Vodafone Park’ta Giresunspor’la karşılaşmak Beşiktaş kadrosundaki birçok oyuncu için sinir bozan motivasyonu dağıtan, kafa karıştıran bir durum yaratabilir. Mert Günok örneğin… Geçen sezon oynanan maç sırasında yerde acıyla kıvranırken Giresunsporlu futbolcular topu dışarı atmak yerine hiç de beklenmeyen bir hareketle boş kaleye golü çakıverdiler. Kazandıkları maçtan sonra da durumun farkında olmadıkları gibi bir ifade oluşturdular. Mert o maçtan sonra sezonu kapatıp aylarca sakatlık tedavisi gördü.
Her neyse bu kötü hatıraları unutmak gerek. Unutmanın yolu da geçmişi değil günü yaşamak.
Beşiktaşlı futbolcular maça dünle başladılar, golü yedikten sonra akılları başlarına geldi ve kısa zamanda toparlanarak oyunun egemeni oldular.
Bajic’in attığı golde savunmanın peşpeşe gelen hata pozisyonları vardı. Önce yerleşme hatası. Sonra ikili mücadelelerdeki yetersizlikler. Telaşla topu uzaklaştırma çabaları. Zaten orta alanda da top kayıplarıyla coşkulu taraftarlarını tedirgin eden bu hal, santra yaparken beklenenin
Derbi maçı kaybedebilirsin, yine de ayakta durman, dağılmaman gerekir. Fenerbahçe Beşiktaş karşısında uğradığı yenilginin artçılarıyla da zor günler yaşıyor. Bir çok nedenle dağılma tehlikesi var.
Jorge Jesus’un saygı ve hayranlık uyandıran çalışma biçimi, tüm futbolcuları hazır tutan forma adaleti, peş peşe kazandığı maçlarla taraftarda uyandırdığı umut ve inanç dağılmış gibi. Derbi kayıplarıyla bozulan büyünün ancak sezon sonuna kadar sürebileceği anlaşılıyor.
Başkan Ali Koç ve yönetici arkadaşlarının Samandıra’yı bütünüyle Jorge Jesus’a bıraktıkları, orada kendi varlıklarını unutturdukları anlatılıyor. Daha da önemlisi, Jesus’a Süper Lig’in ve takımın havasını anlatabilecek bir Türk yardımcının etkinlik alanının dışında kalması. Fenerbahçe’de yöneticilik yapmış bir dostum, “Mert Hakan takımın abisi… Kolunda yasaklara rağmen bilezik taşıyor. Rakip oyuncular ve hakemle tartışıyor, arkadaşlarını koruyor ama yerli veya yabancı bir oyun lideri yok. Takım kimliğini koruyacak ve geliştirecek
Kredisini tüketmiş iki takım, zirvedeki en önemli kozlarını oynamak üzere buluştuklarında bu maçta her türlü gerilimin çatışmanın şok ve hayal kırıklığının yaşanabileceği biliniyor ve bekleniyordu.
Fenerbahçe ve Beşiktaş topun durduğu her an neredeyse meydan kavgası diyebileceğimiz kabadayılıklar sergilediler. Sporcu, meslektaş, arkadaş olduklarını unuttular. Mert Hakan Yandaş’la Aboubakar itiş kakışına öteki arkadaşları da katılacak oldu. Çirkin görüntüler, yakın planda birbirini tehdit eden suratlar, kötülükler filminin kareleri gibiydi. Hele Mert Hakan Yandaş kardeşimizin Halil Umut Meler’e bir tepeden bakışla öyle bir atarlanması vardı ki utanırdınız. Neyse oyunda her iki takımdan “daha akıllı” adamlar vardı. Hem onlar ortamı soğuttu (!) hem de Meler kartlarını gösterip olayı sonlandırdı.
İlk yarıdan küçük notlar verelim. Beşiktaşlı Onur-Arda temasındaki penaltıda VAR odasından bir çağrı gelse iyi olurdu. FİFA bu tür pozisyonları “gri” olarak değerlendirip VAR’ı devre dışı bırakıyor. Ancak o pozisyonda temas eden
Metin Türel’i anarak başlayalım... Sevgili ağabeyimiz topladığı yüzlerce kitabın çevirisi için 10 bin dolardan fazla para harcadı. Macaristan’da futbol akademisinde bilimsel oturumlara ve tartışmalara katıldı. Gündüz Tekin Onay, Tamer Güney, Fethi Demircan o kuşağın en kahraman hocalarıydı.
Fatih Terim’den vefa gördüler ama federasyonla profesyonelliğe uygun anlaşmalar yaptıkları halde, esastan söyledikleri, ısrar ettikleri, tekrarladıkları mesajlar fazla ilgi görmedi. Bunlara rahmetle andığımız Özkan Sümer’i de ekleyelim...
Lafını dinletemeyen bu kuşak emeğiyle, çabasıyla, heyecanıyla aramızdan ayrıldı.
Şimdi, onların yıllarca inandıramadığı şeyi Stefan Kuntz söylüyor. Bence de doğru söylüyor. Hırvatistan ile yaptığımız maçın sonunda ‘Kalite farkı... Hoca yok... Futbol akademi sistemi yok... Altyapı yok...’ dedi. Ayrıntılara girmedi, onları zaten hepimiz izledik.
