Türkiye’nin Emmy’si olma gazıyla havalanıp, ‘Çok güzel bir gündü. Yüzdük. Sezonu açtık’ yorumu, ‘Evet Cuma’dan beri buradayım. Beleşe tepeleme yemek alıyorum. Bunu mu duymak istiyorsun?’ esprisi ve ‘Törenler uzun zamandır göremediklerimizle buluşma fırsatı oluyor’ mantığıyla, ‘Emmi’ işine dönerek gaz kaçıran bir aktiviteyi daha tarihin sayfalarına yolladık.
Yollamasına yolladık da, ‘Kayıp Şehir’ başta olmak üzere dokundurmalı lafların adreslere postalanmasının dışında kayda değer bir özellik arz etmeyen bu organizasyondan geriye ne kaldığı konusunu derinlemesine düşünmeden de edemedik. ‘Düşün, düşün boştur işin’ demeden buyurun gözlemlerimize…
‘Suskunlar’ nasıl yeni sezon dizisi oldu?
İlk beyin jimnastiğimiz kategoriler üstüne…
Dizi dışındaki yapımlarda Digiturk kanallarına da ödül dağıtılan ve bana göre Gökçe Bahadır’ın ‘En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü alması gerektiği gecede aklıma takılan konu, ‘Suskunlar’ dizisinin ‘En İyi Yeni Sezon Dram Kategorisi’ne niye sokulduğu.
1 Mart 2012’de Show TV’de başlayan dizi, ilk sezonunu 21 Haziran 2012’de bitirmiş, ikinci sezonuna 6 Eylül 2012’de başlayıp 2 Aralık 2012’de finale gitmiş. Durum böyleyken hangi mantık ‘Suskunlar’ı yeni
Antalya'da ‘Televizyon Ödülleri’ kapsamında düzenlenen etkinliklerden en eğlencelisi, ‘İşler Güçler’ dizisinin ekibiyle oldu.
Akdeniz Üniversitesi öğrencileriyle Hukuk Fakültesi’nin konferans salonunda bir araya gelen ‘İşler Güçler’ dizisinin ekibi, tıpkı sosyal medyada olduğu gibi, gençlerin yoğun ilgisiyle karşılandı.
‘İşler Güçler’ ekibinden Ahmet Kural, Murat Cemcir, Sadi Celil Cengiz ve Şinasi Yurtsever, öğrencilerle sohbet esnasında dizinin bitmesiyle ilgili açıklamalarda da bulundu.
Daha önce CNN Türk’teki ‘Burada Laf Çok’ programında dizinin bu sezon sonunda biteceğini açıklayan Ahmet Kural’ın, ‘Bazı şeyleri tadında bırakmak daha güzel. Dizinin bitmesi tamamen bizimle alakalı bir durum’ sözleri doğrultusunda konuşan ekip, ücret konusunda çıkartılan söylentileri de yalanladı.
Parada anlaşılamadığı gibi iddiaları cevaplayan Murat Cemcir, bunların doğru olmadığını savunarak ‘Biz bu işi eğlenmek için yapıyoruz’ dedi.‘İşler Güçler’in oluşum gerekçesini, eğlenmek ve keyif almak şeklinde izah eden Cemcir, iyi bir şey yapmak için sürelerin kısalması gerektiğine dikkat çekti. Bu zorunluluğa karşı öyle bir şansları bulunmadığını kaydeden Cemcir, dizinin bitim kararının
Tarih 19 Ocak 2007… Hrant Dink, arkasından sıkılan üç kurşunla öldürüldü. O, kendisini kimin vurduğunu bilemeden yere yığılıp tabanı delik ayakkabısıyla kaldırımın soğuk taşlarından manşetlere taşınırken, gündemi ısıtmayı bilenlerin tetikçisi de güvenlik kameralarının hafızasına kaydoluyordu. Sonra? Sonrası, rutinin işlemesi...
Beyaz beresi ve yaşıyla hafızalara kazınan katil, bulunup yakalandı. Bir görgü tanığı, ifadesinde iki kişinin daha olduğunu işaret ediyordu ama onların görüntülerine asla ulaşılamadı. Çünkü güvenlik kameralarındaki kayıtların bir bölümü silinmişti.
