Sanat, mimari ve gastronomi merkezi Torino, yıl boyu ziyaretçileri çekiyor. Kış sporları meraklılarının dağlara çıkış noktası da Torino’dan geçiyor. Kent merkezinden dağlarına kadar her yerde keşfedilecek lezzetlerin başında ise fındık, kahve ve çikolata üçlüsü var
Kış sporları, karlı dağlar ve kayak denilince İtalya’da akla gelen yerlerin başında Torino kentinin sırtındaki dağlar geliyor. İtalyan Alpleri eteklerindeki Po Nehri ile beslenen bağlar ve bereketli topraklar, kenti aynı zamanda tarım, hayvancılık ve gastronomi açısından da önemli kılıyor. Torino’nun merkezi olduğu Piemonte bölgesi ürünleriyle öne çıkıyor, kış ve dağ turizmi yanı sıra Slow Food-Terra Madre gibi gastronomi etkinlikleriyle tercih edilen bir destinasyon hâline geliyor. Torino, aynı zamanda İtalya’nın çikolata başkenti.
Ocak sonunda SCIJ-Uluslararası Gazeteciler Kayak Kulübü toplantısı için Türk takımı olarak gittiğimiz Torino ve kayak merkezi Bardonecchia’da, Piemonte lezzetlerinin izini sürdük. Fransa sınırına yakın Bardonecchia bu yıl
Baharatlar yemeklere o coğrafyanın benzersiz DNA kimliğini verir. Tamamen aynı malzemelerle pişirilen bir yemek, kullanılan baharatlara göre Hintli de olabilir, İtalyan da… Örneğin bir tavuk yemeğinin ana malzemeleri tavuk, soğan, sarımsak, domates olabilir ama içine köri, garam masala, zerdeçal, kişniş, kimyon, acı kırmızı biber gibi baharatlar koyarsanız sonuç bir Hint yemeği olur. Baharatlar yerine bol bol biberiye, fesleğen, mercanköşk, kekik gibi otlar kullanırsanız o yemek tam bir Akdenizli oluverir. Bazı baharatlar özel günleri çağrıştırır. Örneğin Avrupa’da sıcak baharatlar olarak tanımladığımız tarçın, karanfil, zencefil, muskat, yenibahar, hatta karabiber Noel çöreklerine benzersiz bir tat verir, insanı sıcacık bir battaniye gibi sarmalar. Zeytinyağlı dolmaların çekici kokusunu veren baharatlar aslında çok benzerdir ama soğanla ve zeytinyağıyla bambaşka bir tada bürünür kuru nanenin ferahlatıcı kokusuyla dengelenir, İstanbul usulü dolma kokusuna dönüşür. Bunun nedeni de Bizans’ın son dönemlerinde İstanbul’a gelen
Trump’ın yemin töreni pek çok açıdan haberlerde yer aldı. Dünya ekonomisinin, yeni teknoloji liderlerinin yan yana resim verdiği yemekte neler yenildi, yemekle ne mesajlar verildi ona bakalım. Elbette Beyaz Saray’ın, ABD başkanlarının ve eşlerinin Amerika gastronomisine ilginç katkılarını da anarak.
ABD’nin yeni başkanı Donald Trump’ın yemin töreni ve sonrasında verdiği öğle yemeği tüm dünyada ilgiyle izlendi. Kimlerin davetli olduğu en çok konuşulan oldu. Teknoloji devleri Elon Musk, Jeff Bezos, Mark Zuckerberg, Sundar Pichai dörtlüsünün bir aradaki fotoğrafı herkesin ilgi odağındaydı. Kimi Melania’nın kıyafetini ve bakışlarını gizleyen jilet gibi keskin şapkasını konuştu, kimi Elon Musk’ın hareketlerini ve tuhaf selamını dile doladı. Tören sonrası yemekte nelerin servis edildiği de konuşulanlar arasındaydı. Ancak lezzetlerinden çok verdiği mesajlar öne çıktı. Yemin töreni yemekleri aslında kısa ve basit tutuluyor. Genelde balık ağırlıklı bir giriş yemeği, et ağırlıklı bir ana yemek ve tatlı sunuluyor. Başkan Trump’ın her iki yemin
Salep insanın içini bir başka türlü ısıtır. Göğsü yumuşatır, uzun süre tokluk hissi yaratır. Soğuklar bastırınca bir fincan salep gibisi yoktur. Bütün sırrı da kendine özgü dokusunda saklıdır.
Salep aslında bir nevi nişasta türü. Nişasta bilindiği gibi tahıllardan, örneğin buğday, pirinç veya mısırdan ya da patates gibi kök bitkilerden elde edilen ve kıvam artırıcı olarak kullanılan kompleks bir karbonhidrat. Sıvılarla kaynatıldığında muhallebi kıvamı veriyor. Bu yüzden sosları koyulaştırmakta, muhallebi, pelte ya da puding gibi tatlıların yapımında kullanılıyor. Salep de böyle kıvam artırıcı bir özelliğe sahip. Ancak diğer nişastalara göre çok daha karmaşık bir yapıya sahip. İçindeki glukomannan maddesi su tutucu bir lif olduğu için diyetlerde tok tutma amaçlı kullanılan ve hap olarak piyasada bulunan bir diyet yardımcısı. Salebin içinde doğal olarak bulunuyor ve bu yüzden bir fincan salep insanın sadece içini ısıtmıyor, aynı zamanda uzun süre tok tutuyor.
