Oyunun yönünü çevirebiliriz...

16 Aralık 2014

Bir salon dolusu insan, yüzümüzde aynı “Hayat şahane bir şey değil mi?” gülümsemesiyle çıkıyoruz oyundan. Bir saat 15 dakika gibi bir süre boyunca kahkahalarla gülmüşüz, arada gözlerimiz yaşarsa da çok mutlu olmuşuz, basbayağı yaşadığımızı hissetmiş -hatırlamışız çünkü.
Dot’un yeni perde açan ‘İki Kişilik Yaz’ı, bütün bunlara kadir olan oyun.
David Greig-Gordon McIntyre imzalı şahane bir metin, yönetmen Serkan Salihoğlu’nun dinamik, canlı yorumu ve birbirlerini avuçlarının içi gibi bildikleri son derece belli olan, inanılmaz bir uyumla oyunun her saniyesini bir şölene çeviren zımba gibi iki oyuncu: Gizem Erdem ile Tuğrul Tülek...
‘İki Kişilik Yaz’, yağmurlu bir hafta sonunda Edinburgh’da bir barda yolları kesişen bir kadınla bir erkeğin hikayesini anlatıyor: Helena ve Bob...

GARİP BİR KİMYA…
Helena, 35 yaşında, bekar, boşanma avukatı.

Yazının Devamı

“Herkesin bavulunda kıyafetleri olur, benim salata tabağım”

14 Aralık 2014

“Kayıp Şehir”in Duygu’su Ayta Sözeri, ilk kez başrol oynayacağı “Diva” oyunuyla tiyatro sahnelerinde. O artık hayatını iki bavula koyup diyar diyar dolaştığı yılların meyvelerini topluyor

Otobüsle çok yolculuk edenler bilir... Bir şehrin, bir kasabanın içinden geçersiniz... Evlerin pencerelerinde ışıklar yanar, siz uzağından geçersiniz... Daha çok yol varsa “eve” varmanıza, bir garip yalnızlık duygusu çöker üstünüze... Bir de yolun sonunda varacak evinizin olmadığını düşünün, hayatınızı iki bavula koyup bir şehirden bir şehire gittiğinizi...

“Hiç kimse bilmez, ‘Evlerin ışıkları bir bir yanarken gel sen ne çektiğimi bir de bana sor’ şarkısı bana başka şey ifade eder. O insanların evlerinin olması, o gün o evde uyuyor olmalarının duygusu beni çok yaralardı.” Tatlı tatlı anlatıyor, en acı şeyleri bile Ayta Sözeri: “Herkesin bavulunda kıyafetler olur. Hayır, benim salata tabağım, çay fincanım vardı, bir gün evim olursa
o tabakta salata yapmak istiyorum, o kupada çay içmek istiyorum diye onları da gittiğim her yere götürürdüm.”

O bavulda hayaller, ümitler, çoğaltılmış sevinçler, hasır altı edilmiş hüzünler var... Açıyoruz beraberce...

Hayalindeki meslek genetik

Yazının Devamı

KLiŞELERi YIKAN MÜZEYYEN...

12 Aralık 2014

Kadın karakterin ne kadar güçlü olursa olsun dönüp dolaşıp bağlandığı, eninde sonunda ağladığı aşk filmlerinden- ve hatta gerçeğinden- o kadar sıkılmışım ki, ‘Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku’yu keyifle izledim.
Zira Arif, bir ilişki yaşamayıp sadece kadınlara ‘ilişen’, “Bu ne biçim şey?” diye sordukları noktada arkasında kapı kilidinin çıt sesini bırakarak ait olduğu otel odalarına dönen bir adam... Ne iş yaptığı sorulursa ‘yazarım’ diyor, halihazırda ilk kitabını yazıp bitirmeye çalışmakta, haftada birkaç gün bir barda DJ’lik yapıyor, bir de sözüm ona ‘kadınları anlamaya çalışıyor’.
Sanki tek bir kadın tipi varmış, onun özelliklerini belirlediğinde hayatın denklemini çözmüş olacakmış gibi... Bu nedenle de zaten, yazdığı romanda kadının adı da yok, kim olduğu, nereden gelip nereye gittiği de belli değil. Kadın işte...
Ancak günün birinde, karşısına ‘farklı’ bir kadın çıkıyor; Müzeyyen...
Ve Arif ilk defa her hikayenin sonunu kendisinin yazamayacağını öğreniyor. Kıskançlıkla, sahip olma güdüsüyle, kaybetme korkusuyla yüzleşiyor... Bir de korkunun ecele faydası olmadığı gerçeğiyle...

