Uzun süredir kiloluysanız, kilolu olmanın ve fazla yemenin size sağladığı bir takım faydalar vardır. Şimdi size "fazla kilolu olmak ve fazla yemek sana ne sağlıyor?" diye sorsam, daha önce sorduğum pek çok kişi gibi siz de "ne sağlayacak canım, hiçbir şey sağlamıyor" diye cevap verebilirsiniz. Bu, sizin bilinç seviyesinde verdiğiniz bir cevaptır. Eğer bir alışkanlıktan kurtulmak isteyip de kurtulamıyorsanız, muhakkak bilinçaltınızda size bir fayda sağladığına, onun sizin için iyi olduğuna, doğru olduğuna inanıyorsunuzdur. İlk başta bunu reddetmeniz çok normal. Kendi üzerinizde biraz daha özfarkındalık kazanıp, bilinçaltınızla iletişim kurduğunuzda mutlaka farklı cevaplar bulursunuz.
Gerçekten kilo vermek ve bunun kalıcı olmasını istiyorsanız, zihninizdeki düşünce ve inançları değiştirmelisiniz. Ancak bu şekilde alışkanlıklarınızı ve dolayısıyla yaşam tarzınızı değiştirebilirsiniz. Siz kilo verip, ince ve formda olmak isterken; bilinçaltınızda kilolu olmak sizi cinsellikten koruyor ya da daha fazla ilgi görmenizi sağlıyorsa bir türlü kilo veremezsiniz.
Fazla kilonun veya fazla yemenin kişiye sağladığı çeşitli yararlar vardır. Bu faydayı kişi kendisi bilir, şu an cevap bilinç
Fazla kilo sorunu olan herkes kilo vermek ister. Kilo vermeyi seçmedikçe bu yeterli olmaz. Çünkü “zayıflamak istiyorum” cümlesinde bir eylem yoktur, sadece istersiniz. Oysa kilo vermek ya da vermemek bir seçimin sonucudur.
Bugünkü hayatımıza baktığımızda sahip olduğumuz ya da olmadığımız her şey seçimlerimizin sonucudur. Şimdiye kadar başkalarının etkisinde kalarak bir şeyler yapmış ya da yapmamış olmanız, bundan sonra da böyle olacağını göstermez. Artık büyüdünüz :) Başkalarının aklına ihtiyacınız yok.
Şu an fazla kilonuz varsa ve bundan memnun değilseniz, bu durumu kendinizin yarattığı gerçeğini kabul etmeniz önemli bir adımdır. Gereğinden fazla yemeği seçtiniz, yanlış şeyler yemeyi tercih ettiniz, yeteri kadar hareket etmemeyi seçtiniz. Bunun sonucunda fazla kilolarınız oldu. Yeni seçimler yapmanız size farklı sonuçlar getirecektir. Kendi seçimlerinizin sonuçlarını yaşadığınızı kabul ederseniz, farklı seçimlerin de size farklı sonuçlar getireceğine inanırsınız.
Pasta, çikolata yemek yerine kuru meyve yemeği seçebilirsiniz. Sıkıldığınızda ya da kızdığınızda abur cubur atıştırmak yerine duş almayı, meditasyon yapmayı ya da yürümeyi tercih edebilirsiniz. Çok çeşitli,
Hastalık ne demek? Tabi ki sözlük anlamını sormuyorum. :) Sizin kafanızın içindeki program kayıtlarınızda ne anlama geliyor? Hastalığa yüklediğiniz anlamlar neler, beyninizdeki nörolojik bağlantılar ne diyor bu konuda?
Ben size bazı örnekler vereyim: İlgi görmek, dikkat çekmek, yapmak istemediğin bir işi erteleyebilmek, dinlenmek, sorundan kaçış, tartışma ya da kavgayı sonlandırış, istediğini yaptırabilme yöntemi… bunlara benzer pek çok kişisel kodlama olabilir. Kişi bilinçaltında bir şekilde hasta olmakla ilgili böyle bir bağlantı kurmuşsa sık sık bu amaçlarına ulaşmak için hastalanabilir. Böyle bir durumda hastalık artık bir davranış şekli olmuştur.
