‘Yılmaz’ı neden seviyoruz?

30 Ocak 2015

Bir adam ki, üzerine aldığı hiçbir sorumluluğu yerine getirmiyor. Kötülüğünden değil, unutuyor... Habire yüksekten atıyor, tutamıyor. Bir takım vaatlerde bulunuyor, yerine getiremiyor. Olayları işine geldiği gibi yorumluyor, tam olarak yalan söylüyor demeyelim de, gerçeğin açısını az biraz değiştiriyor. 40 küsür yaşına gelmiş, büyümemekte direniyor. Hâlâ annesinin arkasından terlik fırlattığı oğlan çocuğu olarak yaşayıp gidiyor.
Ve sonuç ne? Biz kadınlar kendisine bayılıyoruz.
Evet, hele hele ‘Aramızda Kalsın’ da bittikten sonra dizi alemindeki tek neşe kaynağımız olan ‘Gönül İşleri’nin ‘Deli Yılmaz’ına olan sevgimiz bambaşka.
Karısını en yakın arkadaşıyla aldattı, affettik. Kendisine aşık olan ikinci kadına sanki kafasına silah dayamış da başına bela olmuş gibi davrandı, kızamadık. Öfkesine hakim olamayıp kadını itip kakarken merdivenden düşürdü, gene gözümüzden düşmedi. Bir demet lale aldı, “Hakkını helal et” dedi, ettik. Ne öyle fazla başarılı bir işi var, ne aman aman parası, ne evi; bir tek altındaki eski arabası... Tamam, zamanında yıldız bir futbolcuymuş ama birikimi filan yok, belli ki yemiş bitirmiş elinde avucunda ne varsa. Kibar mı desen, hiç değil. Dangıl

Yazının Devamı

AŞK BUNA BENZEMiYOR

27 Ocak 2015

Şu sıralar vizyonda yerli film patlaması olduğunu gördükçe “Sinemamızda bir hareketlilik, bir hareketlilik, ne güzel” ile “Peki görüp göreceğimiz bu mu yani?” arasında gidip geliyorum. Tabii ki yeni yönetmenler, yeni hikayeler, yeni serüvenler çıkıyor karşımıza, çok şükür. Özellikle ‘Başka Sinema’ salonlarında.
Ama insanın canı zaman zaman iç açan bir romantik komedi ya da duygulandıran bir aşk filmi de izlemek istiyor. Ve bilmediğim bir sebepten biz orada sürekli sınıfta kalıyoruz. Duygularımız mı köreldi, aşkın ne olduğunu mu unuttuk da hayal gücümüz o yönde çalışmıyor, artık ‘Hatice’si her neyse, netice parlak değil.
A. Taner Elhan’ın senaryosunu Bedia Ceylan Güzelce’nin yazdığı, Burak Özçivit ve Fahriye Evcen’li yeni filmi ‘Aşk Sana Benzer’, fragmanından da açıkça anladığımız üzere, bir Ege kasabasında yeşeren bir aşk hikayesini anlatıyor. Kasabaya yabancı bir kız geliyor, ilçe sınırlarına adım attığı anda ‘Ali’nin yeri diye bir aile yadigarı balık restoranı işletmekte olan delikanlımızın dikkatini çekiyor. Hikayesini pek bilmediğimiz - ve filmin sonunda da öğrenemediğimiz - kız, ki biz adını ‘Deniz’ zannediyoruz; dondurmacıda çalışmaya başlıyor. İki genç arasındaki

Yazının Devamı

ALT TARAFI BiR FiLM

23 Ocak 2015

Birkaç hafta önce mail kutularımıza düşen bir basın bülteni vardı. Başlık: “Usta yönetmen Hakan Şahin: Film eleştirmenlerini önemsemiyorum.”
Bu bir röportaj, ve ‘usta yönetmen’ Şahin Bey, ‘çarpıcı’ açıklamalarda bulunmuş. Diyor ki “Film eleştirmenlerinin yazdıklarını okumam. Film eleştirmenleri ne iş yapar, bunu da bilmiyorum. Oturun iki sahne yazın, deseniz yazamazlar, şunu çek deseniz çekemezler. Yani bunu yapamayan insanlar beni nasıl eleştirebilirler bunu anlamıyorum.”
Bunun nasıl kendi kendini çürüten, saçma bir iddia olduğuna dair daha önce kalem oynatmışlığım var.
Özetlemek gerekirse, işi sinemacılık olan birinin bu ikisinin iki ayrı meslek olduğunu ayırt edebilmesini bekliyor gönül. Umarım bir gün kabul edeceksiniz ki film eleştirmeni; bir filmi izleyip onu okuyabilen, hakkında yazı yazabilen insana deniyor. Film çekene değil. Dolayısıyla “Al eline kamerayı çek bakayım” denmiyor ona dünyanın hiçbir yerinde.
Neyse, o zaman artık bu asırlık tartışmayı bir kez daha ateşlemeye gerek duymamıştım, bunu haber olsun diye aralarında film eleştirmenlerinin de bulunduğu bir dizi medya mensubuna yollayan PR’cıyı içimden tebrik edip yoluma devam etmiştim.
Ama bugün, daha

