Geçen hafta gülümsemek çok mu zor demiştik. Bugün de “Selam vermek çok mu zor” diyelim.
Birinin varlığını selamlamak için onu illa tanımak gerekmez.
Tesadüf eseri aynı anda aynı asansörü paylaşan iki kişi düşünün; siz selam vermek istiyorsunuz, o yere bakıyor.
Pek çok ortamda karşılaştığımız kişiler birbirine bir küçük selam vermekten aciz.
Hatta bazı kişiler tanıdıklarına bile mecbur kalmadıkça selam vermeye üşeniyor, mümkünse görmezden gelmeye çalışıyor.
Selam vermek başka bir insanın varlığını sözümüzle, gözümüzle onaylamak, bazen nezaket icabı, makbulu içten gelerek ve gün içinde defalarca yaptığımız bir ritüeldir.
***
Çok basit ve günlük bir ritüel gibi görünmesine rağmen selamın içeriği oldukça kalabalıktır.
Selamın verilmesi, nasıl verildiği, kimin önce verdiği, verirken ki doğallığı, yapmacıklığı, selama eşlik eden beden dili, yüz ifadesi ve selama dair birçok şey yoruma açıktır.
Selam; verilmesi kadar verilmemesi ile de gündelik hayatımızı meşgul eder.
Kimin kime selam vermediği, kime selam verilmeyeceği, kimden selamın sabahın kesileceği, kimin selamı hak etmediği ve kimlerin artık selamınızdan mahrum bırakılacağı uzun üstüne düşünmeler sonucu alınan bir karardır.
Anlaşılan selam hem verilen hem de alınan bir şey!
Selam vermeniz yetmiyor karşınızdakinin de onu alması gerekiyor.
***
Basit bir işlem olarak görülmesine karşın içinde psikolojik, sosyolojik, kültürel birçok tanım içeren bir olgu!
İki kişinin selamlaşmasını gözlemlerseniz aralarındaki samimiyet derecesini tahmin edebilirsiniz.
İçten, sıcak ve devamında karşılıklı diyalog içeren selam bize bu kişilerin yakın olduğunu anlatır.
Kısa, çabuk ve iki kişinin de zoraki tavırlarından resmi veya nezaket icabı verilmiş bir selam olduğunu çıkarabilirsiniz.
En zor selamlaşma şekillerinden biri, “şimdi selam vermezsem ayıp olacak, hemencecik selamlayım geçeyim, arkası konuşma olmasın” diye hissedilen durumlardır!
En rahatsız edici selamlaşmalardan biri soğuk selamlaşmadır.
Bundan, “Seninle küs değilim ancak selamımı da soğuk veriyorum, yakınlığımı hak etmiyorsun, sana kırgınım anlaman için seni selamlıyorum ama zorla, istemeden” gibi anlamlar çıkarılabilir.
***
Bazen şöyle bir senaryo olabilir. Birisi size durduk yere soğuk bir selam verir, üstüne 1000 tane hikaye yazarsınız.
Onun soğuk selamının sebebini öğrenmek için geniş çaplı bir araştırma yaparsınız. Kendinize sorduğunuz “şimdi niye bana böyle davrandı?” gibi sorularla ve nadiren bu kişinin kendisine sorarak selamını anlamaya çalışırsınız.
Bir selam şeklinden bir olay çıkarabilir veya bir olay yaratabilirsiniz.
Biriyle yaşadığınız gerginlik sonrası ilk karşılaşmanızda selamını test edersiniz, acaba hala size kırgınlığı var mı yoksa selamı doğal mı incelersiniz. Siz de bu ilk selamı verirken gerilirsiniz, selamınızın içine mesajınızı da koyar, öyle yollarsınız.
Selamınıza kafa çeviren oldu mu hırs yapar, üzüntü duyar, öfkelenir, kendinizi kötü hissedersiniz.
Bazen de havada asılı kalır selamınız, tam gülümseyecekken karşıdaki geçer gider.
***
Selam sadece verilmez aynı zaman da söylenir de! Görmediklerimize aracıyla selam yollarız, onlardan selam alırız.
Uzaktan gelen bir selam hatırlandığımızı hissettirir, mutlu oluruz. Bazen de “Bana bir selam bile söylemedi mi?” diye isyan eder, üzülürüz. Selamı tehdit olarak da kullananlar vardır, “Ona selam söyle, ben onunla bir daha konuşmam” diyerek selamın içine bir tehdit sıkıştırılır.
Küsmenin ilk belirtisi selamı kesmektir. Var olan ilişkimizi bitirdiğimizi resmiyete dökmenin ilk adımı o kişiden selamımızı esirgemektir.
Selamlaşma bittiyse arkadaşlık bitmiştir.
***
Selamımız imzamız gibidir; bizdir, bize dair çok şey anlatır, içini biz doldururuz.
Selam bana ait bir şeydir, ben istemezsem onu benden kimse alamaz.
Ben verirsem veririm, vermezsem de bende kalır. Bana kalırsa bonkörce kullanılmasında fayda var, içten verilen bir selam kendimizi iyi hissettirir, başkasına iyi gelir.
Hem de unutmayın verdikçe tükenen değil çoğalan bir şey!