Aradan yıllar geçti. Davalar, davaları takip etti. Televizyonda konu enine boyuna tartışıldı. Deliller sulundu, itirazlar edildi… Ancak tüm bu adalet arayışı sürecinde, ne o güvenlik kameralarında eksik olanlar ortaya çıktı, ne de varlığı iddia dilen örgüt bulunabildi.
Bu bilinmezlerin yarattığı sıkıntı ve Agos Gazetesi’ni okuyup öfkelenen 17 yaşında bir çocuğun tetikçi haline dönüşüp, bilmediği bir şehirde, bilmediği bir adamı öldürmüş olmasına kimsenin inanamayacağı mantığı gün geldi öylesine ağır basmaya başladı ki, yapımcı Hakan Alak’ın beyazperdeye taşımasına sebep oldu.
***
Sinema çevrelerinin
Ekranlarda yayınlanan tartışma programları ve haberler, dünden bugüne çok şeyin değiştiğini gösteriyor. Konuşulmayanlar konuşuluyor, sırlar dökülüyor, herkes kendince yorum getiriyor ve insan insanla barış içinde yaşama noktasında buluşuyor. Bu değişim sürecinin pek çok yansıması mevcut…
Kanal A’daki ‘Siyaset Masası’nda, tarihçi-yazar Mustafa Armağan, Amasya Genelgesi’nin sansürlendiğini iddia edip Atatürk ile Vahdettin arasındaki konuşmanın sır perdesini aralıyor. Kürtlerin, İngilizlere kapılmaması için mutabakat sağlanması konusundaki ifadelere değinen Armağan, bu maddenin şimdiye kadar görmezden gelindiğini öne sürüp özetle ‘Tarihimizi artık yeni bir gözle yazmanın zamanı geldi’ diyor.
BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, NTV’de ‘Mehmet Barlas ile 45 Dakika’nın konuğu olup PKK’nın sınır dışına çekilme konusunu masaya yatırarak yapılan açıklamaların çözüm süreci için ne anlama geldiğini yorumluyor.
Yılmaz Erdoğan, Hülya Koçyiğit, Orhan Gencebay, Lale Mansur gibi isimler akil insan kimliğiyle yeni bir misyon üstlenip gerek sansasyonel açıklamaları, gerekse kendilerine yöneltilen eleştirilere verdikleri cevaplarla medyada boy boy yer alıyor.
Tarihi ve siyasi
‘Yer Gök Aşk’, ‘Lale Devri’ gibi aile hikâyelerinin izleyicide yarattığı ilgiyi keşfeden FOX TV’nin bu tutkudan daha çok yararlanmasını sağlayarak, kanalı Cuma gecelerinde de iddialı hale getiren ‘Karagül’, tanıtımlarından itibaren başarının sırrına vakıf olduğunu gösteren bir yapım.
FOX TV’nin özel gösterimle tanıtacak kadar önem verdiği ve adını; Halveti’nin nadide çiçeği olan ‘Kara Gül’den alan dizi, içeriğini de bu çiçeğin sırrıyla donatmış.
Geçmişin üzerini yorgan misali örten Fırat’ın nice sevdaları ayıran, mezar olan sularında ilerlerken tarihle kucaklaştığı yer olan Halfeti’yi kendisine set edinen diziye ilham veren Kara Gül’ün sırrı çoğunun malumu… Ancak biz yine de bilenlere karşı bilmeyenlerin varlığını düşünerek kısaca değinelim. Hüznün ve asaletin rengine sahip olan ‘Kara Gül’ün özelliği, kendi topraklarından başka yerde aynı güzellikte açamaması… Toprağından koparılınca rengini de, kokusunu da ardında bırakması.
***
Her geçen gün turizme daha çok kucak açan ve dünyayla buluşan Halveti’nin Kara Gül’ünün sırrı bu!Anıların derin sular altında uykuya daldığı topraklardan bir uyanış işareti misali ekranlara taşınan ve ikinciliğe yerleşen ‘Karagül’ dizisinin
Her geçen yılla birlikte faaliyet alanını genişleten ‘Elazığ Çayda Çıra Film ve Sanat Festivali’, bu yıl dünyada bir ilki gerçekleştiriyor.
Ayça İnci’nin de hazır bulunduğu lansman toplantısını Boğaz turuyla yapan ‘Çayda Çıra’, 12-17 Mayıs 2013 tarihleri arasında düzenlenecek olan altıncısında, hem vefanın hem de çabanın gayretiyle geliştirdiği içeriğini ‘anne’ temasıyla süslüyor.
