Yaşamın gerçekleri, özellikle dizilerin ve kısmen de filmlerin kurgu dünyasından ne kadar kopuksa, olayları ve durumları birebir ortaya koyan belgesellerle de o denli iç içedir. Bu nedenle, bir belgeseli izlemenin insan bilincine katkısı çok daha büyük oluyor.
Her ne kadar toplumumuzun izlence seçkisinde diğerlerine oranla daha gerilerde yer alsalar da, fark yaratacak kalitedeki belgesel üretimimiz hız kesmemekte… Gösterim olanaklarının kısıtlılığı, belgelerin toplanmasındaki emek yoğunluğu, çekim güçlükleri ve nihayetinde izleyicinin ilgisini yeterince çekememe handikaplarına rağmen yılmayan belgeselcilerimiz, özellikle son yıllarda birbirinden güzel yapımlar hazırlamakta. Bunlardan biri de ‘Balkan Harbi/1912-1913’…
***
Çekimleri tamamlanan belgeselin yönetmenliğini Cem Fakir üstlenmiş. NTV’de yayınlanan ‘Esaret Günlüğü - I. Dünya Savaşı’nda Türk Esirler’ belgeseli ve kitabıyla aynı adı taşıyan ‘Şimal Yıldızı - Son Kore Gazileri’yle 50. Antalya Altın Portakal Film Festivali Belgesel Dalı’nda finalist olan… Çanakkale Savaşı'nın 100. yılı için Gelibolu Yarımadası'nda yürütülen çalışmaların muharebe alanlarına zarar verip vermediğini 32. Gün için yerinde inceleyip
162 ülkede örgütü bulunan ‘Miss Globe International’, Türkiye’nin dünya çapındaki güzellik yarışması… Basın lansmanı, Baltalimanı Portax’te yapılan yarışmanın 89. finali Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de gerçekleştirilecek.
Rasim Aydın ile RCA Global Entertainment Co işbirliğinde düzenlenip Azerbaycan’ın önde gelen kanallarından ATV tarafından canlı yayınlanacak olan ‘Miss Globe International’, Türkiye dışında Avrupa’dan Latin ülkelerine kadar 76 ülkede naklen izlenebilecek.
Büyük finalini, 25 bin kişilik kapasitesiyle dünyanın en büyük ikinci gösteri salonu olarak kabul edilen ve Eurovision 2012 finaline de ev sahipliği yapan Crystal Hall’de gerçekleştirecek yarışmanın baş özelliği elbette ki, dünyanın dört bir yanından güzelleri izleme fırsatı yaratarak gözleri-gönülleri şenlendirmesi…
Ancak bunun dışında final gecesini ayrıca özel kılan ayrıntılar da mevcut. Öncelikle bu yılki yarışmada çok konuşulacak bir jüri bulunmakta.
Sansasyonel işadamı Ali Ağaoğlu, ‘Kurtlar Vadisi’nin Memati’si olmanın ardından ‘Kaçak’ dizisiyle gönülleri fetheden Gürkan Uygun ve Terzi Yamağı lakaplı modacı Barbaros Şansal başta olmak üzere çok sayıda ünlü ve tanınmış isim jüride yer alarak
Hastane koridorunda beklerken walkman’indeki müzikten güç alan küçük çocuğun annesini kaybetme hüznüyle açılışını yapan bir öykü nasıl gelişebilir? Bu dramatik başlangıcın ardından farklı senaryoların gelmesi tabii ki mümkün. Ancak son nefesini vermek üzere olan annesinin kendisi için hazırladığı hediyeyi ve ‘Elimi tut’ isteğini, ölüme isyan edercesine umursamayan bu çocuğun dramının an itibariyle bir uzay aracı tarafından kaçırılmasıyla birleştirileceği pek akıllara gelmez.
Mazisi, 1939 yılının çizgi romancılığına dayanan ve savaş döneminin süper kahraman merakıyla gelişen… Orijinal karakterlerle fantastik maceralar yaratmaktaki ustalığını, çizgi romanın yanı sıra sinemada da başarıyla sürdüren Marvel bunu akıl edip ‘Galaksinin Koruyucuları /Guardians of the Galaxy’ serüvenini yaratmış.
