Geçtiğimiz sezon yeni dizilerini bozuk para gibi harcayan Show TV, bütün çabalarına rağmen istediği verimliliğe ulaşamamıştı. ‘Güldür Güldür Show’ ile hem yüzleri güldüren hem de alınan reytinglerle kurumsal memnuniyet yaşayan kanalın yeni sezon başlangıcıysa, eskinin hayal kırıklığından oldukça uzak.
Fakir Baykurt’un ünlü eseri ‘Yılanların Öcü’ sayesinde yeni dizi konusunda da verimlilik göstermeye başlayan Show, eserin geçmişten gelen ilgi çekiciliğiyle rakiplerini geçmeyi başardı.
Tüm izleyici grubunda ‘Güzel Köylü’nün ardından ikinci olan dizi, buna karşılık AB grubundakilerin ilgisini biraz daha az çekti. Yine de ‘Kara Para Aşk’, ‘Benim Adım Gültepe’ gibi iddialı yapımları toplamda geçmesi Show TV adına kayda değer bir gelişim.
KADRO İYİ, İŞLENİŞ GÜZEL AMA…
İkinci bölümünde ‘Sevdaya Düşmek’ başlığıyla ekrana gelen ‘Yılanların Öcü’, deneyimli oyuncu Rüçhan Çalışkur’un Irazca Ana’yı canlandırdığı, Hande Soral, Cemal Toktaş, Ceyda Ateş, Ahmet Varlı, Nail Kırmızıgül gibi isimlerin varlıklarıyla göz doldurduğu bir kadroya sahip.
Yönetmen koltuğunda Cemal Şan’ın oturduğu Koliba Film imzalı dizinin izleyici ilgisini çekebilmeyi başaran konusuna gelince…
Dizilerin
Her yeri dolandırıcı kaynayan İstanbul’da kucağa oturtacak okkalı bir iş arayarak muzurluğunu dışa vuran ‘Ulan İstanbul’, güçlü kadrosu ve hoşa giden işlenişiyle gönlünde yer ettiği izleyicinin ilgisini diri tutmayı çok iyi bilen bir yapım özelliğinde.
Dolayısıyla konuk oyuncularla takviye edilen bölümler sayesinde gücüne güç katıp hınzırlıklarını yazdan yeni sezona aktaran dizinin uzunca bir süre ekranda kalması da, rakiplerinin gözünü korkutan kaçınılmaz bir gerçek.
Adamın bedeninden ruhunu habersizce çalma marifetindeki Doğan karakterini, Necep Memili’nin canlandırmasında konuk eden Kanal D’nin sevilen dizisi ‘Ulan İstanbul’un, kaslı dövmeli erkekler gösterip abdest bozan Maşuka’dan, ‘Bıyık hepimizin derdi’ diyen sevimli hırsızlarına türlü muzurluklarla karşımıza çıkmasıysa bu gerçeğin ekstra güzellikleri.
‘ÖDEŞMEYE HAZIR OL’ MANTIĞINDAKİ CESARET
2008’de yayına başlayıp beş sezon boyunca yoğun ilgi görmeyi başaran Amerikan dizisi ‘Leverage’in uyarlaması olarak ekranlarımızda yer bulan ‘Ulan İstanbul’, orijinalindeki karakterlerden bir fazlasıyla mağdurlara yardım misyonunu üstlenip toplumsal haksızlıklara göndermelerde bulunurken, ilk andan itibaren cesaret
Kanalların yeni sezon için kıyasıya rekabete girdiği dönemde 50’nci yılını kutlayan TRT de gerek televizyon filmleri, gerekse dizilerle bu zorlu yarışa doludizgin girme hedefinde.
Yaz aylarında oluşturulan kurulla, senaryosu olanlara kendini gösterme fırsatı tanıyan TRT, yeni sezonda verimliliğini sürdürürken Çırağan Baskını, Filinta Mustafa veBüyük Kafkas Sürgünü’nü gibi projelere ilaveten düşünülen Medine Müdafaası, Seydi Beşir Esir Kampı, Kut'ül Amare Zaferi, Seddülbahir Savunması, İttihat ve Terakki 31 Mart, Zenci Musa isimli yapımlarla ‘mini dizi’ olayını da canlandıracak.
Haftanın bir gününü bu 4-5 bölümlük mini dizilere ayırıp onlar sayesinde izleyiciye tarihi kıyaslama yapma fırsatı tanıyacak olan TRT, ayrıca herkesin zevkine hitap etme çeşnisinde, beğeniyle izlenebilecek dizilere de ağırlık vermiş durumda.
Aslıhan Güner ve Burak Sergen gibi isimlerle kadrosunu güçlendiren ‘Kızılelma’nın kimi iddiaların aksine varlık göstereceği yeni yayın döneminde ‘Destansı bir aşkın hikâyesi’ sloganıyla tanıtılan ‘Diriliş/Ertuğrul’… Ege’de geçen bir dönem dizisi olup gerçek hayat hikâyesinden yola çıkan ‘Yeşil Deniz’… Ramazan ayı boyunca yayınlanıp seyirciden büyük ilgi gören
‘Süper Baba’ deyince ne geliyor aklımıza? Kuşkusuz bir dönem ATV ekranında dört sezon yayında kalan ve ekranların sevilen dizilerinden biri olarak hafızalardaki yerini koruyan bir yapım.