Bunlara kısaca hastalığın bize sağladığı faydalar diyebiliriz. Baş ağrısına sahip olmak akşam çocukların sesini kesmesine ya da eşin vıdı vıdısını durdurmaya yarıyorsa istediğiniz zaman hoop baş ağrısı otomatik olarak geliverir! Ya da yapmak zorunda olduğunuz fakat hiç yapmak istemediğiniz bir iş, hastalanıverince başkasına devrediliyorsa hastalanmak, iş devretmek için güzel bir yöntem olabilir.
Bilinçaltı her zaman bizi korumak için iş başında olduğundan hastalık konusunda da diğer yan etkileri düşünmeden sadece sonuca
İnsanın kendini iyi hissetmesi kadar güzel bir şey var mı acaba? Ne zaman kendinizi iyi hissedersiniz biliyor musunuz?
- İstediğiniz bir şey gerçekleşince,
- Sevdiğiniz birini görünce
- Bir işi tamamladığınızda
- Güzel bir şeyler yediğinizde
- Para kazandığınızda
- Dans ettiğinizde
- Başardığınızda
Evrensel yasalar iki ye ayrılır: İlki “insan eliyle yapılmış yasalar”dır. Bunlar, trafik kurallarından tutun kanunlar, geleneklerimiz ve âdetlerimize kadar uzanır. İkincisi ise “doğal yasalar”dır. Doğal yasalar da kendi arasında ikiye ayrılır: Fiziksel yaslar ve zihinsel yasalar. Fiziksel yasalar yer çekimi gibi çok daha net bir şekilde bilinip ölçülebilir. Zihin yasaları ise sadece deneyimler, sezgiler ve bunların ne işe yaradığını görmekle kanıtlanabilir.
Bugün birinci zihinsel yasa olan “kontrol yasası”ndan söz etmek istiyorum. Eğer kendinizi dolayısıyla hayatınızı kontrol ediyorsanız daha olumlu ve mutlu bir insan olursunuz. Yok, kontrolü dışarıya yani diğer kişilere ve olaylara bırakmışsanız sorunlu ve mutsuz bir hayat yaşarsınız. Psikoloji bilimi bunu “kontrolün merkezi” teorisiyle açıklar. Kontrolün dışarıda olduğuna inanıyorsanız yani kendinizi kontrol edemiyorsanız kaygı, stres, gerilim, psikosomatik hastalıklar hayatınızda sıklıkla olacaktır.
İşin aslı hiçbir durum ve olayın bizim duygu ve düşüncelerimize hâkim olamadığıdır. Herkes kendi içsel durumuna göre o olayla ilgili kendi algısıyla hareket eder, tepki verir. Eğer kontrolün sizde olduğu gerçeğini kabul
- Anne, içimizdeki kalbimiz ne kadar?
- Aşağı yukarı yumruğumuz kadar.
- Ben çok daha büyük sanıyordum (ve elini yumruk yapıp baktı), çok küçükmüş, ben oraya senin dünyalar kadar sevgini bile sığdıramam ki başka sevdiklerim de var, onları nasıl sokacağım içine?
