Tam anlamıyla sabır ve sinir savaşı izledik. Böyle ortamlarda akıllı ve soğukkanlı davranmak o kadar kolay değil.
Kadıköy’deki maçın zor yanı, sahadaki takımla tribündeki o büyük topluluk arasında uyum sağlanamaması oldu.Fenerbahçeli futbolcular savunmada sıkıntıya düşmeden orta alanda ve hücumda sabırla golü kurgulamaya çalışırken, tribünlerde önce ayağına top alan her Sevillalıya koro halinde “yuhuhhh” sesleri yükseldi. Sonrasında yuhlar yetmedi “yabancı maddeler” ikram (!) edildi.
Konuk takım kaçırır mı fırsatı!... Önce çakmaklar filan İngiliz hakem Oliver’e teslim edildi. Fenerbahçeli oyuncular tribünlere “sükunet” ricasında bulundular, olmadı. Kaleci Dimitroviç bu sinir ve kriz halini fırsata çevirdi… Önce yattı tedavi gördü. Hakeme sürekli şikayet ifadesi veriyordu. Arada İspanyol takımının öteki oyuncuları da maçın oynanamaz hale geldiğinden dem vuruyorlardı. Hakemin ricasıyla ev sahibi takım, tribünlerin önüne giderek “ricacı” oldu.
Fenerbahçe’de sezon ilerledikçe heyecanın azaldığını, Jesus’a dönük eleştirilerin yoğunlaştığını ve Fenerbahçe iddialarının törpülendiğini gördük.
Jesus’la ilgili ilk notlarımda “derby” maç karnesindeki düşük performansı gösterebilirim. Beşiktaş’ı (0-0), Trabzonspor’u (0-2), Galatasaray’ı da kendi evinde (0-3) yenemedi Fenerbahçe. Hocanın kritik maçları kazanamadığına hükmedildi. Yine de soğukkanlı yaklaşımla UEFA’daki performansının başarısına, gruptan yenilgisiz çıkmasına saygı göstermeliyiz.
Jesus’un dokunduğu oyuncular var: Ferdi, Crespo, Valencia, Osayi gibi… Kanımca sezonun en başarılı Fenerbahçelisi Ferdi oldu. İki ayağını da kullanıyor. İnanılmaz oyun görüşü var. Çabuk düşünüp çabuk oynuyor. Cesur. En önemli özelliği bunca heyecan yaratan oyununda hiç telaşlanmadan işini yapması. Crespo da bu takımın yükselen yıldızlarından biriydi. Takdiri ve alkışı hak ediyordu. Valencia’nın Dünya Kupası’ndaki başarısında
Bunun adı rövanş… Süper Lig’in ilk yarısında (12 Eylül 2022) Vodafone Park’ta oynanan maçı Başakşehir kazanmıştı. Oysa o maçın iyi oynayan tarafı Beşiktaş’tı… Fatih Terim Stadı’ndaki rövanşa dönersek… 10 kişi kalmasına rağmen daha iyi oynayan taraf ev sahibi Başakşehir’di.
Beşiktaş rakip yarı alanda baskı kurarak oyunun boyunu kısaltamadı. Dahası topla sık sık buluşmasına rağmen bu topları baskı altında çabuk kaybetti. Üç isabetli şutu var siyah beyazlı takımın. İkisi gol oldu. Anlayın artık oyunun gerisini.
Yine de Şenol Güneş’in ekibi Ankaragücü’nden sonra ikinci galibiyeti alırken Başakşehir’e karşı uzun süredir özlediği üç puana da kavuşmuş oldu.
Bu başarıda kaleci Mert’in katkısını görmezden gelemeyiz. Figueiredo’nun yüzde yüz gollük vuruşunda topu uzak köşeye uzanarak çeldi, örneğin.
Peki golcüler? Her şeyden önce dünkü maçın tacını tek oyuncuya vereceksek o adam kesinlikle Vincent Aboubakar’dır. Salih’in çok akıllı bir
Trabzonspor’a 38 yıl sonra yeniden şampiyonluk kazandıran, yüzbinlerce genç taraftara ilk kez zafer mutluluğu yaşatan Başkan Ahmet Ağaoğlu’nun peşinden Teknik Direktör Abdullah Avcı da dün istifa kararı aldı.Trabzonspor’da kulüp ve takım içindeki sorunların yarattığı başarısızlık ortamında tek çözümün “kongre” olduğu sanılıyor. Başkan Yardımcısı Ertuğrul Doğan, Ağaoğlu ile birlikte kulübü başarıyla bugünlere getiren deneyimli bir yönetici. Şimdi başkan adayı. Birlikte çalışırlarken tek hedef şampiyonluktu. Tüm enerjilerini özlenen büyük hedefe yönelttiler. Unutulmaz sevinç gösterileriyle bayrama dönen şampiyonluk gelince mutluluk kısa sürdü... Temel sorunlar masada ve kasada çözüm bekliyordu.Finans konusunda çok başarılı karar ve uygulamalara imza atan Başkan Ağaoğlu, yaklaşan borç ödemelerinin, transferden doğan takıntıların halledilebilmesi, maaşlarda sıkıntı doğmaması için yakın çalışma arkadaşlarına “Pamuk eller cebe” çağrısı yaptı. Beklediği
Tamam galibiyet ve üç puan önemli ama oraya bakıp takılırsanız koca maçtaki oyunu görememiş olursunuz. Futbolu sevdiğini söyleyen herkesin dikkat edeceği durum budur: Skor tabelasıyla arasına mesafe koymak. Dünkü maçta 3 gol izledik. Üçünün de ibretlik hikayesi var… Ama oyunun bütününe bakarsak, Vodafone Park’ta yepyeni bir heyecan, hevesli ve yetenekli yeni oyuncular… Baştan sona karşılıklı ataklarla taraftara şarkılar söyleten tablolar izledik.
