Ekranlarda yayınlanan tartışma programları ve haberler, dünden bugüne çok şeyin değiştiğini gösteriyor. Konuşulmayanlar konuşuluyor, sırlar dökülüyor, herkes kendince yorum getiriyor ve insan insanla barış içinde yaşama noktasında buluşuyor. Bu değişim sürecinin pek çok yansıması mevcut…
Kanal A’daki ‘Siyaset Masası’nda, tarihçi-yazar Mustafa Armağan, Amasya Genelgesi’nin sansürlendiğini iddia edip Atatürk ile Vahdettin arasındaki konuşmanın sır perdesini aralıyor. Kürtlerin, İngilizlere kapılmaması için mutabakat sağlanması konusundaki ifadelere değinen Armağan, bu maddenin şimdiye kadar görmezden gelindiğini öne sürüp özetle ‘Tarihimizi artık yeni bir gözle yazmanın zamanı geldi’ diyor.
BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, NTV’de ‘Mehmet Barlas ile 45 Dakika’nın konuğu olup PKK’nın sınır dışına çekilme konusunu masaya yatırarak yapılan açıklamaların çözüm süreci için ne anlama geldiğini yorumluyor.
Yılmaz Erdoğan, Hülya Koçyiğit, Orhan Gencebay, Lale Mansur gibi isimler akil insan kimliğiyle yeni bir misyon üstlenip gerek sansasyonel açıklamaları, gerekse kendilerine yöneltilen eleştirilere verdikleri cevaplarla medyada boy boy yer alıyor.
Tarihi ve siyasi açılardan bu gelişmeler yaşanıp yenilikler için her koldan adım atılırken, sanatla uğraşanlar da kendi yetenekleriyle ruhlara seslenmeyi tercih ediyor.
Biz de ekranlar ve gündem, değişim süreciyle böylesine yoğunken müziğin tınılarından dökülenlerle insanları kaynaştırmak için yola koyulanlardan bahsedelim dedik. Bu noktada karşımıza çıkan isim; ‘Acıya Şarkılar’ albümüyle, haksızlıklara, adaletsizliklere dikkat çekmeye çalışan Aygül Erce...
***
Müzik yolculuğuna İzmir 9 Eylül Üniversitesi’nde başlayıp İzmir Devlet Opera ve Balesi’nde çalışan, ardından Londra’ya gidip Goldsmith Üniversitesi'nde Caz ve Popüler Müzik, Royal School Of Music’de Şan Eğitmenliği dersleri alan Aygül Erce, piyasaya çıkarttığı son albümü olan ‘Acıya Şarkılar’ın doğuş sürecini şu sözlerle açıklıyor;
“Hiç tanımadığınız insanların acılarını dert edinmeye başladığınızda, kendinize ve tüm canlılara doğru bir yolculuğa çıkarsınız. Bu yolculukta; bir yandan haksızlıkların, sömürünün, adaletsizliğin, savaşların, ayrılığın, yalnızlığın acısını fark ederken, diğer yandan adil, mutlu, sevda yüklü, barış dolu bir dünya düşü kurarsınız. Acılarımızı paylaştıkça ve anladıkça düşlerimizin ortaklaşacağına inanıyorum. Bir müzisyen olarak sürmekte olan yolculuğumdan ‘Acıya Şarkılar’ın çığlığı yükseldi şimdilik. Farklılıklarımızın zenginlik olduğunu biliyor, yüreklerimizin ve akıllarımızın birleşmesini, barış içinde yaşayacağımız günlerin yakın olmasını diliyorum. Bu yüzden de albümümü iki dilli bir Barış albümü olarak düşündüm. İnsanoğlunun barışa en çok ihtiyacı olduğu zamanlardan geçiyoruz çünkü.”
***
Aygül Erce’nin içeriğinde birçok ilki barındıran ‘Acıya Şarkılar’ (STRANÊN Jİ ÊŞÊ RE) adlı albümü, 10 şarkıdan oluşmakta… Beşinin söz ve müziği Erce’ye ait. Diğer parçalar ise Pir Sultan Abdal, Serdari ve Ercişli Emrah’dan alınmış. Albümün en önemli özelliklerinden biri, bu ozanların türkülerinin belki de ilk kez Kürtçe seslendirilmiş olması.
Albümünü kendi olanaklarıyla çıkartan ve özellikle internet ortamında hayli ses getiren Aygül Erce’nin parçaları arasında öne çıkan ‘Puşi’!
25 ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilen puşili öğrenciye ithafen yaratılan bu şarkının özgürlük ve adalet için olduğunu söyleyen Erce, ‘Cezaevlerinde hâlâ 600 tutuklu öğrenci, gazeteci ve hasta mahkûmlar var’ diyerek vurguladığı tüm antidemokratik uygulamalara karşı tepkisini müzik yoluyla göstermekte.
Yürekleri yakan olaylardan ve haksız tutuklamalardan esinlenilerek yaratılan ‘Acıya Şarkılar’ bu anlamda bir tür belgesel niteliği taşımakta. Bir dönem Kürtçe şarkı yapacağını söylediği için kendisine çatal-bıçak fırlatılan Ahmet Kaya’nın gerçeğinden, Türkçe-Kürtçe iki dilde barış şarkılarının albümlerinin çıkartıldığı günümüz değerlendirmesine… ‘Acıya Şarkılar’ bu sürecin sancılı bir özeti gibi! Müziğin evrensel dilinden dökülen özeti algılayabilmek ve doğru yorumlayabilmek için tek gerekense, insani ve adil yaklaşım.
‘Herkesin acısı kendine’ demek mi, yoksa ‘Acıların son bulması’ dileğiyle barışçıl ve hakkaniyetli bir dünya arzulamak mı? İşte bütün mesele bu!
Anibal GÜLEROĞLU