Her ne sorun var ise hayatımızda, her kim sorun çıkarıyorsa hayatımızda hepsini yaratanın biz olduğumuzu anlayıp, çözüm için tüm sorumluluğu üstümüze aldığımızda buzlar çözülmeye başlar. Fark ettikçe, affettikce, sevdikce, bütünlüğe, tanrısallığa bağlandıkça arınırız, arınırız, arınırız... Ve bazen bir anda bazen de yavaş yavaş bir sihir olur. Hızını içimizdeki aydınlanmanın derecesi belirler ve yavaş yavaş buzlar çözülmeye başlar.
Hayatımızda oluşan herşeyin bizim yansımamız olduğunu fark etmek, neyi nasıl hayatımıza çektiğimizi bilmek, başta biraz acı verse de zamanla egolar küçüldükçe, yargılamalar, suçlamalar hayatımızdan çıktıkça sevgiye daha fazla yer açılır. Sevgiyle bakabilmek iç huzurumuzu dengemizi artırır ve yaşamı daha iyi algılarız.
Bugün farkındalığınızı artırmak, biraz buzları çözmek için iç sesinize odaklanın. Gün boyunca her an farkında olun . Bakalım diğer insanlar hakkında, kendi hakkınızda, durumlar hakkında içinizden neler geçiyor? Neler konuşuyorsunuz?
Etrafınızda bulunan insanların en çok neleri dikkatinizi çekiyor? Onlarla ilgili nasıl yorum yapıyorsunuz?
- Ne biçim giyinmiş bu?
- Şişman
- Burnu ne çirkin
Hepimiz bir zamanlar bebektik; annemize, babamıza bağımlı, hiçbir işini kendi halledemeyen ama sevimli mi sevimli, küçük canlılardık. Etrafımızdaki insanların yürüdüğünü görüp sadece onları modelleyerek yürümeye çalıştık. Biliyor musunuz, bir bebek yürümeye başlamadan önce yaklaşık iki bin kez düşermiş. Hiç aklımıza vazgeçmek gelmemiştir değil mi? Her seferinde gülerek, heyecanla bir daha, bir daha denemişizdir. Ve sonunda yürümeyi başardık değil mi? Oysa şimdi birkaç denemede bıraktığımız, vazgeçtiğimiz kim bilir ne kadar çok şey var… :) Hatta belki denemeden bile vazgeçtiğiniz şeyler olmuştur. Bir gün ondan vazgeçersiniz, bir gün şundan; bir gün gelir bir de bakmışsınız ki kendinizden vazgeçivermişsiniz.
Danışanlarıma çalışmaya başlamadan önce sorduğum sorulardan birisidir “hayatınızda nelerden vazgeçtiniz” sorusu... Çoğu zaman “kendimden” cevabı gelir. Ve kişi kendiyle o an küçük veya büyük bir yüzleşme yaşar. Acı bir duygu kaplar içini. Sonra sorarım: “Nasıl vazgeçtin kendinden?” Anlatırlar, “Annem için, babam için, çocuğum ya da eşim için...'' diye başlayan cümlelerle. Ama hiçbir anlatım “iyi ki kendimden vazgeçmişim” diye bitmez. Çünkü genelde kişi hem karşı tarafı hem
“Tanrım, bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etme dinginliği, değiştirebileceklerimi değiştirme cesareti ve bu ikisini birbirinden ayırt etme bilgeliği ver.”
Her gün hatırlanması gereken bir dua, bir olumlama, bir çeşit kendi içsel durumunu kontrol etme mekanizması. Gün içinde bedeninizde akan olumsuz duygular ve zihninizde dolaşan olumsuz düşünceler olduğunu fark ettiğinizde bu duayı hatırlayın. Çünkü kendimizi kötü hissetmenin nedeni, olmuş bitmiş durumlar veya bizim tarafımızdan yönlendirilmesi mümkün olmayan durumlar ise zihin gücümüzü ters bir yönde kullanmakla meşgulüzdür. Mutsuz insanların en temel özelliği de budur: Geçmişi ve kontrolü elinde olmayan durumları sürekli zihninde tutmak. Sık sık düşündüğünüz olumsuz durum için şu soruyu sorun: “Benim elimde olan değiştirebileceğim bir şey var mı? Bu durumda ben neyi kontrol edebilirim?” Eğer cevabınız “yok, hiçbir şey” ise düşüncelerinizi kontrol edebilme gücünü kullanarak kendinizi ileriye götürecek, mutlu edecek bir düşünceyi veya aktiviteyi seçin. Bu sizin elinizde :) Eğer değiştirebileceğiniz bir şeyler varsa harekete geçin, hareket için hazır değilseniz “ben bunu değiştirsem her şey nasıl farklı olurdu” diye
Hayatınızda bazen üst üste sıkıntılar gelebilir, her şey sanki üstünüze üstünüze geliyor, size çarpıp sarsıntı yaratıyor olabilir. Belki tam da şu an, hayatınızın böyle bir dönemindesiniz; bu yazıyı da onun için okuyor olabilirsiniz.