Peki nasıl oldu bu?
Kimse alınmasın sadece bir teşbih… Tek cümlelik “benzetme” ile açıklayalım nasıl olduğunu…
Şenol Güneş dizginleri eline aldı da ondan… Beşiktaş’ı kendi haline bıraksa, şampiyonluğu kupayı, Avrupa’yı unutmuş takımının boşlukta daha beter daha dramatik hallere düşeceğini gördü.
Dokundu takıma… Kimini kenara iti kimini de içeri çekti.
Şampiyonluk görmüş Welinton’u, Portekiz’i eleyen Fas’ın yıldızı Saiss’i, Rosier’i, yeni gözde Maxim’i, Muleka’yı kenarda
Süper Ligimiz üç yıldan beri büyük bir maceranın içinde. Önce epidemi sonraki evrensel tanımıyla pandemi… Ara verilen maçlar. Seyircisiz oynanan müsabakalar… Bazen ısınamayan, çoklukla fazla hararetten tekleyen rekabet motoru… Küme düşmenin kaldırılması, takım sayısının bir türlü normale (18’e) dönüşememesi…
Ve büyük deprem felaketi…
Böylesine uzun süreli, kararsız bir ortamda şampiyonluk yarışı da kümede kalma mücadelesi de değerinden çok şey kaybeder. Bu kayıpların yaşanmaması için skor tabelasına değil sahada oynanan oyuna bakmamız hakem kararlarına takılmadan toplu ve topsuz alanları izlememiz gerekiyor. Yapamıyoruz. Sadece futbol iklimi değil biz de kaybettik normal hallerimizi. O yüzden tartılarımız, değer ölçülerimiz yorumlarımız da zik-zaklarla dolu.
Süper Ligimizin 64 yıllık tarihinde şampiyonluk tacı giyen 6 takımımız var. Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor, (Bursaspor/halen TFF 2.Lig’de) ve Başakşehirspor…
Puan cetveline baktığımızda ilk
İkisi de anlamlı… İkisi de insanlığa armağan edilmiş vicdan eserleri.
Pablo Picasso’nun “Guernica”sı ile Trabzonspor taraftar grubu Vira’nın Basel maçında gerçekleştirdiği o unutulmaz koreografi… Bence ikisi de çok kıymetli… O koreografiyi elbette Guernica’nın eşsizliği ile kıyaslamayacağım. Picasso, savaşın ne kadar büyük bir felaket olduğunu anlatıyor bize… Vira taraftar grubu da barışın ve masumiyetin renklerini sunuyor.
Guernica’yı yapan Picasso sadece siyah ve gri tonları kullanıp savaş ve katliama karşı tüm renkleri dışarıda tutmuştu. Vira taraftar grubu ise tüm renkleri kucaklıyor onlara el uzatıyor. Uzatılmış elleri tutup çözülmez sevgi bağları oluşturuyor.
Trabzonspor Basel maçının, tam da bu nedenle doksan dakikalık bir oyun olmanın ötesinde spor kültürümüzde de devrim sayılacak bir yanı var: Tüm futbolseverler, birleşin! Renklerinizle tribünleri çiçeklendirin. Çağrıya içtenlikle uyan 30 binden fazla seyirci kulüp ayrımı olmaksızın sporun kardeşliğini örnekledi. Depremde
Spor dünyamız, depremin yaralarını sarmak, şoklarını azaltmak için görülmemiş bir yardımlaşma ve dayanışma örneği sergiliyor. Türkiye Futbol Federasyonu 20 milyon liralık bağışın yanı sıra Riva’daki kampında depremzede futbolcuları ve ailelerini ağırlıyor. Adlarını ve sayılarını veremiyorum. Kamp yeri bir otel gibi… Milli Takım Teknik Direktörü Stefan Kuntz’un Almanya’da 1 günlük hasılatını bağışlayan marketin kasasına geçip depremzedeler için çalıştığını görünce içimiz ısınıyor.Bir de Üç Büyükler’in ortaklaşa doldurduğu tırlar var. Her türlü giyim ısınma temizlik malzemesi, gıda ve ihtiyaç maddeleri, ilaçlar… İlk kez o tırın kaportasında birleşiyorlar. O tırda şoför muavinliği yapmak isterdim yani… Hedef deprem bölgesi. En ağır yükleri de sevgi!Sadece onlar mı? Tüm kulüpler sporcular, antrenörler ve yöneticiler seferberlik halinde. Yardım için örnek çalışmaları var.… Ve hepimizi Bordo-Mavi’ye çağıran Trabzonspor Kaptanı