Yazının Devamı

HAYALLER VE GERÇEKLER

20 Ocak 2015

30 yaş üstü şehirli kadının şarkılarını kim söylüyor derseniz, akla gelecek ilk isim Göksel bence. Hatta yıl yıl onun şarkılarına bakarsanız, giderek artan hüznü ve umutsuzluğu da takip edebilirsiniz.
Önce ‘Belki de akıllanır’ umudu taşıyarak ‘Sabır’ dileyen şarkısıyla girmişti hayatımıza. Ardından ‘Depresyon’un milli marşı geldi ama onda bile alaycı bir tavır, girilen depresyondan çıkma vaadi vardı.
Sonra da hep allı pullu elbiselerin arkasına saklanmış bir hüzün, bir bekleyiş, bir ihtimal umudu taşıyan küçük kız şarkıları dinledik ondan. Aradaki cover albümleriyle sanıyorum o küçük kız dönemini kapatmış oldu ki, şu an olgun bir kadının son derece isabetli oklarını taşıyor şarkıları. Hele hele yeni çıkan ‘Sen Orda Yoksun’dakiler...

HAYAL KURMADAN AŞK OLMAZ
Zaten albümün isim şarkısından belliydi, taşıyacağı iklim... “Siyah beyaz bir adamdı hayalimdeki resim” diye başlıyor şarkı. Göksel de verdiği röportajlarda şarkıda Metin Erksan’ın ‘Sevmek Zamanı’na gönderme olduğunu söylüyor... Ve genellikle bir insanın gerçeğinden çok hayalini sevdiğini... Ve tabii ki, hayalin gerçekten daha iyi olduğunu...
Bütün albüme ve hâlâ aşk yaşamakta ısrarlı bünyelere sinen

Yazının Devamı

Hep aklına eseni yapıyor

18 Ocak 2015

2014’ü Cem Yılmaz aşkıyla kapatan Ayşe Hatun Önal, yeni şarkısı “Güm Güm” ile bir kez daha ortalığı gümbürdetiyor. 10 sene önce “Çeksene elini, kırıcan mı belimi?” derken kendinden ve şarkısındanne kadar emindiyse, şimdi de öyle...

Geçtiğimiz yıl FIBA Basketbol Şampiyonası’nda bir şarkı duymaya başladık; “Çak bi smaç şimdi potaya” şeklinde sözleri olan. İnsanı anında yakalayan bir şarkıydı da söyleyen kimdi? Bolca Deniz Arcak tahminine, birkaç da Gökçe iddiasına rastladım. Tabii bu benim çevremin konuyla ilgili cehaletinden de olabilir, bilen çıkmadı. Halbuki bu duyduğumuz, 2003 yılında “Kırıcan mı belimi, çeksene elini” diyerek insana “Allahım, sinir de oluyorum ama neden dinlemeden duramıyorum?” dedirten Ayşe Hatun Önal’ın ayak sesleriydi.

Elektronik müzik sevenlerin hayli tuttuğu “Sustuysam” albümünden, özellikle de “Kalbe Ben” şarkısından sonra altı yıl susmuştu sahiden. Ve Alper Narman-Onur Özdemir imzalı “Çak Bi Selam” single”ı ile çıkagelmişti. O şarkı ve klip çoktan ilgili mercileri sallamaya başlamıştı, bizim “nihayet” duyduğumuz 12 Dev Adam şarkısı da bunun sözlerinin basketbola uyarlanmış versiyonuydu. Sırada ise yeni albüm, yeni aşk, yeni Ayşe Hatun Önal

Yazının Devamı

KÖTÜLÜKTE SINIR YOK

16 Ocak 2015

Sinemada, televizyon dizilerinde kötü karakterlerin hem oynayan hem izleyen için cazip olduğu kesin. Melek huylu ‘Pamuk Prenses’lerin iyilikleri değil, kötü kalpli kraliçenin entrikaları, bir hikayeyi izlenir kılıyor. Bu yüzden bizim dizilerimizde de formül hiç değişmiyor: İyi insanların hayatına bir iki tane yılan sal, gerisine karışma.