Üst üste sıkıntı yaratmamızın sebebi ilk gelen olayla beraber fazla olumsuz tepki göstermemiz ya da olay öncesinde fazla olumsuz düşünceler, korkular içinde olmuş olmamızdır. Bilirsiniz güzellikleri de üst üste yaşadığımız zaman dilimleri vardır. Her şey yolunda gider; sonra da bu kadar güzellik yeter, çok güldüm, eğlendim başıma kötü bir şey mi gelecek deyip yörüngeyi hemen değiştirebilme yeteneğimizden yararlandığımız da olmuştur.. :) Hatırladınız değil mi?
Şimdi olumsuzlukların, üst üste sıkıntıların olduğu bir dönemdeyseniz en güzeli kendinizi geri çekip bir mola vermektir. Çünkü zihninizde korku senaryoları, umutsuzluk senaryoları varken, bedeninizde olumsuz duygular gezerken benzer durumları kuvvetle kendinize çekmeye devam etmektesiniz. Önce bulunduğunuz yoldan çıkmalısınız ki yeni bir yol, başka bir yol görebilesiniz. Çok sevdiğim bir Fransız atasözü var “her şey üstüne üstüne geliyorsa belki de sen yanlış yoldasındır”. Hayatımızda
Hayatınızda bazen üst üste sıkıntılar gelebilir, her şey sanki üstünüze üstünüze geliyor, size çarpıp sarsıntı yaratıyor olabilir. Belki tam da şu an, hayatınızın böyle bir dönemindesiniz; bu yazıyı da onun için okuyor olabilirsiniz.
Üst üste sıkıntı yaratmamızın sebebi ilk gelen olayla beraber fazla olumsuz tepki göstermemiz ya da olay öncesinde fazla olumsuz düşünceler, korkular içinde olmuş olmamızdır. Bilirsiniz güzellikleri de üst üste yaşadığımız zaman dilimleri vardır. Her şey yolunda gider; sonra da bu kadar güzellik yeter, çok güldüm, eğlendim başıma kötü bir şey mi gelecek deyip yörüngeyi hemen değiştirebilme yeteneğimizden yararlandığımız da olmuştur.. :) Hatırladınız değil mi?
Şimdi olumsuzlukların, üst üste sıkıntıların olduğu bir dönemdeyseniz en güzeli kendinizi geri çekip bir mola vermektir. Çünkü zihninizde korku senaryoları, umutsuzluk senaryoları varken, bedeninizde olumsuz duygular gezerken benzer durumları kuvvetle kendinize çekmeye devam etmektesiniz. Önce bulunduğunuz yoldan çıkmalısınız ki yeni bir yol, başka bir yol görebilesiniz. Çok sevdiğim bir Fransız atasözü var “her şey üstüne üstüne geliyorsa belki de sen yanlış yoldasındır”. Hayatımızda
İnsanoğluyuz hep bir şeyler ister dururuz. İstemek güzeldir, ne istediğini ve neden istediğini biliyorsan eğer. Yoksa bugünün dünyasına kapılıp bitmez tükenmez isteklerimizin mızmız çocuğu olmak çok kolay.