***
İlk kez 1969’da çizgi roman olarak varlık bulan ‘Galaksinin Koruyucuları’, ölümün duygusallığından sıra dışı bir hırsızlık sahnesine sıçrama özelliğine sahip başlangıcından finaline harikalar yaratmakta… 26 yıl sonrasına giderek terk edilmiş hastaneden kaçırılan küçük Peter’ı Morag Gezegeni’nde muhteşem mix’ini dinlemeyi sürdüren Yağmacı Star Lord olarak karşımıza çıkartıp, hikâyesini
Dizilerin içeriklerinden ziyade yarattıkları çiftlerle başarıya ulaşması günümüz yapımlarının acı gerçeği. İzleyici, dizi çiftlerini o denli içselleştiriyor ki onların isim bütünlüğü, sanki yaşadıkları hakikatmiş gibi hafızalara kazınıyor. Oyuncuların gerçek kimlikleri, karakterlerle özdeşleşerek akıllarda yer ediyor. Hatta yanılgılara dahi sebep olabiliyor… Ki beşer şaşar misali ben de aynını yaşadım. Bu doğrultuda asıl konuma başlamadan önce ‘Muska’ ile ilgili yazımdaki Aslı Şahin hakkında düştüğüm yanılgıyı da düzeltmek isterim.
‘Muska’ filminin başrollerinden Aslı Şahin’in dizi geçmişini konuşurken, kendinden çok emin biçimde fikir beyan eden arkadaşın, ‘Şefkat Tepe’de rol aldığı yönündeki bilgisine güvenmek benim yanılgımın kaynağı oldu.
Samanyolu TV’nin yeni sezonunu Eylül ayının ilk haftasında başlatacağı söylenen ‘Şefkat Tepe’ dizisindeki Aslı-Şahin karakterlerinin sürekli tekrarlanan aksiyonlarla yarattığı isim bütünlüğü, bu yanılgıyı doğuran sebep. Dizilerin bilinçaltına oynadığı oyun sonucu gerçekleşen bu durumu fark ettiğimdeyse iş işten geçmişti. Hani derler ya, ‘El eliyle yılan tut, yarısını yalan tut’ diye… İşte kırk yılın başı birinin bilgisine güvenmeye
Özkan Çelik’in ‘Muska’ isimli filmini duyduğumda, 1996 yılında ilk basımını yapan ve yazar Sadık Yemni’nin kendi deyimiyle ‘fantastik korku tirildemesi’ olan aynı adlı romanı gelmişti aklıma.
‘Muska’ romanı, günümüz Türk edebiyatında örneğine pek rastlayamadığımız büyülü, cinli öykülerin ustasının kendine has üçlemesinin ilkiydi. Eser; esprili bir dili, çocukluğumuzdan artakalan bastırılabilir nitelikteki korku öğeleriyle buluşturmayı bilen, mekânları iyi kullanan bir yapıdaydı. Kısacası ‘böö…’ diye diye korkutanların yarattığı rutinin aksine, yer yer keyifli bir korkutuculuğa sahipti.
Özkan Çelik ve Serhan Nasırlı imzalı senaryosuyla ‘Muska’ filminin özünde de çocukluğumuzdan itibaren yaşamın her evresine bir şekilde sokulan muska olayı var. Son zamanlarda hızlı bir gelişme gösteren korku sinemamızda cin, muska gibi dini temaların sıkça işlendiğini düşünürsek, ürkütücü içerik yaratmak için muskanın seçilmesi hiç de olağandışı görünmemekte.
Zaten bizim izleyicinin filmlerden gerçek yaşama uzanan muska merakının mevcudiyeti, yerli korkuların içeriğini yönlendiren etkenlerden. Dolayısıyla ‘Muska’nın benimsenmesi ve sinemasallaştırılması, bir seri katil vs. şeklindeki
Yaz aylarının, maliyeti ve beğeni riski yüksek diziler yerine yapımları daha az külfetli programlara ayrılması kanalların baş tercihi. Tabii bu tercihin izleyici açısından da olumlu bir yönü mevcut…
Kış boyunca dramaların uzun uzadıya verilen bölümleriyle dramatik anlara sürüklenen… Aşk çıkmazlarının çözümünü, bir türlü yerine gelemeyen adaletin tecellisini, babalarının günahını çeken masum çocukların çilesini izlemekten bitap düşen ekran başındakiler, yaz havası solutan yapımların içerik hafifliğinde ruhlarını tazelemekte! Yarışmaların, şovların eğlendirici atmosferi bu tazelik için birebir…
‘Disko Kralı’ndaki performanslarıyla eleştirel mizahını ve oyunculuğunu ispatlayıp geleceğe yeşil ışık yakan Ali Biçim tarafından yaratılan program da, bu tarz bir çalışma olarak dikkat çekici.