KLİŞELİKTEN UZAK

Yazının Devamı

NERESi ARTI 18?

9 Aralık 2014

Bu da yeni adet anlaşılan... Hoşa gitmeyen şeylerden söz eden filmlerin gösterime girmesini engelleyemiyorsak, hiç değilse yaş sınırlaması getirip seyircisini azaltıyoruz.
Daha önce Onur Ünlü’nün ‘İtirazım
Var’ına gelmişti bu kimsenin sebebini çözemediği sınır; şimdi de Fatih Akın’ın ‘Kesik’i ‘artı 18’ kısıtlamasına takılmış durumda. Gerekçe?
İçerdiği korku ve şiddet sahneleri imiş. Şu kadarını kesin şekilde söyleyebilirim ki, mesele şiddet ve korku sahnesiyse, onlardan misal, Yüzüklerin Efendisi’nde daha çok var.
Nitekim Avrupa’da film, artı 12 ibaresiyle gösterime girebilmiş. Bizim çocuklar daha hassas herhalde.
Üstelik Fatih Akın, sinemadaki şiddet sahneleri konusunda son derece dikkatli bir yönetmen. Milliyet Sanat dergisi için yaptığımız söyleşide bir sinemacının bu konuda sorumluluğu olduğunu, beyazperdedeki daha çok şiddet, daha çok kan gösterme yarışına son derece karşı olduğunu söylemişti. Şiddeti, sinema yoluyla sıradanlaştırmanın sonucunun Youtube’dan izlediğimiz kafa kesme sahnelerine vardığı kanaatindeydi.
Böyle düşünen bir yönetmenin, 18 yaşından küçüklerin izleyemeyeceği şiddet sahneleri çekmesi mümkün mü?

Yazının Devamı

GENE DE GÖNLÜNCE YAŞAMIŞ

28 Kasım 2014

18 yıl olmuş Zeki Müren aramızdan ayrılalı... Bugün 18 yaşında olan bir çocuk onu hiç görmedi, ne tuhaf...
Bizim için o kadar hayatımızın içinde bir figürdü ki, hâlâ ‘ durmuşlar. Bir galadan çıkıyorlar, karşılarında kameralar, hop öpüşme pozuna geçiyorlar... Kulis odaları da hep yan yana olurmuş, Zeki Müren duvarı tıklatırmış: “Canım karıcığıııım” diye, o da “Buyur güzel kocacığııım.” Böyle bir uğurları varmış!

GİDİP GÖRMEK LAZIM
Ya da bir reçel anekdotu var, beni benden aldı...
Zeki Müren çocuk. Evde vişne reçeli yapıldığı bir gün, beyaz gömleğine vişne damlatmış. “O günün kötü hatırasını hiç unutmadı ve yıllar sonra bir şiir yazdı” diyor notlarda: “Anamın ilk tokadı/Yaradana ilk kinim/ Kendime ilk inancım/O meşhur reçel günü.”
Pek çok kişi bilmez ki, bir de tiyatro oyununda oynadı Zeki Müren; ‘Çay ve Sempati’de. Şöyle anlatıyor rolünü: “İçine kapanık, çok duygulu, her kadından değil de ancak ruhuna uygun bir kadından duygulanabilen, romantik bir tip.” Ama finalde bir kadınla birlikte olarak ‘erkekliğini’ ispat ediyor. Hayatı boyunca apartman topuklar üzerinde kaç kadınla birlikte olduğunu anlatan Zeki Müren gibi... Gerçekten toplumca ‘iki yüzlülüğümüzün’ en