İNSAN OLDUĞUNA İNANMALIYIZ!
Ama işte kötü karakter yazmak ve oynamak da aslında o kadar kolay bir şey değil, olmamalı. Arada sırada beklenmedik şeyler yapmalı, zaman zaman onun da içinde iyi bir taraf olduğuna, sevdiği, kırıldığı, üzüldüğü anlar olduğuna inanmalıyız ki, bir karikatür değil insan olsun. Yoksa heyecan değil, bıkkınlık yaratıyor izleyende.
Son dönemin en tutku yaratarak izlenen dizisi ‘Paramparça’daki korkunç hala ‘Keriman’ gibi mesela, ki ben de aslında ona can veren Nursel Köse’nin gerçekten iyi bir oyuncu olduğunu düşünüyorum.
Fakat kadın o derece hain, vicdansız ve herkese karşı sevgisiz ki, artık ondan gelecek kötülüğün bir haber değeri yok.
Aynı şekilde, zavallı ‘Gülseren’in (Nurgül Yeşilçay) büyüttüğü ve taparcasına sevdiği ‘Hazal’ın para pul merakını anlayabiliyoruz tabii ama yıllar yılı anne bildiği kadına

Yazının Devamı

BiR CÜMLE HAKKINIZ OLSA

13 Ocak 2015

‘Size tüm dünyaya duyurabileceğiniz tek bir cümle hakkı verseler o cümle ne olur?’, ‘En son ne zaman sesinizi tüm dünyaya duyurmak gibi bir istek duydunuz?’, ‘Falanca, seni seviyorum, benimle evlenir misin?’den söz etmiyorum. Sahiden tüm dünyayı ilgilendirebilecek, kurduğunuzda küçücük de olsa bir şeyin değişeceğine inandığınız cümle...
Bu soruyu, ‘Artık Hayallerim Var’ adlı belgeselde Antakyalı bir genç kızdan duydum. Kafalarındaki bütün dar kalıplar, sınırlar, köşeler ve nasırlarla karşısına dikilen ‘basın mensuplarına’ soruyordu. Koca koca adamlara kallavi bir hayat dersi veriyordu aslında… Almayacakları belli olsa da...
Şimdi hikayenin başına gidelim. Türkiye’nin altı ilinden 72 öğrencinin katıldığı FilmTurkey adlı bir proje var. Artvin, Edirne, Antakya, Mardin, Sivas ve Konya’dan seçilen bu öğrenciler önce sinemayı öğreniyor, sonra kendi kentlerinin filmlerini çekiyorlar. Bu filmler festivallerde gösterilirken, 18 öğrenci de hocaları Nefin Dinç’le birlikte ABD’ye sinema eğitimi almaya gidiyor. Atlantik Film ile State University of New York Fredonia’nın ortak projesi bu.

Film Turkey projesi kapsamında liseli ve üniversiteli gençler 18 film çekti. Filmler, ABD’de ve

Yazının Devamı

Âlem bu ve kral o...

11 Ocak 2015

Bu hafta dördüncü sinema filmi “Mucize” ile bir kez daha gündeme oturan Mahsun Kırmızıgül’ün hayatı kesin çizgilerle ayrılan üç bölümden oluşuyor. Tıpkı filmlerindeki gibi, bol karakterli, bol aksiyonlu ve değişimli bir hikaye onunki...

Yanık bir ses, şarkı söylerken kaşları ortada birleşen bıyıklı bir delikanlı ve garibanlığın kitabını yazmış sözler... Kah zengin arabalarına benzin dolduruyor, kah inşaattan koşup kurtardığı araba çarpan kızın ablası tarafından hor görülüyor... Kendisi hep saf, mert Anadolu delikanlısı... Gelgelelim Âlem kötü. “Köylü benem, garip benem/Âşık benem, mahsun benem” diye diye âlemin krallığına talip olan da yine o.

Belki Mahsun Kırmızıgül’ün şu an anılmak istediği görüntüler bunlar değil ama ne yapalım ki bu toplumun hafızasına düşen ilk kareler bunlar onunla ilgili. Bu şu anda gişe rekorları kıran dördüncü sinema filmine imza atmasına elbette engel değil ama hayatının en az üç bölümden oluştuğu gerçeğini değiştirmiyor. Tıpkı filmlerindeki gibi,
bol karakterli, bol aksiyonlu ve değişimli bir hikaye onunki... Kendi deyişiyle
10-0 yenik başlasa da sonu sahiden saltanata varan bir hikaye...

13 yaşında dayısının oğluyla evlendirilip

Yazının Devamı