Gözden kaçmasın... A Milli Takım ilk kez beş büyük ligde oynayan futbolcuların da içinde olduğu bir kadroyla oynadı. Bu çocuklar Türkiye’de
Maçların skoru ne olursa olsun “milli aralar” iyidir. Biraz geriye çekilip fotoğrafın büyüğüne bakarsınız. Özeleştiri için zaman bulursunuz. Sakatlarınız iyileşir. Arızalarınız da giderilebilir.Bu “teneffüs” havasından en çok yararlanıp soluklanan, nefes alma fırsatı bulan da MHK Başkanı Lale Orta oldu. TFF bünyesinde sıkıntı yaratan VAR görüntüsünü TRİO yayınına ekleme çabaları “hata” olarak görülse de kongreye üç ay kala MHK’da başkan değişikliğinin anlamsızlığı kabul edildi. Reaksiyonlar yumuşadı.Süper Lig’in son 12 haftasına girerken maçlar daha da zorlaşacak, gerilim artacak, hakem kararları daha çok tartışılacak. MHK bu aşamada önemli bir karar alarak hakemlere beş haftada üçten fazla maçta görev vermeme uygulamasını kaldırdı. Herkesi rahatlatacak bir durum oluştu. Atilla Karaoğlan, Ali Şansalan ve Halil Umut Meler gibi başarılı, formda hakemler daha çok maçta görev alacaklar. Kimbilir, belki Mete Kalkavan ve Zorbay Küçük de form
.Eleme gruplarında bazı maçlar netamelidir. Gizli bir güç devreye girer ve hesapta olmayan sarsıcı bir kazaya uğrayabilirsiniz. Ozan Kabak’ın rakip atağına müdahale ederken baskı altında kendi kalesine attığı gol de böyle bir kaza… Paniğe kapılmamak bozulmamak dağılmamak gerekir.
Evet, paniğe kapılmadılar ama, Ermenistan’ı kendi yarı sahamızda oynatıp sıkıntılı manzaralar yaratmaktan da uzak durmadılar. Üçlü savunmada Ozan, Çağlar ve Merih kazandıkları topları ileri atamadan taşıyamadan kendi aralarında gereğinden çok pas yaptılar. Zaman zaman ligimizde de görülen bu can sıkıntısının üç lejyonerimiz tarafından sahnelenmesi çok garipti.
Savunma-orta alan kopukluğu sadece gerideki oyuncularımızın değil, orta alandakilerin de kusuru. Topu öne taşıyana kadar savunmacıları beklemeleri garipti. Yine de topla buluşmalarında Onur ve Ferdi kanatlardan çok hızlı bindirmelerle adeta hücum borusu çaldılar… Hakan Çalhanoğlu ve Orkun Kökçü takımın kaza golü şokundan sonra oyunu hücum zenginlikleriyle donatıp Cengiz’i ve
Eğri oturup doğru konuşalım… İlk maçını izlediğim günden beri kardeşim gibi sevip güvendiğim, hakemlikte ve akademik dünyada sergilediği performansıyla gurur duyduğum MHK Başkanı Lale Orta, hiç gerekmediği halde yaptığı işgüzarlık sonucu bir çuval inciri berbat etti.
Bunları yazarken acı çekiyorum…
Galatasaray-Kasımpaşa (1-0) maçında Kasımpaşalı Donk’un Zaniolo’ya hareketi doğrudan kırmızıyı gerektiriyor. Benim yorumum değil, güvendiğim hakemlerin, yetkin insanların yorumu… Atilla Karaoğlan pozisyonu atlıyor süzemiyor…
Stüdyolarda tartışmalar yoğunlaşıyor.
O hengamede MHK Başkanı Orta, beIN stüdyolarına gönderilmeyen, yayın TIR’ındaki ‘fazlalık’ maç görüntülerine ulaşıyor ve pozisyonun Trio’da yayınlanmasını istiyor. Bu istek kabul görmüyor. MHK Başkanı, hakem değerlendirme programına ilave ettiremediği görüntüyü maç özetlerine sokuyor.
Hangi telaş, hangi panik duygusuyla, nasıl bir heyecanla bu işe kalkıştığını anlayamıyorum.
Çözüm ararken kriz yaratan bir eylem.
Düşük profilli bir oyunla başladı maç… Zaman zaman sıkıcı haller aldı. Ortalar boldu da şut yoktu mesela… Baskı vardı. Evet… Pozisyon var mıydı, hayır!
Beşiktaş-İstanbulspor maçının sıkıcı ilk yarısından söz ediyorum. Ev sahibi takım hemen bütün hatlarıyla İstanbulspor yarı alanına yerleşip rakibine baskı uygularken devrenin son dakikalarına kadar gayretinin karşılığını alacak bir incelik ve beceri sergileyemedi.
İstanbulspor’un Beşiktaş’a karşı ilk tepkisi elbette savunma oldu. Yarı sahalarında alan kapatıp zamanı da daraltan bir çabuklukla Beşiktaş’ın hücumdaki akıcılığını önlemek istediler. Tam da Fatih Tekke’nin dediği gibi… Kapanıp geçiş fırsatları yakalamayı beklediler. Birkaç hamle yaptılar ama etkin değillerdi.
Beşiktaş, İstanbulspor’un hesaplarını bozmak için dizilişte taşları oynattı yerinden… Sol bekte, önceki maçlarda da etkin bir portre çizen Masuaku, top Beşiktaş’a geçtiğinde çizgiden içeri kayıp yerini Gedson Fernandes’e bıraktı. Sol önde oynayan Cenk de Aboubakar’ı