Yazın dondurması ferahlatıyor
Salep yabani orkide
12 Ocak Dünya Badem ezmesi günü olarak kutlanıyor. Avrupa’da pek çok ülkede marzipan ya da mazapan olarak bilinen badem hikâyesi doğudan gelen bir lezzet. İlk başta öğütülmüş badem ve balla yapılan tatlı Ferhat ile Şirin’in mesnevisinde “Levzine” olarak geçmiş, zamanla batıya doğru yayılmış, Avrupa’da şekilden şekle girmiş
Badem ezmesi Osmanlı şekerciliğinin en önemli lezzetlerinden biri. Edirne’de ve İstanbul’un köklü bazı şekercilerinde hâlâ en alasını bulmak mümkün. Avrupa’da ise marzipan, marzapane veya mazapan gibi isimlerle anılan badem ezmesiyle övünen, onu baş tacı eden pek çok kent var.
Badem ezmesi çok köklü bir geçmişe sahip. Kökeninde bir tür ballı badem helvası olan “Levzine” var. Helva-i Levzine Osmanlı Surnameleri’nde sıkça geçiyor. Örneğin 1539 tarihli kayıtlara göre Kanuni’nin şehzadelerinin Edirne Sarayı’ndaki ziyafetinde ikram edilmiş. Levzinenin geçmişi ise İran ve Orta Çağ Arap mutfağına
Bayramların, kutlamaların vazgeçilmez klasiği baklava aynı zamanda teknik olarak tatlıların en kıymetlisi. Saraydan çarşıya, Gaziantep’ten İstanbul’a baklavanın kat kat hikâyesini merak ediyorsanız bu denli önemli bir lezzet hakkında son derece kapsamlı bir kitap yayınlandı:“Kırk Kat Baklava Tarihi”
Sonunda kapsamlı bir baklava tarihi kitabımız oldu. Baklava ustalık gerektiren bir kültürel miras aynı zamanda. Tarih boyunca sürekli değişime uğramış, o yüzden pek çok baklava türü tamamen unutulmuş. Yakın geçmişte Cumhuriyet döneminde ise değişim ve gelişim hepten hızlanmış. Bu yüzden var olan kaynakları, belgeleri derlemek çok önemli. Karaköy Güllüoğlu da âdeta bir misyon gibi tek başına Türkiye’nin baklava tanıtımını yıllarca üstlenen Nadir Güllü’den sonra yeni nesil oğlu Murat Güllü, tıpkı babası gibi baklavaya tutkuyla bağlı. Baklavanın geçmişine dair merakını Mundi-Can yayınevi editörü Merin Sever ile paylaşınca bu kitap fikri ortaya çıkmış. Doğal olarak Osmanlı şekercilik ve
Her yılbaşı zamanı Kadıköy rengârenk şenleniyor, Cafer Erol şekerci dükkânı çocukların hayal bile edemeyeceği büyülü bir şeker dünyasına dönüşüyor. Kastamonu’dan başlayıp Kadıköy’e ulaşan bu tatlı yol geçen ay Londra’ya kadar uzandı. Nurtekin Erol bize bu yolun hikâyesini anlattı.
Bu sene tema atlı karınca. Eski zaman panayırlarında lunaparklarda atlı karıncaya binmek her çocuğun hayali olmuştur. Kadıköy’deki Cafer Erol mağazası her yıl bambaşka bir şekilde süsleniyor, her seferinde daha da heyecan verici oluyor. Bu yıl Cafer Erol’un atlı karıncasıyla Kadıköy panayır yeri gibi. Cafer Erol’un bütün şubelerinde yılbaşı süslemeleri birbirinden güzel ama ilk dükkânları olan Kadıköy’deki başka türlü bir cümbüş yerine dönüşüyor, önünde uzun kuyruklar oluşuyor.
Peki aslen Kastamonu Taşköprü’den olan ailenin yolu nasıl Kadıköy’e düşmüş, hatta geçtiğimiz ay açılan Londra mağazası nasıl akıllarına düşmüş,
Hindi yılbaşının klasik yemeği. Oysa eski yılın son gecesi yemek masasına fırında hindi dolma koyabilmek de herkesin harcı değil! Hindi yeni yılı karşılamanın vazgeçilmeziyse o zaman dünya mutfağından daha kolay hindi tarifleriyle yılbaşı sofrasını şenlendirmek mümkün
“Kabaramazsın kel Fatma, annen güzel sen çirkin!”
Bu, tekerleme biçimindeki bilmecenin cevabı hindi. Hindinin anası Amerikalı, sonradan göç etmiş Avrupa’ya gelmiş. Amerika kıtasının yerli tek kümes hayvanı hindi. Bu yüzden Amerikalıların kasım ayı sonuna denk gelen Şükran Günü (Thanksgiving) hindi ile kutlanıyor. Hindi bize sonradan gelmiş, Batı ülkelerindeki yılbaşı sofralarına öykünerek bizim yılbaşı sofralarına tüm azametiyle oturmuş kalmış. Yılbaşı sofrası için kuzu dolma misali iç pilav ile doldurarak bambaşka yerli bir hindi yemeği yaratmışız. Bazı yörelerde hindi, tıpkı kuzu gibi yerel yemeklere girmiş. Güneydoğu’da, Diyarbakır’da âdeta tandır gibi hindi yapan yerler var, Antep mutfağında bile hindi kapamalı firik pilavı yapılıyor. Batı Karadeniz’de