaz. İnsan bile çıkmaz. Kültürden, sanattan, toplumsal sorunlardan, doğadan, şiirden, resimden, teknolojiden, yabancı dilden yoksun yetişen bir birey, isterse Messi kadar yetenekli olsun, kendisini dünya pazarına çıkartamaz.
Bu açığın ve sorunun farkına varan Altınordu kulübü sessiz bir devrim yapıyor. Yılda 4-5 milyon Eurolara harikalar yaratıyorlar. Sadece futbolcu değil, komple insan yetiştiriyorlar. Futbolcunun sadece futbol meziyetlerini değil, aklını ve ruhunu da geliştirmeye çalışıyorlar.
Türk futbolunun esas sorunları stratejik bir bakış açısı ile 5-10-15-20-50 yıllık stratejik planlar ile çözülür. İnsana yatırım yaparak çözülür. Altyapı demek sadece futbolcu demek değil ki. Altyapı demek, tesis demek, antrenör demek, psikolog demek, mentör demek, teknolojik araçlar demek, yabancı uzmanlar demek, yurt dışına seyahatler demek, müzik, sanat, felsefe, din, meditasyon, edebiyat ve insan ruhunu geliştiren bilimum şeyler demek. Maddiyat kadar maneviyat demek.
İnsana yatırım için futbolun ülkenin temel meselelerinden birisi haline gelmesi lazım. Futbol eğer ülkemizin GSMH' ı açısından önemli bir kalem olarak görülür ise, bu olabilir. Biz bir futbolcu ihraç ülkesi olabiliriz. 10 senede Avrupa' nın en önemli beş ligine futbolcular veren ilk ülke olabiliriz. Kaliteli genç yabancıların Avrupa sahnesine basamak olarak kullanacakları bir lig olabiliriz. Sonraki 10 senede de ilk beşe girmek için yapısal stratejileri uygulayabiliriz. Bunlar hayal değil, strateji ve uygulama. Çünkü kaynağımız ve çabamız buna yeter.
Yabancı sınırlansın dedim çünkü ikinci sınıf yabancılar ile Türk futbolu bir yere gitmez. Kimse ne ŞL ne Avrupa Ligini bu kadrolar veya benzer seviyede kadrolar ile kazanamaz. Kimse yarı final bile oynayamaz. Kendimizi kandırmayalım. O çok övülen Galatasaray' ı da göreceğiz, daha sezon uzun. Yaygara koparanlar şunu bilsinler ki amacımız iyi transfer yapanı cezalandırmak değil, futbolumuzu kurtarmak. En başta da borç batağı içindeki kulüplerimizi.
3. Nasıl bir sınırlamayı öneriyorsunuz?
Ben kademeli bir azaltmadan yanayım. Kimse fikrimizi sormaz diye ilk yazıda detay vermemiştim. Şaşırtıcı şekilde fikrim soruldu. Türkiye' nin belki de en az göz önünde olan yorumcusu olarak, ilk defa bir soru bombardımanına tutuldum. Cevap vereyim.
2018-2019 den itibaren; 28 kişilik kadroda 10 yabancı olmalı. 18 kişilik maç kadrosunda 10'u da olabilecek, ancak bunlardan 7' si ilk 11' de sahada olabilecek.
28'den geriye kalan 18 futbolcu yerli olacak. Bu 18' in en az 6 tanesi altyapıdan olmalı. Kalan 12' nin 6 tanesi yurt içinde yetişmiş olacak. Diğer 6 yerli serbest. Yurt dışından gelen Türkler, yabancı statüsünde olmayacak. Bu kalan 6' nın 6' sı da gurbetçi olabilir yani. Yabancı milli takımlarda oynasalar bile yerli statüsünde olacaklar.
18 kişilik kadroda ise, en az 3 futbolcu altyapıdan olacak. Maç içinde ilk 11' de en az bir altyapı oyuncusuna forma verme zorunluluğu olacak.
2019-2020' den itibaren; 28 kişilik kadroda 8 yabancı olmalı. 18 kişilik maç kadrosunda 8' i de olabilecek, ancak bunlardan 5' i ilk 11' de sahada olabilecek.
28' den geriye kalan 20 futbolcu yerli olacak. Bu 20' nin en az 8 tanesi altyapıdan olmalı. Kalan 12' nin 6 tanesi yurt içinde yetişmiş olacak. Diğer 6 yerli serbest. Yurt dışından gelen Türkler, yabancı statüsünde olmayacak. Bu kalan 6' nın 6' sı da gurbetçi olabilir.