Yazının Devamı

MÜZiKLi BiR AŞK MEKTUBU

25 Kasım 2014

Karışık kaset, bugünün gençlerine ne ifade ediyor bilmiyorum ama bizler için pek çok şey demekti. Ruh halimize uygun şarkıları peş peşe dizdiğimiz, kendimizi ifade etme şekliydi.
Aşık mı oluyoruz, hemen duygularımıza tercüman olacak taptaze aşk şarkılarından bir kaset yapardık ya da yaptırırdık. Öyle de bir adet vardı, listeni yapar plakçıya bırakırdın, onlar sana bir kaset doldururdu. İstiklal Caddesi’ndeki Kara Kedi bu işin pirlerindendi. Hele de Galatasaray Lisesi’nde okuyan bizler için...
Bazen muhatabına gönderilmiş bir mektup olurdu bu kasetler. Şimdi hani mesaj içerikli şarkılarımızı Facebook’tan, Twitter’dan paylaşıyoruz ya, o hesap ama tabii daha çok emek olurdu içinde. Uğraşmış, kafa yormuş, seçmiş, sıralamış olurdun o şarkıları. Aşklara çaba harcanan dönemlerden söz ediyorum...

Sahici ve saf bir aşk hikayesi
Yine bir Galatasaray Liseli Uygar Şirin’in ‘Karışık Kaset’i, tam da o dönemleri anlatan bir roman.
Daha doğrusu o dönemlerde başlayıp uzun aralıklarla 30’lu yaşlara kadar devam eden bir aşkı anlatıyor, şimdi de Tunç Şahin tarafından ruhuna çok uygun bir şekilde, beyaz perdeye uyarlanmış durumda.

Yazının Devamı

HAYALLERiNiZi BÜYÜK TUTUN

21 Kasım 2014

T EDx İstanbul konferansında yaşanan organizasyon sorunlarını yazmış, Çağdaş Ertuna. Koltuk sayısının çok üstünde bilet satararak ortalığı içinden çıkılmaz bir hale getirmişler. Olay Zorlu Center’ın büyük salonu açmasıyla çözülmüş.
Ben 15.30’da başlaması gereken üçüncü bölüme gittiğimde neyle karşılaştım? Yine kapının önünde izdiham ve yarım saatlik gecikmeyle.
Asla anlayamadığım bir sebeple üstelik: Az sonra sahnede izleyeceğimiz Nil Karaibrahimgil, fuayede bir söyleşi gerçekleştirecekti. Mikrofon yoktu, asla göremediğimiz ve duyamadığımız şarkıcı, oralarda bir yerlerde sevenleriyle sohbet etti.
Ve üçüncü bölüm, pardon ‘session’ başladı. Zira ‘Challengers’ adı verilmiş bölümümüzün moderatörü Özlem Yılmaz, yarı Türkçe yarı İngilizce konuşuyordu.
Türkçe konusunda çok katı kurallarım yok ama bir şeyi sunmak üzere sahneye çıkmış birinin ‘çevirmen’ yerine ‘translator’, ‘seyirci’ yerine ‘audience’ demesini, bu ve benzerlerini de sürekli tekrarlamasını pek sevimli bulamıyorum.

İLHAM VEREN KONUŞMALAR

Yazının Devamı

ikinci şanstan doğan okul

18 Kasım 2014

Tanıdığım en yetenekli oyunculardan biri; Serhat Kılıç. Dot’un ‘Böcek’ oyununda izlediğimden beri nerede görsem takılır kalırım. Bu bir tiyatro oyunu da olabilir, sunduğu bir televizyon programı da, ‘Seksenler’ dizisi de, Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Kış Uykusu’ndaki ‘İmam’ karakteri de, özel hayatındaki bir sohbet de...

HEM YÜREKLİ, HEM SORUMLU
Serhat Kılıç, yetenekli doğmuşlardan.
Fakat son atılımı, sahiden beni de şaşırttı... Meğer sadece yeteneğe değil, sahip olduklarını başkalarıyla paylaşacak yüreğe ve sorumluluğa da sahipmiş.
Tuttu, kız kardeşi Sinem Kılıç ile birlikte bir okul açtı, Ankara’da.
Cumartesi günü açılışı yapılan okulun adı da Okul...

Yazının Devamı