Attila İlhan abimi saygıyla anarken Fenerbahçe ile ilgili düşüncelerimi de onun şiirinden esinlenerek anlatmak istedim:
Ne Fenerbahçeler seyrettim zaten yoktular...
Evet çok, pek çok Fenerbahçe var sporumuzda… Hepsi de saygı duyulacak, sevgiyle taçlandırılacak, heyecanla kucaklaşılacak Fenerbahçeler bunlar. Zaten yokluklarına gelince… Ne yazık ki bu sevgi ikliminde en küçük bir tebessüm, gözlerinde birazcık ışık, zihinlerinde ve dillerinde parlayacak ilkeli paylaşılabilir iletişim de yok benim bildiğim Fenerbahçeler’in.
Süper Ligimizde sezonun kapanış maçı oynanıyor. Şampiyon Galatasaray kendi sahasındaki son maçı ezeli rakibi Fenerbahçe ile karşılaşıyor.
Futbolun muhteşem düeti diyebileceğimiz bir oyun izlemeye hazırlanırken, baktık gördük ki ortadaki gösteri bir düet, iki taraflı bir mücadele, ortaklaşa bir futbol gösterisi değil… Sadece Galatasaray var sahada ve ekranda… Onların oyununa, hareketlerine, kendi karşı hamleleriyle yanıt veren Fenerbahçe takımı yok. İrfan Can yok.. Szalai yok,
Son iki haftaya “şampiyon adayı” olarak girmediyse Beşiktaş, elbette sorulur o soru: “Nerde kaldın gün doğumu?”
Gün doğumundan kastımız Şenol Güneş’in Beşiktaş’a dönmesi, kolları sıvayıp iş başı yapması... Beşiktaş’a dokunuşu, ilk sayfaların çöpe atılışı, hikayenin yeniden yazılışı, baştan okunuşu!
Şenol Hoca’ya sorsak da yanıtlamazdı… Malum ya dün, ceza gördüğü, pek de haksız olmadığı bir durum karşısında “susma hakkını” kullanıyordu Güneş. Sorunun yanıtını Başkan Ahmet Nur Çebi biliyordu. Belki de şunları söylüyordu: ”Valerien İsmael’le vakit kaybetmeseydik… Hocayı baştan getirseydik, şimdi belki de şampiyonduk…”
Her neyse… Kasımpaşa deplasmanında da bol gollü galibiyet serisini sürdürdü Beşiktaş… Yılın en istikrarlı skorlarından biriyle hem de… Skor tabelalarına bakınız ne göreceğinizi biliyorsunuz: “Cenk atınca Aboubakar da atıyor… Beşiktaşlılar da keyfine bakıyor!”
Kolay değil, iki golcünüz var onları her maçta beraber
Sporun “tek taş” yüzüğüdür şampiyonluk… Bir tanedir. Bir grubun ya da kümenin içine sokamaz, her hesaba dahil edemezsiniz… Solo bir zafer, tek başına kazanılmış bir yarış ve “Benim” diyen bir haykırıştır.
Galatasaray, Ankara deplasmanında sahaya sadece 11 kişiyle çıkmadı. Onbir oyuncu görünen kısmıydı. Görünmeyen ama hissedilen kalabalıklığı vardı aslında… 1959’dan beri süregelen büyük macerada 22 şampiyonlukla açık ara önde koşmanın tecrübesini gururunu, öz güvenini de taşıyorlardı. Turgay Şeren’le, Metin Oktay’la Gündüz Kılıç ve Fatih Terim’le yazılan tarihin yeni sayfalarını imzalıyorlardı.
Bu şampiyonklukla Nef Stadı’nda oynanacak yılın son derbisi de gerilimden, stresten, didişmeden ve çatışmadan soyutlanmış olacak. Centilmence karşılıklı saygıya dayalı bir kapanış derbisi bekliyoruz.
Tabii, sezonun en iyi takımı olmanın yanı sıra bir de “muhteşem” golcüsü vardı Galatasaray’ın: Mauro İcardi. Adam her pozisyona her koşula göre en uygun yerde vaziyet
Süper Lig’in 23. Hafta maçları oynanıp tamamlandıktan sonra 6 Şubat sabahı 04.57’de yaşanan 7.7 şiddetindeki büyük deprem, 50 bin canımızın kaybına neden oldu. Asrın Felaketi olarak tarihe geçen olay doğal olarak futbolumuzu da etkiledi. 11 ilden profesyonel liglere katılan 9 kulüp, hakları saklı kalmak kaydıyla etkinliklerini durdurdular.
Sonrasını biliyorsunuz. Süper Lig’deki iki kulüp, Gaziantep FK ve Hatayspor’un kenara çekilmesi TFF’nin aldığı en doğru kararlardan biriydi. Sezona devam edemeyecek durumdaydılar… Kadrolarındaki oyuncularının çoğunu öteki kulüplere kiraladılar. Bonservisi ile satılan oyuncu da oldu. Doğrusu, hem piyasa koşulları hem de oyuncu kaliteleri yönünden “kiralama” fırsatının değerlendirilmesi bir “dayanışma” özelliği taşıyacak kadar da önemli ve olumluydu.