18 kişilik kadroda ise, en az 4 futbolcu altyapıdan olacak. Maç içinde ilk 11' de en az iki altyapı oyuncusuna forma verme zorunluluğu olacak.
2020-2021' den itibaren; 28 kişilik kadroda 6 yabancı olmalı. 18 kişilik maç kadrosunda 6' sı da olabilecek, ancak bunlardan 4' ü ilk 11' de sahada olabilecek.
28' den geriye kalan 22 futbolcu yerli olacak. Bu 22' nin en az 10 tanesi altyapıdan olmalı. Kalan 12' nin 6 tanesi yurt içinde yetişmiş olacak. Diğer 6 yerli serbest. Yurt dışından gelen Türkler, yabancı statüsünde olmayacak. Bu kalan 6' nın 6' sı da gurbetçi olabilir.
18 kişilik kadroda ise, en az 4 futbolcu altyapıdan olacak. Maç içinde ilk 11' de en az üç altyapı oyuncusuna forma verme zorunluluğu olacak.
Bunu uygulayınca şu olacak. Kulüp yöneticileri mecburen altyapıya yatırım yapacak. Ha, yapmamaları riskine karşı bir yönetmelik ile kulüp kaynaklarının %25' i zorunlu olarak altyapıya tahsis edilecek. Ayrıca, kadroda, maç kadrosunda ya da ilk 11' de normal kuralların iki katı kadar fazla sayıda altyapı oyuncusuna yer veren kulüpler, naklen yayın gelirlerinden şampiyon takımlar kadar pay alabilecek.
Bu şekilde 3 tane kalitesiz yabancı yerine, 1 tane adam gibi yabancı transferi yapılması sağlanacak. Gençlere ve yerlilere rol modeli olabilecek adam gibi yabancılar transfer edilebilecek. Hagi ve Popescu gibi, Alex gibi, Şota gibi, Quaresma gibi kaliteli futbolcular forma giyecek. İşte o zaman gerçek profesyonellik öğrenilmiş olacak.
4. Peki bu durum yerli futbolcuların veya gurbetçilerin fiyatını artırmaz mı?
Kısa vadede artırır. Zaten bu sebeple, tavan bonservis ve tavan ücret uygulaması yerliler için geçerli olacak. Piyasa koşullarına uymayan yurt dışına gitmekte serbest olacak. Zaten orada bu paralardan fazlasını alamayacakları için, mecburen kalacaklar. Bir miktar devlet müdahalesi olmuş olacak (ekonomiye devlet müdahalesini sevmeyen liberal görüşlü biri olmama rağmen) ancak bu ülkemiz futbolunun iyiliği için gerekli.
Ayrıca göbekli, mesleğine saygısız olan, gayretsiz gençler, zaten sıkılaşacak olan altyapı sistemi, eğitimi ve altyapı liglerinden yukarılara çıkamayacak. Huni modelinde elenecekler. En iyiler en üste çıkacak. Vasatlar alt liglerde kalacak. Kötüler futbolu bırakacak. Bunlar gerekir ise başka mesleklere ve okullara yönlendirilecek. Yeteneksiz ve gayretsiz hiç bir genç üst liglere çıkamayacak. Torpil ve suistimale ağır cezalar gelecek. Altyapılar çok sıkı denetlenecek. Çok büyük bir altyapı hamlesi yapılacak.
Bu durum bizi bir kaç sene Avrupa' da başarıdan uzaklaştırabilir, ancak zaten başarılı değiliz ki! Birkaç sene içinde iyi jenerasyonlar yakalama şansımız yüz kat artacak. Bir dönem Piontek-Terim-Rasim Kara üçlüsünün 90' ların başında yaptığını yaparak, yetenekli isimleri daha 10-11 yaşlarından takibe alıp Milli Takımlara kazandırmak söz konusu olacak. Türkiye' de mahallelere kadar altyapılar ulaşacak. İstatistik bilgi ağı kurulacak. Türkiye' nin en ücra noktasında bile bir yetenek var ise bulunacak ve sponsor olacak bir altyapıya kazandırılacak. Devlet yetenekleri tescillenen gençlerin altyapı giderlerine destek olacak. Teşvik mekanizmaları devrede olacak.
