Spor programlarının en keyiflisi, ‘Bay Tahmin’di! Geçmiş zaman ekini kullandım çünkü TV 8’in şov tadındaki yapımı, ‘ilgi çekmek için her şey mubahtır’ modasına kurban edilmekte.
Murat Özarı ve Fikret Engin’in eğlendirici ve seviyeli sohbetleriyle iddaa sürecini keyifli kılan ‘Bay Tahmin’e anlaşılan Televizyon Ödülü almak yaramadı. Hem yapımın içeriğine hem de sunucularına bir haller oldu. Özellikle son bölümüyle format deformasyonuna uğrayan ‘Bay Tahmin’, değme magazin yapımlarına taş çıkarttı!
Ekürisi yani kankisi rahatsız olduğu için tek kalan Murat Özarı, günler öncesinden anonsu yapılan Hilal Cebeci’yi konuk etmişti. Tahin, stüdyoda; pekmez, yatakta… Plazmada çok kilolu durduğunu ve kıyafetini diline dolayarak playback icraata geçen Cebeci, futbolculardan daha iyi kıvırtmakta… Twitter yıkılıyormuş; Venüs Yanardağı gibi patlama bekleniyormuş… Miş, mış, muş, müş… Hatta Cebeci’nin hayatında biri olmayanlara yorumundaki gibi, ‘Çüşşş…’!
TV 8 değil Maslak patlayacakmış… Patlama yaratacak olan ‘reklam’ da bir türlü gelmiyor ki, Rihanna’nın kendisini takip ettiğinden kuşkulanan Cebeci, kıyafet değişimine geçsin. Psikopatlıktan sosyopatlığa atlama… ‘İnsanları takipçileriyle
Bir zamanlar dillere dolanan ‘Tut şunun ucunu döşeyelim abi’ reklamı vardı. Hani Vedat Sakman’ın ‘Tut şunun ucunu götürelim abi’ şarkısından uyarlama… Şarkıyı dinlemeyen olsa da reklamı bilmeyen yoktur. Elinden boruları uçuran şaşkın bakışlı bir çocuk çırak ve ona akıl veren ustalar… Şimdi bu da nereden çıktı diyeceksiniz. Boru döşemeciliğine ya da reklamcılığa başlamadık. Parçanın ‘başarma isteği’ çağrıştıran ismi, ‘Öz Hakiki Karakol’u eleştiri kantarında tartarken iyi bir denge olma babında geliverdi aklımıza.
Yönetmen İbrahim Güler’in ve oyunculardan bazılarının katılımıyla gerçekleşen basın gösteriminde izlediğim ‘Öz Hakiki Karakol’, İstanbul’un işgalden kurtulmasına kısa bir süre kala, vatandaşı dolandırmaya soyunan Eyüplü Halit ile Arap Abdullah’ın efsaneleşmiş uyanıklığından esinlenilerek yaratılan bir komedi. O devirde, fırsat bu fırsat, diyerek bir ev kiralayan ve orayı karakola çeviren Eyüplü Halit’le arkadaşı, gözlerine kestirdikleri zengin Rumları ‘ihbarcı’ olmakla suçlayıp uyduruk nezarethaneye atar, korkuturlarmış. Sonra da rüşvet karşılığı serbest bırakırlarmış.
Sülün Osman’a da fikir babalığı yapan Eyüplünün bu hikâyesinden yola çıkılarak, İbrahim Güler ve
Ekranların en gerçekçi dizisi hangisi, diye sorulsa tereddütsüz ‘Uçurum’ derdim… Ta ki, ‘Cehenneme inmeden oradan birisini kurtaramazsınız’ diyen Tak Tak Arif’in, karşısına dikilen Pınar’ın ‘Masum birine yardım’ masalına yenik düşmesine dek! Ondan sonrası, çorap söküğü…
Çeşitli yollardan kandırılarak getirilen Doğu Bloku kadınlarının seks kölesi durumuna sokulduğu gerçeğini en acımasız sahnelerle resmeden ‘Uçurum’, polisin ‘yok’ sayıldığı yaşam biçimlerinin sert bir yorumuydu. Kendi kurallarını koyanların dünyasında ayakta kalmanın şartlarını, otel odalarında pazarlanan kadınların nasıl bu yola düşürüldüğünü ve ışıltıların perde arkasındaki sefaleti deşifre etmek için de birebirdi! Bu yönüyle ‘sosyal sorumluluk’ adına dağıtılan ödülün gerçek hak edeni olan ‘Uçurum’ ne yazık ki, konuyu uzatmak uğruna gerçekçilikten uzaklaştırıldı.