Bu temanın seçilmesinin ve bundan dolayı festivalin tarihinin Anneler Günü’ne denk getirilmesinin gerekçesi, evladını ve yuvasını kendi yaşamının önünde tutan, şahsi arzularını yok sayıp çocuklarının mutluluğu için yaşayan ‘Ana’lara vefa borcu! Bu gecikmiş vefanın neticesinde Türkiye ve Dünya’da bir ilki gerçekleştirecek olan ‘6. Uluslararası Elazığ Çayda Çıra Film ve Sanat Festivali’, hem özel bir kutlamayla anneleri anacak, hem de ‘kadın’ temasını da odak noktası olarak alacak.
Anadolu’nun en etkin ve kalıcı film ve sanat festivallerinden biri olma hedefiyle yol alan ‘Çayda Çıra’nın Genel Koordinatörü Gülşen Önder’in sunumuyla başlayan toplantısında ortaya konulan bu özellik, örnek alınacak türden. Festivalin bir diğer dikkat çekici ayrıntısı da, Elazığ ve bölge halkının katılımına açık
Sinema kariyerine New York’ta bir Herkül olarak başlayan, Conan ile yükselişe geçip ‘Astalavista bebek’ dediği Terminatör’lükle aksiyonun zirvesine oturan ünlü aktör Arnold Schwarzenegger’in beyazperde yolculuğunda son durak, THE LAST STAND…
ABD'nin Meksika'ya geçidi olmayan bir sınır kasabasında sakin sakin şerifçilik oynarken, birdenbire kendisini aksiyonun en hızlısının içinde bulan Şerif Ray Owens rolüyle karşımıza çıkan Schwarzenegger, uzun molasına ve 66 yaşına aldırmadan oldukça iyi bir aksiyon performansı sergiliyor.
Ülkemizde ‘Geçit Yok’ adıyla 73 kopya olarak gösterime giren filmin bir sahnesinde, kendisini nasıl hissettiğini soran kasabalılara ‘Çok yaşlı’ diyerek yılların yarattığı yıpranmayı ilk ağızdan itiraf eden Schwarzenegger, bu söylemiyle bir anlamda kendisinden eski aksiyon sahnelerini görmeyi umanlara da peşin cevap veriyor.
‘The Expendables’ filmlerindeki ‘Vali’ karakteriyle misafir sanatçı durumu sergilemenin ötesine geçmeyen ve hayranlarını ciddi manada bir rol için uzun zamandır bekleten Schwarzenegger’in sinemaya dönüşü olarak öne çıkan ‘Geçit Yok’ filmi hakkında ilk söylenecek söz, eski tüfeğin ölçülü aksiyonunun yaratacağı boşluğu doldurmak için
İlk kez 1994 yılında, yedi konserli ve iki-üç kulüp konseri ilaveli haliyle İstanbullularla buluşan İstanbul Caz Festivali bu yıl yirminci kez kentin yaz sıcağına caz coşkusunun esintisini katacak.
Alışılmışın aksine, erkene alınmış basın toplantısıyla tanıtımını yapan İstanbul Caz Festivali, bu aceleciliğini, hem 20’inci yıl özelliğine hem de, İstanbul’un 30 Nisan’daki 2. Uluslararası Caz Günü’ne ev sahipliği yapmasına borçlu.
Her şeyden önce vurgulamak isterim ki, Uluslararası Caz Günü etkinliğini İstanbul’un tek başına üstlenmesi, Türkiye’nin caz konusunda geldiği yerin görülmesi açısından oldukça önemli bir durum. Bu başarı aynı zamanda, 1994’te İKSV tarafından başlatılan ‘caz’ festivali olgusunun yarattığı kazanımları algılamak için de etkili bir ayrıntı.
Sonbaharı andıran bir Nisan gününde, yazı temsil eden festivalin tanıtım toplantısında bir araya gelenlere yapılan sunumda ilk dikkat çeken, hızla geçen 20 yılın dakikalara sığdırılan küçük ama bir o kadar da büyük anlamlı özeti…
Kimler gelmiş, kimler geçmiş. İsimler değişmiş, afişler farklılaşmış ama caz coşkusu yürekleri aynı tutkuyla çarptırmış. Kalite, dünya çapında isim yapmış sanatçıların katılımlarıyla,