Haziran ayıyla birlikte birkaç istisna ve yaz turneleri dışında tiyatro sezonunu kapatmış bulunuyoruz. Ve şunu söyleyebilirim; her zamankinden çok oyun izlediğim ve neredeyse gördüğüm her oyunu bir şekilde sevdiğim bir yıldı. Mesela “Hangi oyunu görelim?” diye sorana her zaman verecek 4-5 cevabım oldu. Neredeyse hiçbir oyunu saatime bakarak izleyip “Yandım Allah” diye atmadım kendimi dışarı. Üstelik çok sayıda da yeni metin, yeni yazar keşfettim. Yani öncelikle şunu bir bilelim ki; “Efendim, tiyatromuzun en büyük sorunu yazar” diye kendinden son derece emin konuşanlar, epeydir tiyatro izlemediklerini itiraf edip uzaktan ahkam kesmiş oluyorlar.
“İkinci büyük sorunu salon” ise bir süredir kendi yağıyla kavrulan, yoktan var edip salonunu taştan çıkaran genç ekipler tarafından çözülmekte. “Alternatif sahneler” mi dersiniz, “amatör ruhla yapılan profesyonel tiyatro”mu dersiniz, hâlâ bazı meslek büyüklerinin yaptığı gibi “küçük sahneler” falan gibi hafif üstten bir tabir mi seçersiniz bilmiyorum, bildiğim, tiyatro oralarda nefes alıyor.
“Sahnedeki bağımsız hareketin alternatif hikayesi”ni anlatmaya soyunan Hakan Dursun, yönetmenliğini ve yapımcılığını üstlendiği belgesel filminde “Perdesiz Sahneler” demeyi tercih etmiş adlarına. Hem bu sahnelerin çoğunda seyirciyi gelip oturduğu koltukta sahneden ayıran bir kırmızı kadife perde olmadığından, hem de memleketin gelip geçtiği hallere, bugünün dünyasına dair meseleleri ‘perdesiz’ bir şekilde anlatmayı denediklerinden.
“Perdesiz Sahneler”imizden Kumbaracı 50’nin unutulmaz oyunu ‘Gerçek Hayattan Alınmıştır’ ile sevgili Tomris İncer’e de bir selam göndererek başlayan film, Altıdan Sonra Tiyatro’dan Semaver Kumpanya’ya, BuluT’tan D22’ye, Tatavla Sahne’den Mekan Artı’ya, Moda Sahnesi’nden Destar Tiyatro’ya birçok topluluğun-mekanın temsilcileriyle ve tiyatro akademisyenleri, yazarlarıyla yapılmış konuşmalarla devam ediyor.
Ekipler eski bir demirhaneden, oto yıkamadan, kuaför salonundan nasıl salon yarattıklarını, sırtlarında taş taşıyarak, kaynak yaparak inşaatı kendi eleriyle tamamladıklarını anlatıyorlar. Ve tabii anlattıkları hikayelerle, denedikleri yeni anlatım biçimleri ve seçtikleri farklı dille seyirciyle beraber yıllar içinde yaşadıkları dönüşümü.
Bu tiyatro topluluklarının son 10 yılda yumurtadan çıkmadığını, Şahika Tekand’ların, Mahir Günşıray’ların yolu açtığını da görmüş olacak filmi izleyen seyirci. Bir de “Tiyatromuzun üçüncü büyük sorunu seyirci”nin hangi yollarla aşılmakta olduğunu. Anlatılan senin hikayense, samimiyetle anlatılıyorsa, seni aptal yerine koymuyorsa öyle veya böyle bulup gidiyorsun çünkü. Belki belgeselde Ebru Nihan Celkan’ın dediği gibi “Alternatif sahne, kimsenin şans vermediği çocukların birbirine şans verdiği yer olduğu için, oralardan yeşeren ruh bir şekilde seyircisiyle de buluşuyor.
‘Perdesiz Sahneler’, bugün 18.30’da Karaköy İkinci Kat’ta gösterilecek. Tiyatromuz nereden gelmiş, nereye gitmekte, alternatif hikayesini izlemek isteyenler için.