‘Uçurum’un dibinde kalmayı göze alarak 17 yıllık Tak Tak’ı mezarından çıkartan Arif, Âdem-Eva-Pınar üçlüsünden sonra kızı Şule’nin de oyuncağı oldu. Felicia’nın kurtuluş bileti görülen Kutlu’nun Yaman’a teslimi, gerilimi an be an yaşatan dizinin en büyük falsosu! Tam da Felicia serbest bırakılacakken sergilenen bu anlamsız merhametle kırılma
Çekimlerine Mayıs ayının 3. haftasında başlayacağını bildirdiğimiz ve basın toplantısından aktarımları kaleme aldığımız ‘Elveda Katya’ filmi daha ‘Motor’ demeden ‘çalıntı’ iddiasına muhatap oldu.
Filmin, kendisine ait olan ‘Spasibo Antalya’ isimli projeden ‘çalıntı’ olduğunu söyleyen senarist-yönetmen Mehmet Aydın, çalışmalarının Kadir İnanır tarafından da bilindiğini belirtip pek çok kuruluşu sözlerine tanık olarak göstermekte. İddiasını, yolladığı bilgilerle-ön sözleşmelerle destekleyen ve konuyu yargıya intikal ettireceğini belirten Aydın’ın satırları şöyle:
Sayın GÜLER ANİBAL HANIM; ELVEDA KATYA haberinizi okudum. Bu film projesi, benim “SPASİBO ANTALYA” adlı, üzerinde yıllardır çalıştığım, ön anlaşmalarını yaptığım, Ekim ayında çekimlerine başlayacağım projeden çalıntıdır. Gönderdiğim dosyayı görünce bunu anlayacaksınız. Sayın Kadir İnanır da bu projemden yıllardır haberdardır ve asla inkâr edemez.
Ayrıca; AYDAN ŞENER, SÜMER TİLMAÇ, TARIK TARCAN, AYDIN SAYMAN; ANTALYA ve KEMER BELEDİYESİ, TÜROFED (Turizm otelciler federasyonu), daha birçok tanık ve ön anlaşmasını yaptığım sinema kurumları (FONO FİLM, PİNEMA, CİNEALLİANCE (Azerbaycan) buna tanıklık edebilir...
Olay
En son ‘İzmir Çetesi’yle televizyon izleyicisinin karşısına çıkan sinemanın devlerinden Kadir İnanır, ‘Elveda Katya’ isimli yapımla beyazperdeyi fethetmeye hazırlanıyor. İnanır’ı sinema seyircisiyle buluşturacak olan yapım, TV filmleri ve dizilerle adını duyuran yönetmen Ahmet Sönmez’in ilk sinema çalışması!
Mayıs ayının 3. haftasında Batum’da çekimlerine başlanması planlanan ‘Elveda Katya’nın Maçka Sheraton’daki kahvaltılı basın toplantısını, az ama öz konuşmayla açan yönetmen Ahmet Sönmez’e göre film, hepimizin çok duyduğu ama görmediği ‘evrensel bir hikâye’ye dayanmakta.
Türk-Rus ortak yapımı filmin konusunun zaten tanıtımda yazılı olduğunu belirtip, sözlerini daha çok mesleki saptamalara yönelten ve ‘Trabzon’a filmlerin en iyisini çekmeye gidiyoruz’ diyen Kadir İnanır’a göre de ‘Elveda Katya’, Türk Sineması’na bir armağan! Oynanmaya değecek senaryo azlığını dile getirerek konuşmasını sürdüren İnanır, 43 yıllık meslek yaşamında senaryo seçimi konusunda daima özenli davrandığını vurgularken dizi sektöründe böyle bir şansın olmadığı gerçeğini de hatırlatmakta. Sinemada, bitmiş haliyle bir bütün olarak oyuncunun beğenisine sunulan senaryolardaki,‘seçme-tartışma’ avantajının
Stoku yok, koşturmacası çok… Keyifli seti, enerjik ekibi, yüksek reytingi… Ekranların ödülü bol dizisi… Bunlar, haklarında çıkan haberlere karşı ‘Yalan Dünya’ cephesinin söylemleri. Ürün yerleştirmeden ceza alıp, ‘yalandan buzlamalarla’ gizli reklam yapanları eleştirmeye soyunandizinin ‘yalan’lığı rivayet olsa da, Beyaz’ın fonksiyonsuzluğu görünen gerçeği! Dizinin popülaritesinin magazin haberlerine malzeme verdiği ya da Beyaz’ın rolünden yakınıp yakınmadığını, ekibin onu olumlu yönde motive etmeye çalıştığı iddialarını bir kenara bırakıyoruz. Bunlar hiç önemli değil aslında. Çünkü ‘Yalan Dünya’daki köy, kılavuz istemiyor. Beyaz’ın canlandırdığı Rıza karakterinin diğerlerine nazaran daha az ağırlığı olduğu ayan beyan ortada… Bu durumda Gülse Birsel ve ekip arkadaşlarının moral vermesi, çikolata isteyen çocuğa şeker sunmak gibi!