FOX TV ekranında yer alan ‘Ali Biçim Show’, format itibariyle olmasa da sunumuyla ‘Bu ne biçim şov böyle’ dedirtecek türden bir eğlencelik!
‘JUST PİDE’Cİ ALİ BİÇİM KENDİNİ TESCİLLEDİ
Video paylaşımlarıyla yarattığı biçimini kendisinin yönlendirdiği stüdyo ortamına taşıyarak doğrudan başrolde olduğu bir Show yaratan Ali Biçim için söylenecek ilk şey, program hâkimiyetinin tam olduğu...
Kon
Popüler kahramanlık öykülerine yönelik içerikleri ve gelişmiş teknoloji avantajlarıyla seyirciye cazip gelen yabancı filmlerin yanı sıra, ünlü komedyenlerin seriye çevirdikleri yerlilerin sinema salonlarını doldurduğu ülkemizde kendi yağıyla kavrulmaya çalışan yerli yapımların beyazperde yolculuğu büyük oranda şansa kalmış. Hele ki kış sezonunda değil de, yaz rehavetinin tatil boşluğunda gösterime girenler için durum daha da zor ve düşündürücü.
Üç boyutlu animasyon ‘Cesur Zebra’nın 140, gerilim filmi ‘Arınma Gecesi: Anarşi’nin 106 kopya ile vizyona çıktığı haftada, 24 kopya ile ‘Çöldeki İzler'i geçip beyazperdede yer alan ‘Bir Don Juan Öldürmek’, bu zorlukla başa çıkmak mecburiyetinde kalan yerlilerimizden!
ZORAKİ DON JUAN…
Hepimizin malumu olduğu üzere Don Juan, kadınları baştan çıkartan ve sonunda da öldürdüğü adamın hayaleti tarafından Cehennem’e sürüklenen efsanevi bir karakter…
Defalarca farklı biçimde yorumlanarak seyirciye sunulan Don Juan şimdi de bizim sinemamızda. Ne var ki, şimdi bu karaktere bakıp ‘Bir Don Juan Öldürmek’ filminde de yaptığı zamparalıklardan pişmanlık duymayan acımasız Don Juan gibi bir tip beklemek yanlış olur. Çünkü buradaki Don Juan’lık
William Shakespeare’in Hamlet’le adeta özdeşleşen bir cümlesi vardır… Olmak ya da olmamak/To be or not to be… Yazıldığı 1601’den bu yana tüm dünyada sıkça kullanılan bu monolog bölümü, Hamlet’in teatral sınırlarını aşmış hemen her konuda kendine bir yer bulmuştur.
Ben de kapsama alanı geniş olan bu cümleyi, yurt dışında tutmuş yapımlara veya edebiyatımızda öne çıkan romanlara merak saran dizicilerimiz için ‘Uyarlamak ya da uyarlamamak… İşte bütün mesele bu’ şekline dönüştürme gereğini duydum. Zira son dönemlerde ekrana getirilen uyarlamaların yarattığı manzara içler acısı!
İzleyici de, uyarlamak için kolları sıvayanlar da ne yazık ki uyarlama olayını yeterince değerlendiremedi. Şimdi önümüzde yeni bir sezon var. Kesinlikle yeni uyarlamalar çıkartılacaktır ekrana. Dolayısıyla hatalar zincirinin tekrarına şahitlik etmeden önce kıssadan hisse babında geçen sezon yaşanan olumsuzlukları hatırlamak doğru olacaktır.
***
Meşhur Amerikan dizilerinden olan ‘The Sopranos’un başarısından etkilenip ‘Ateşdağlı’yı yaratanların düştüğü durum, geçtiğimiz dönemin baş uyarlama fiyaskosu olarak hafızalarda. İzleyiciye olduğu kadar, ‘Kolpaçino’ filmleriyle ve ‘Âlemin Kralı’ndaki Aslan Kral