Kızım üzgün bir ifadeyle söyledi bunları, yüzünde hayal kırıklığı vardı. Bir türlü anlamlandıramıyordu. Hayalinde kocaman bir kalbi vardı ve bir anda kalbinin sadece yumruk kadar olduğunu öğrenmesi onu çok şaşırtmıştı. “Nasıl olur, nasıl olur” diyerek iyi bir cevap alabilmek için merakla çırpınıyordu. O kadar çok sevdiği şey vardı ki bir anda onları nereye koyacağını bilememişti. Gözlerinde aklından geçen hesaplamaları görebiliyordum “onu koysam bu dışarıda kalıyor, bunu koysam o dışarıda kalıyor”. O kadar çok sevgisi vardı ki bir türlü zihninde onları kalbinin içine, somut bir şekilde sığdıramıyordu. Ve ben bu sırada hızlı bir şekilde bunu kızıma nasıl anlatacağımı düşünüyordum. Kendini sanki seçim yapmak zorundaymış gibi hissediyor ve hiçbir sevgisinden vazgeçmek istemediği için de strese giriyordu. Ve ona şöyle dedim:
- Canım kızım, kalp sevginin saklandığı yer değil sevginin başladığı, çıktığı yerdir.
İyi insan olmak için, sevilmek için madalyanızın olması gerekir mi? “Nereden çıktı şimdi bu” demeyin! Çünkü buna benzer içsel durumları çoğu insan yaşıyor ve çocuklara hâlâ bu öğretiliyor. Sevilmek, değerli olmak, iyi insan olmak için sanki bir şeyler başarmak; bir madalya ya da madalya gibi somut bir şeyler kazanmak gerekiyormuş gibi kurallarımız var. Bu kurallar sadece düşünce kalıplarıdır. Bütün kuralları insanlar, toplumlar belirliyor. Ve koyduğu kurallara, şablonlara uyarak ya da uymayarak durum değerlendirmesi yapıyor.
Geçenlerde gösterimde olan “Oyunbozan Ralph” adlı çocuk filmini seyrettim. Daha doğrusu kızımı sinemaya götürmüşken ben de seyretmiş oldum. Film, bilgisayar oyunlarının hayatıyla ilgili... Oyunların içindeki karakterler sanki canlıymış gibi düşünülmüş. Yani gündüzleri oynamaları gereken rolleri oynuyor; akşam olup bilgisayarlar kapandığında tüm oyuncular kendi hayatlarını ama yine oyun karakterlerine uygun bir şekilde yaşıyorlar. Oyunbozan Ralph, çöplükte yalnız başına yaşayan, kaba saba, kötü bir adam. Rolü bir apartmana girip camı çerçeveyi indirip orada yaşayan insanları rahatsız etmek... Filmdeki gerçek kahraman: Tamirci Felix. Tamirci, hemen kapıyı
Uzun zamandır çiğ beslenmenin insan bedeni üzerinde olumlu etkilerini duyuyordum ancak yeteri kadar bilgim yoktu. “Sebzeleri az pişirin, besin değerini öldürmeyin” diye seslenen uzmanlara kulak verip mümkün olduğu kadar sebzeleri az pişirmeye özen gösteriyordum. Ancak Raw Food Şefi, Detoks Uzmanı Çisem Çakır ile tanışınca çiğ beslenmenin daha farklı boyutlarını öğrenme fırsatım oldu. Ve bu bilgileri sizlerle paylaşmak istedim.
Çiğ beslenme: 40-46 derece ısı üstünde herhangi bir işlem görmemiş, mümkünse organik, doğal halde olan bitkisel besinleri içermekte. Bütün sebzeler, otlar, meyveler, tahıllar, baklagiller, kuru yemişler, filizler ve deniz bitkileri bu kategori içinde yer almakta. Enzim, vitamin ve mineraller açısında çok zenginler. Çünkü biz yerken bile canlılıklarını koruyorlar. Canlı oldukları için de vücudumuz tarafından tamamen sindirilebilirler. Bedenimizde artık bırakmadıkları için kilo yapmazlar ve gereksiz yere enerji tüketmeyiz. Daha enerjik olup enerjimizi diğer yaşamsal faaliyetlerimiz için kullanabiliriz.
Çoğu zaman çok daha yüksek ısılarda kaynata kaynata yemek yapıyoruz. Ancak bitkileri 46 derecenin üstünde pişirdiğimizde besin değerlerini düşürüyor,