‘Yalan Dünya’da izleyici dilinden düşmemenin sırrı, ‘oyunculukta’ ya da ‘olup olmamakta’ değil, normal bir tip canlandırmamakta. Dizinin konsepti gereğince, kim daha sıra dışı ve sahte bir rol üstlenmişse o öne çıkıyor. Baştan beri ilgi gören karakterlerin ortak noktası işte bu!
Sırta yağ sürme durumunda yağ gibi eriyen, öpücük ve bebek manyağı
‘Lale Devri’nin gelişip canlanmasına hayli katkıda bulunan Hatice Aslan, bu kez hem oyunculuk performansı hem de vücuduyla karşımıza çıkıyor. Yapımcılığını Ran Film’in üstlendiği ‘Vücut’ta hayli cömert davranan Aslan, ‘Bir Çocuk Sevdim’ dizisinin Sinan’ı, Hakan Kurtaş ile kamera karşısında.
Dizilerin kısıtlı dilinden kurtulan Hatice Aslan, kendisine ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülü getiren ‘Vücut’ta, yıllarca kapama gibi yaşayan ve porno filmlerinde rol alan Leyla’yı gerçekçi ve cesur bir üslupla yorumluyor. Öyle ki, yılların yorgunluğunu üstünde taşıyan vamp görünümlü kadının, haplardan destek alan ruhundaki çaresizliği ve sevgi özlemini Aslan’ın oyunculuğu sayesinde tamimiyle hissediyorsunuz. Aşka ve saygı görmeye duyulan açlığı, çocuğu yaşındaki bir erkekle tatmine giden Leyla, yaşlı-genç vücutların birleşiminde çiçek açıyor adeta! Kâh hüzünlü, kâh duygusal, kâh ateşli… Her kalıba giriyor kısacası.
Genelinde sert bir çizgiye sahip olan karakterin porno çekimindeki yansıması da oldukça ilginç… ‘Tüpçü’ fantezisinde, bir yandan patlıcan soyan, bir yandan da ‘Nerede kaldı bu tüpçü’ diyerek tüpün takılmasını bekleyen Aslan, gayet şuh bir pozisyonda! Ama sakın bu fanteziye kanıp da
TV 8’deki ‘Kraliyet Ailesi’nin ‘Medya Kralı’, bu hafta gösterime giren ‘Pazarları Hiç Sevmem’ filminden üç oyuncuyu konuk etti. Basın gösteriminde izlediği kendi filminden çok ‘kiyif’ aldığını söyleyip Okan Bayülgen’in diline düşen Ezgi Mola… Herkesin kafasının zaten yeterince karışık olduğundan yola çıkıp bu yol hikâyesinin ‘kafa karıştırmayan’ bir öykü anlattığını, kendisinin de filmle ‘nefes aldığını’ belirten Umut Kurt… Ve Bayülgen’in Ezgi Mola’ya yüklenmesinden kopya çekip filmi ‘duygulandırıcı’ olarak yorumlayan Edhem Dirvana…
Okan Bayülgen’e göre, insan film izlemekten değil kahvenin yanında verilen ‘kuku’yu(doğrusu, kukidir) mideye indirmekten keyif alır. Sinema gibi büyük bir sanat dalından ise ‘orgazm’ olur!
Çıkmadık kimse bırakmadığı programda deşifre edilen Önder Açıkbaş’la paslaşarak programı yürüten Bayülgen’in hangi cümlesi iğneleme babında hangisi gerçek düşüncesi kestirmek mümkün değil. Ancak haşarı çocuk edasıyla ortalıkta dolanan ve zaman zaman da metin yazarlarının kurbanı olup isimleri yanlış söyleyen şov ustasının ‘Pazarları Hiç Sevmem’ filminin reklam yetersizliği konusundaki esprili saptamaları baştan sona doğru. Reklam yönetmeni Rezzan Tanyeli’nin