Sezonu, sahadan çekilerek kenarda bitirecek olanlara bakalım… En önemli değişiklik Hatayspor’da yaşanacak. Türkiye’nin en güzel kentlerinden birinin temsilcisi, önümüzdeki sezonda Süper
Takdirle söyleyelim: Bu ligin en eğlendirici takımlarından biri de Adana Demirspor. Beşiktaş da Şenol Güneş’in elinde doğru dokunuşlarla önce güvenli bir takıma dönüştü. Sonra da eğlenceli oyunlar sergilemeye başladı. Hal böyle olunca güzel bir ilk yarı izledik. İki takım da birer kale ziyaretiyle skor meraklılarını hoşnut etti. Ama daha da değerli olanı “topa basmadan” oyalamadan ve oyalanmadan oynamalarıydı. Pres yaptılar top kaptılar. Set oluşturamadan, birbirlerine üstünlük sağlayamadan kaptıkları topu kaptırarak geçiş güzellikleri sergilediler.
Böyle bir oyun akışı her şeyden önce merak ve heyecan yaratıyor. Daha da önemlisi size bir pozisyona veya hataya/beceriye takılıp kalma fırsatı vermiyor. Oyunun akışı çok hızlı değişiyor ve merak devam ediyor.
Adana Demirspor iç saha maçlarında rakiplerine hiç teslim olmamış bir ev sahibi… Özgüvenle oynuyorlar. Çok kaliteli ve dinamik oyuncuları var. Belhanda, Akintola, Ndiaye’ler gibi… Stambouli, Rodriguezs de cabası. Bizim çocuklardan İsmail ve Yusuf’u da
Dramatik bir maç izledik… Ev sahibi takıma bakacak olursak kağıt üzerinde hala “Şampiyon Adayı” statüsünde bir Fenerbahçe var. O statü, minimum şansla maksimum sürprizleri kovalıyor… Dünkü oyun en azından bu sinyali veriyor.
Konuk Trabzonspor tam da deneyler sürerken laboratuvara girmiş acemi bir kimyacının elinde gibi… Savunmayı beşli kuruyor Bjelica... Sağ ayaklı Larsen sol bekte. Eren Elmalı stoper… Sol önde hayat duruyor tabii. Bir de onca hücum güzellikleri vaat eden Edin Visca’nın savunma esaslı (!) bir görevlendirme ile geriye çekilmesi var ki akıl alacak iş değil. Kimyası bozuluyor doğal olarak Trabzonspor’un. Dahası, hiç de beklenmeyen laboratuvar kazalarıyla üç gollük patlamalara tanık oluyoruz.
Jorge Jesus’un en kritik maçıydı bence. Dünya Kupası arasından sonra takımın beklenmeyen puan kayıpları, kadro istikrarsızlığı yaratan ve anlaşılamayan oyuncu tercihleri nedeniyle taraftardan saygı gören, ancak eskisi gibi umut veremeyen Portekizli hoca, Galatasaray ve Beşiktaş derbilerindeki
Hemen her yıl, sezon sonunda aynı gündeme geliyoruz: “Yabancı futbolcu sayısı sınırlanmasın... Ya da aynen kalsın!”
Yıllar önce, 2015’de Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim tarafından önerilen ve yürürlüğe konan yabancı futbolcu kontenjanı ile ilgili kararlar, kısa sürede tavsatıldı. Kısıtlamalar, geliştirme programları, alt yapıya dönük yatırım primleri vb... Terk edildi kısır tartışmalarla bir tür “yap boz”a dönüştü.
Yabancı futbolcu sayısını 14’le sınırlayan aynı sayıda Türk futbolcuyla sözleşme yapılmasına da olanak tanıyan bu sistemin temel amacı, “Türk futbolcuların korunması” idi. Uygulamalarla alt yapıdan yetişen gençlerimiz, Avrupa liglerine transfer edilebilirdi. Evet gittiler ama çoğu oradaki standartlara uyamadılar.
Terim’in önerdiği, alkışlarla kabul gören kararların bazısı, üzerinden bir hafta bile geçmeden uygulamadan kaldırıldı. Kulüpler, yabancı futbolcu lisans ücretlerinin bir bölümünden oluşacak fonla yerli oyuncu yetiştirme ve oynatma karşılığında
Geçen ay, Nisan’ın son gününde bir maç oynandı. Hiç de sıradan bir maç değildi… Adana Demirpor - Fenerbahçe maçındaki tartışmalı ve hatalı kararlarından sonra uzun süre dinlendirilen (!) FİFA hakemi Ali Palabıyık’ın göreve dönüşü TFF 1.Lig’deki Altınordu-Bandırmaspor maçıyla programlanmıştı. Sıra dışı maç sıra dışı gollerle ve beklenmeyen bir skorla bitti: 3-3…Geçen ay, Nisan’ın son gününde bir maç oynandı. Hiç de sıradan bir maç değildi… Adana Demirpor - Fenerbahçe maçındaki tartışmalı ve hatalı kararlarından sonra uzun süre dinlendirilen (!) FİFA hakemi Ali Palabıyık’ın göreve dönüşü TFF 1.Lig’deki Altınordu-Bandırmaspor maçıyla programlanmıştı. Sıra dışı maç sıra dışı gollerle ve beklenmeyen bir skorla bitti: 3-3…Maçı unutulmaz kılan bir olay da Bandırmaspor’un 3-0 öne geçmesinden sonra, son 10 dakika ve uzatmada (80, 85 Pen., 90+5) Altınordu’nun 3 gol atıp sonucu ilan etmesiydi.Ali Palabıyık 85.dakikada