TV 8’deki ‘Kraliyet Ailesi’nin ‘Medya Kralı’, bu hafta gösterime giren ‘Pazarları Hiç Sevmem’ filminden üç oyuncuyu konuk etti. Basın gösteriminde izlediği kendi filminden çok ‘kiyif’ aldığını söyleyip Okan Bayülgen’in diline düşen Ezgi Mola… Herkesin kafasının zaten yeterince karışık olduğundan yola çıkıp bu yol hikâyesinin ‘kafa karıştırmayan’ bir öykü anlattığını, kendisinin de filmle ‘nefes aldığını’ belirten Umut Kurt… Ve Bayülgen’in Ezgi Mola’ya yüklenmesinden kopya çekip filmi ‘duygulandırıcı’ olarak yorumlayan Edhem Dirvana…
Okan Bayülgen’e göre, insan film izlemekten değil kahvenin yanında verilen ‘kuku’yu(doğrusu, kukidir) mideye indirmekten keyif alır. Sinema gibi büyük bir sanat dalından ise ‘orgazm’ olur!
Çıkmadık kimse bırakmadığı programda deşifre edilen Önder Açıkbaş’la paslaşarak programı yürüten Bayülgen’in hangi cümlesi iğneleme babında hangisi gerçek düşüncesi kestirmek mümkün değil. Ancak haşarı çocuk edasıyla ortalıkta dolanan ve zaman zaman da metin yazarlarının kurbanı olup isimleri yanlış söyleyen şov ustasının ‘Pazarları Hiç Sevmem’ filminin reklam yetersizliği konusundaki esprili saptamaları baştan sona doğru. Reklam yönetmeni Rezzan Tanyeli’nin en başta bu açığını gidermesi gerek.
Bayülgen gibi(!) Fransız olan görüntü yönetmeni Florent Herry sayesinde göze hitap etmeyi başaran ‘Pazarları Hiç Sevmem’, isminin konuyla ilgi noktasında düşündüren; içeriğiyle de hayatın olgularıyla bütünleşmeyi hedefleyen bir çalışma. Biz de bu doğrultuda kukudan mı yoksa kukiden mi keyif alınacağını ve izlerken orgazm olup olmamayı seyircinin takdirine bırakıp oyunculardan yapıma uzanan ayrıntıları ele alalım.
Mahzun duruşu, buğulu ses tonuyla ‘Muhteşem Yüzyıl’ın Efsun Hatun’u olup Şehzade Mustafa’nın gönlüne taht kuran Melisa Sözen, Saray entrikalarına kurban gitmenin ardından bu kez beyazperdede karşımıza çıkıyor. Ancak bu kez çizdiği karakterin özellikleri dizidekinden hayli farklı. Rezzan Tanyeli’nin yazıp yönettiği ve çekimleri geçen Mayıs’ta tamamlanan ‘Pazarları Hiç Sevmem’ filminde işsiz-aşksız Deniz’i canlandıran Sözen, başına buyruk bir tip. Hasta babasının vasiyetini yerine getirmek için çabalayan Oğuz’un hayatına aniden dâhil olan Deniz, neşeli ve aklına eseni yapan bir kadın. Rol böyle olunca, Sözen’in performansı da kendini gösteriyor. Başı öne eğik, tutuk duruşun yerini cıvıl cıvıl bir yansımaya bırakıyor. Eve gidip ağlamaktan başka işi yokken, yolda bulunan sevdanın büyüsüne kapılan Deniz karakterinin aşk halleri, abartı ve yer yer mantıksızlık taşısa da Sözen sayesinde senaryonun bu eksileri itici gelmiyor.
Filmdeki yoldan geçerken bulunan aşk gibi, keşfedilen ve birdenbire oyunculuğa dalış yapan Edhem Dirvana içinse aynı değerlendirmeyi yapmak imkânsız. Yönetmen Tanyeli’nin yatçılıktan oyunculuğa transfer ettiği Dirvana, ne yazık ki Oğuz karakterinin karmaşık ruh ifadesini seyirciye aktarmakta yeterince verimli değil. Tabii, beyazperdede ilk denemesi olduğunu düşünürsek bu sonuç gayet normal... Hele bir de pek çok yapımda rol almasına karşın hiçbir gelişme göstermeyen ve hep aynı duruşu sergileyen, ‘boy-pos-ses’ satışlı cansız mankenleri aklımıza getirirsek… Klişe yüzlerin dizi-sinema filmi arasında mekik dokumasının seyircide yarattığı bıkkınlığı gidermeye yönelik, ‘yeni yüz’ arayışını tatmin ürünü Dirvana’yı başarılı bulmak bile olası!
Hastalık, ölüm, aile, düğün, hüzün, sevinç, aşk ve ihanet gibi hayat gerçeklerini tesadüflerle örülü bir yol hikâyesinde kaynaştıran ‘Pazarları Hiç Sevmem’, komediyle dramın iç içe geçtiği bir ironi. Yılların sanatçısı Ayşen Gruda ve ‘Yalan Dünya’ dizisinin Gülistan’ı Hasibe Eren bu yol filmindeki ironiyi destekleyen ‘aile’ temsilcileri... Fakat bu iki sanatçının komedi yeteneğinden hakkıyla faydalanmayı becerip ‘absürt’ yanını güçlendiremeyen filmde, her ikisinin de varlığı fazlasıyla yüzeysel kalmış. Kısa süreye çok şey sığdırmaya çalışmaktan olsa gerek.
Pasquale Catalano’nun müziği ve Nil Karaibrahimgil’in şarkılarıyla canlılık kazanan ‘Pazarları Hiç Sevmem’, renkli görüntüleri ve yol filmine has akıcılığıyla Amerikan sinemasının ‘bağımsız’ ruhunu taşısa da, özünde yerli saplantılardan kurtulamayan bir çizgiye sahip! ‘Beni köyümün yağmurlarında yıkasınlar’ vasiyeti, eski Mercedes’in gideri ve Deniz’le Oğuz’a yol üstü bir aşk yaşatma sevdası filmin farklı kulvarlarda ilerlemesine sebep olmuş. Kaptırılan eski sevgilinin düğününe hoşgörüyle destek verecek kadar geniş olan Oğuz’un tavırları, Amerikan filmlerinden esen bir rüzgâr. Deniz’in her yerde Oğuz’un karşısına çıkma becerisiyse cevabı bilinmeyen bir yetenek. İlk film olma mazeretiyle kamufle edilebilecek bu işlenişin, mizahla dramın dengelenmesi noktasında, biraz daha özene ihtiyaç duyduğunu belirtmekte fayda var.
Eksilerini bir yana bırakıp artılarıyla değerlendirdiğimizde; Hikâyeye direkt giren anlatımı, mevsimler arası geçişi veren sahnelerdeki doğallığı, insanların ruh hallerine yönelen ancak mimiklerle yeterince desteklenemeyen yapısı, kameranın hep kendisine odaklanmasında diretmeme avantajlı amatör oyuncusu ve absürtlüğün kıyısından geçme özelliğiyle vizyona giren ‘Pazarları Hiç Sevmem’, sinemada bağımsız takılmak isteyenler için, ertesi sabah uyandığında akla gelmeyen ancak‘kuki’nin ötesine geçmeyi başaran bir tat!
Anibal GÜLEROĞLU