Bir süre sonra, kalite artacak. O zaman da yurt dışına ihracat başlayacak. Milli Takım her koşulda avantajlı olacak. Hayali bile çok güzel.
5. Peki ya genç ve yetenekli yabancılar? Onlar için ne düşünüyorsunuz? Erkenden bulmak ve parlatmak için yabancı kontenjanı bir engel olmaz mı?
Esasen A Milli Takım U21, U19, vb. seviyelerde milli olan ve halen milli forma giyen ve 22 yaş altı yabancılar, bu sınırlamaya dahil edilmeyebilir. 6 tane yurt içinde yetişmek zorunda olmayan kadro kontenjanı var. Her sene 2-3 tanesi bu tür gençler için kullanılabilir. Gurbetçi yerine, bu tür yabancı gençler alınabilir. Ama milli forma şartı koymalıyız.
Ayrıca devletin ihracata, yurt dışı tanıtıma, ofis açılmasına büyük destekleri var. Futbol kulüpleri neden ihracat yapan şirketler gibi değerlendirilmesin? Kulüpler, Güney Amerika ve Afrika başta olmak üzere, futbol okulları ve altyapılar açabilir, bazı genç takımları satın alarak orada faaliyet gösterebilirler. Bunları devlet destekleyebilir. Bu sayede yurt dışında da elimiz olur. Buralardan yetişen gençler, kontenjana takılmadan ülkeye getirilebilir ve yabancı koşulu aranmaz. Bir nevi yabancı oyuncu gibi ama değil. Alın size yabancı kriterini aşacak bir başka strateji.
Kulüplerin bu sistemde çok güçlü scouting sistemleri kurmaları gerek. Twitter da takip ediyorum, futbolu yöneticilerden çok daha iyi bilen, dünya çapında futbolcu analizi yapan ve bunu amatör olarak icra eden 100-150 tane genç scout veya scout adayı biliyorum. Bu çocuklardan, gençlerden neden faydalanılmaz. Yeni dönemde en çok bunlar ön plana çıkacak. Futbolu bilen kazanacak.
6. Güzel söylüyorsunuz ama bu yöneticiler ile bunlar olur mu?
Bunlar ve bu zihniyettekiler ile olmaz. Ya bırakacaklar vizyonlu, dünyayı bilen, modern futbolun gittiği yeri analiz edebilen yeni yöneticiler gelecek, ya da illa koltuklara yapışacaklar ise, bunlar için ağır kurallar olacak. Mesela yöneticiler, kulüplerin kur zararları ve amatör şube zararları hariç, tüm zararlarından bizzat sorumlu olsunlar. Ayrıca altyapıya yatırım zorunluluğu gelsin. Her kulüp belirli sayıda antrenörün 15 sene içinde yetişme maliyetlerine devlet ile birlikte sponsor olsun. Yurt içi ve yurt dışı eğitimlere katılmalarını sağlamak lazım. Yabancı ülkelerin vizyonu ve bilgisi ile yetişmeliler. Kulüpler sponsor oldukları, gelişimini izledikleri antrenörleri altyapılarına alabilsinler. Antrenörlük geçim derdi olmayan, kazancı iyi, arzu edilen bir meslek haline gelsin. Klas bir meslek olarak görülsün.
Kulüp yöneticileri de bir lisanslama sınavı sonrası yönetici olabilsin ve lisanslar üç senede bir yenilensin. Zorunlu eğitimler olsun. Parası olan değil, vizyonu, yeteneği ve yönetim becerisi olan, futbolu bilen, yurt dışında neler oluyor izleyenler kulüp yöneticisi olabilsin. Yani kulüp yöneticiliğinin de bir lisansı, ehliyeti olsun. Bu ehliyet, tamamen bağımsız, özerk, siyasi etkilere maruz kalmayan yeni bir kurum tarafından uluslararası kuruluşların da yoğun denetimi altında verilsin.
7. Peki kısa dönemde yerliler kendisini nasıl geliştirecek? Yabancılar olmaz ise nasıl rekabet etmeyi öğrenecekler. Futbol seviyemiz düşmez mi? Anadolu kulüplerinin futbol kalitesi düşmez mi? Rekabet azalmaz mı?