Gerçekten bir şey istediğimizi nereden anlayacağız? Evet, ben bunu neden istiyorum? Elde edince ne olacak? İşte, önemli ve can alıcı nokta burası... Konumuz zayıflamaksa ki öyle… :) Zayıflayınca ne olacak, ne elde edeceksiniz? Hayatınızda ne değişecek? Neden zayıflamak size iyi gelecek? Lütfen kâğıt kalemi alıp yazın. Öyle kolayca kafadan birkaç cümle geçirerek olmaz, yazın bakalım. Cesaret edin, alın kâğıdı kalemi yazın. Yazmak çok şey fark ettiriyor. Ne hissedeceksiniz, ne yapacaksınız, neler hayatınıza girecek, neler çıkacak, en az yirmi maddeli bir liste yapın. Bakalım yeteri kadar sebebiniz var mı? Bazen tek bir sebebiniz vardır ve o sebep öyle güçlüdür ki hedefinizi “GÜM” diye tam ortasından vurursunuz.
Bu yazdıklarınızın içinden en çok hangisi sizi ateşliyor, en çok hangisi size heyecan veriyorsa o sizin baş motivasyon kaynağınız olacaktır. Bu sebebe ulaşmış gibi hep heyecanda, zevk noktasında tutun kendinizi. Her atıştırma ya da öğünden önce bu sebebinizi hayal
Herhangi bir durumda aklınıza hemen negatif düşünceler geliyorsa zihin programınız negatifler bulmak ve üretmek için programlanmıştır. Böylelikle bir durumdan on sorun çıkarabilir, yeni olumsuzlukları hayatınıza davet edebilirsiniz. Hatta olumlu durumları bile olumsuzmuş gibi algılarsınız. Çözüm değil sorun odaklı olduğunuz için...
Ama bu sorun değil, isterseniz yeni bir program oluşturmak için hemen bugün zihin oyunu egzersizlerinden birini kullanarak kendinize yükleme yapmaya başlayabilirsiniz. Bir durum hakkında negatif bir şey söylediğinizde kendinizi hemen yakalayın ve kendinizle şu şekilde konuşun. “Evet, negatifi bulduk; şimdi bu durumun iki olumlu yanını bul bakalım” , “bu durumun içinde iyi ne olabilir” , “olumlu birisi olsaydı şimdi nasıl pozitif bir yorum yapardı” gibi pozitifi bulmaya yönelik sorularla zihninizi meşgul edin. Hemen cevap veremezseniz de sorun yok; sık sık sorunuzu tekrar edin. Mutlaka olumlu bir yanıt alırsınız. Unutmayın ki beyninize işe yarar sorular sorarsanız işe yarar cevaplar alırsınız. “Fark Et, Uygula, Değiş” adlı kitabımdaki egzersizleri tamamladıysanız zaten doğru soru kalıplarına alışmışsınızdır.
Her çalışmada olduğu gibi 21 gün
Geçenlerde kızımın arkadaşı, eski bahçıvanımızın dokuz yaşındaki kızını okul çıkışında almaya gitmiştim. Dünyalar tatlısı, akıllı mı akıllı, gözleri parıl parıl bir kız… :) Arabada giderken sohbet etmeye başladık, her zamanki derslerinin çok iyi olduğunu, bütün derslerini çok sevdiğini anlatıyordu. Hatta gideceğimiz on dakikalık yolda çantasını açmış, çoktan ödevlerini yapmaya başlamıştı. “Zeliş sen büyüyünce ne olmak istiyorsun” diyerek klasik soruyu sordum. :)
“Arzu Abla, ben hemşire olacağım” dedi.
Bir an şaşırdım; acaba neden hemşire olmak istiyordu? Çok daha fazlası olabilirdi. Daha büyük bir hedefi yakıştırmıştım ona, bir an hayal kırıklığına uğradım. Ne kadar bilinçli vermişti dokuz yaşındaki bir çocuk bu kararı. Gerçekten hemşirenin yaptığı işi biliyor ve onu mu yapmak istiyordu; yoksa mecburi bir seçim miydi bunu merak ettim. Vızır vızır kafamın içinden sorular geçiyordu. Tabii ki hemen zihnimdeki soruyu ona sordum.
“Peki, Zeliş neden doktor değil de hemşire olmak istiyorsun?”
“Arzu Abla, ben erkek değilim ki” diyerek gülümsedi. Sanki utanarak, çekinerek benim yanlışımı söylemek, ona zor gelmişti.
Zeliş bir köy okulunda okuyor, bir köyde yaşıyor. Hiç kadın