Mesleğine saygısı olmayan bazı futbolcular düşebilir. Bazıları rahatladım diyebilir. Ama 1-2 sene sonra silinir giderler. Zaten bunların yerine gençler çıkar çatır çatır oynar. Gençlere güvenelim. Ama altyapıların önemli bir kısmı torpil, sahtekarlık ve yetersizlikler ile dolu olduğundan alttan futbolcu gelmeme riskine karşı, 2-3 sene kadar Anadolu takımlarından tavan bonservis üzerinden (aslında bu konuda da bonservis belirleme kriterleri olacak, herkes kafasına göre bonservis belirleyemeyecek) futbolcu alabilirler. Zaten bir dönem Anadolu takımları büyüklere futbolcu satarak ayakta kalıyordu. Bence kötü model değildi. Sadece haksız bonservisler söz konusu oluyordu. Bunu engellersek, makul rakamlara çekersek, sorun çözülür. Bir miktar yönledirme ve müdahale olabilir. Ama bu kısa bir süre için olur. 2-3 seneye piyasa oturur.
İddia ediyorum, tüm Süper Lig takımları 3 sene altyapılara ve genç transferlere ciddi kaynak ayırsın, gençlere forma versin, 3 sene sonra kalite sorunu kalmaz. Fenerbahçe' de Aykut Hoca genç Ahmethan'ı ilk 11' de oynattı diye topun ağzına koydular. Böyle olmaz. Sonra futbolcu yetişmiyor. Gençlere forma veren hocayı destekleyeceğiz.
8. Herşeyi çok detaylı düşünmüşsünüz. Peki sizi takip eden, dinleyen, duyan var mı?
Yok. Burası Türkiye. Goy goy, yalakalık, çıkarcılık, yağcılık gibi prim yapan meziyetler varken doğruları söylemek ve vizyon üretmek zor iş. Sorunlardan kaçarak sorunları çözemezsiniz. Ben sorunların üzerine gidebilen nadir yorumculardan bir tanesiyim. TV' de yer almadığım için yeterince tanınmıyorum ama yer alabilirsem, Türkiye her biri bunlar gibi 10' dan fazla mega futbol projesi ile tanışır. Yanlışa yanlış diyen bir yorumcu görürsünüz. Bu işe başlarken söz vermiştim, rahmetli Uğur Mumcu gibi, rahmetli Necip Fazıl gibi dobra ve cesur olacağım diye. Olmadığımı gördüğüm gün bırakırım.
Türkiye' de yorumculuk sadece sahada maç yorumlamak değildir. Ülke futbolu ve çıkarları için gerekirse eleştirilmeyi ve hakarete uğramayı göze alıp cesurca inandıklarınızı savunacaksınız. Tabi savunduklarınızın arkası dolu olacak. Mesela ben Türkiye' de hangi futbol ekolü başarılı olur, kendi kültürel ve toplumsal özelliklerimiz ışığında nasıl stratejiler uygulamalıyız, ne tür projeler başarılı olur hepsini araştırdım, iyi biliyorum. Türkiye' de futbolu benden iyi bilen insan çoktur ama benim kadar araştıran, sorunlar üzerinde düşünen, çözüm üretmeye çalışan ve sistem odaklı bakan ve en önemlisi de bunu tamamen çıkarsız şekilde yapan yoktur.
Dediğim gibi yorumculuk benim hobim. Ben para kazanmıyorum bu işten. Yarın TV' lerde yorumculuk yapma imkanı bulursam da maddi bir beklentim olmaz. Amacım Türk futboluna katkı sağlamak. Çözümün ucundan da olsa tutmak. Yol göstermek. Yapıcı eleştiriler yapmak. Sesimi duyurmak istiyorum. Doğru anlaşılmak istiyorum. Bunun için de çok çalışıyorum. Yorumculuğa çok emek veriyorum. Her gün saatlerce, esas işimden, ailemden, boş zamanlarımdan vakit ayırıyorum.
Lütfen yazıyı baştan sona, 2-3 kez okuyun. İyi niyeti, çabayı göreceksiniz. Lütfen okuyun ve ne demek istediğimi anlamaya çalışın. Buna rağmen eleştiriler olur ise açığım. Yeni fikirlere açığım. Zaten gelişme fikir çatışmasından olacaktır. Hepimiz aynı fikirde olursak ileri gidemeyiz.
Yazılarıma katkı sağlayan, görüş bildiren, hakaret hariç seviyeli eleştiriler yapan tüm takipçilerime teşekkürler.
bertan.kaya@yahoo veya twitter dan görüşlerinizi iletmeye devam edebilirsiniz.