1993-1997 yılları arasında Şevket Altuğ, Sümer Tilmaç, Bennu Yıldırımlar, Şevval Sam, Jülide Kural gibi oyuncuların yer aldığı dizi, üç çocuklu bir baba olan Fiko’nun çocuklarıyla çekişmeli ilişkilerini ve bir türlü doğru hedefi tutturamayan, ancak sonunda Elif’le noktalanan aşk hallerini konu almıştı.
‘Bana bir masal anlat baba’ müziğiyle izleyicinin aklında yer eden ve ‘uzun soluklu dizi’ sıfatıyla televizyon tarihimizde yer bulan ‘Süper Baba’nın kısaca değindiğimiz anısı mazide kalırken bu kez bir başka ‘Süper Baba’ çıktı karşımıza. Hem de çok farklı bir içerikte, ‘süper’ çocuk bolluğundaki bir yeniden çevirimle!
ZAHMETSİZ BABALIK FORMÜLÜ
2011 yılında ‘Starbuck/Benim 533 Çocuğum Var’ ismiyle sinemalarda yer alan komedinin, sperm bağışı merakından dolayı ‘Starbuck’ ismindeki ünlü boğaya benzetilen bir adamın başına gelen yüzlerce sürpriz çocuk olayını, gördüğü ilgi üzerine oyuncu değişimiyle yeniden beyazperdeye taşıyan bir film 'Süper Baba'...
‘Babalık’ temasından yola çıkarak
Geçtiğimiz dönem Samanyolu TV’nin beğeniyle izlenen yapımlarından olarak öne çıkan ‘Küçük Gelin’ ikinci sezonuna başladı… Hem de ne başlamak!
Yüksek reytingleriyle diğer yapımlara meydan okuyan dizi, yeni sezonda da performansından bir şey kaybetmeyerek yoluna devam edeceğini aldığı sonuçla ispatladı. İkinci sezonun ilk bölümünde zirveyi elden bırakmayan ‘Küçük Gelin’, toplam izleyici grubunda 4,08 reyting oranı ve 15,50 share ile diğer yapımlara fark attı.
Buna karşılık yayınlandığı Samanyolu TV’yi Pazar akşamlarının birincisi konumuna getiren yapımın, A/B kesiminin ilgisini çekmeyip 27’nci sırada yer alması hayli düşündürücü!
Defalarca oynayan ‘Avatar’, ‘Mavi Dalga’ gibi sinema filmlerini ilk iki sıraya yükseltip, yeni sezona elini daha da güçlendirerek başlayarak mesajcı yönünü ağırlaştıran ‘Küçük Gelin’e itibar etmeyenler, anlaşılan geçtiğimiz sezon gösterdikleri ilgisizliği yeni bölümlerinde ‘Küçük Anne’ sorununu da masaya yatıracak olan diziye karşı aynen sürdürecek.
A/B İZLEYİCİSİ ‘KÜÇÜK GELİN’LİĞE DUYARSIZ MI?
Toplam izleyici ölçümlerinde soluğunu, ‘Survivor’ ve ‘O Ses Türkiye’ gibi yapımların ensesinde hissettiren ‘Küçük Gelin’in başarı durumunu geçip
Uğruna ölünecek kadın var mıdır? Zaten doğduğumuz andan itibaren başlayan ölüme yolculuğumuzu ve yaşamın ne denli değerli bir hediye olduğunu düşünürsek, hiçbir şey uğruna ölünmeye-öldürülmeye değer gelmiyor insana.
Ama işte gerçekten savunmayı gerektiren olaylar dışında, erkek milletinin seks tetikli saplantıları kimi zaman gözleri kör ediyor. Bağlılığın erkeksi tutkuya dönüşümünün, kadın tarafından kullanıma açık bir zaaf olduğu gerçeği kabul edilmek istenmiyor. Erkek düşünmeden ateşe atıyor kendini… Öldürüyor, ölüyor… Kazananın kadın, kaybedeninse her durumda erkek olduğunu fark etmeden!
Frank Miller’ın çizgi romanından uyarlanarak yaratılan ve görselliğiyle sinemada çığır açan ‘Günah Şehri’nin devamı olarak beyazperdede yerini alan ‘Günah Şehri 2: Uğruna Öldürülecek Kadın/Sin City: A Dame to Kill For’ da erkeklerin bu akıl durgunluğunu, Hollywood’un daha çok suç filmlerinde kullandığı ‘kara film/film noir’ üslubuyla yansıtan bir örnek olarak karşımızda.
TUTKUNUN BEDELİ ÖLÜMLE ÖDENİR
Erkeklerin renksiz, kadınlarınsa bu renksizliği tamamlayan renklilikte verildiği ‘Günah Şehri 2: Uğruna Öldürülecek Kadın’, tutkularının peşine takılan erkeklerin ölmekle öldürmek
En sonunda beklenen oldu ve ‘Karabasan’ kâbusu ortalığı sardı. Yok, yok… Uykunun REM yani rüya görme döneminde halüsinasyonlar eşliğinde rastlanan ve tıptaki adıyla ‘İzole uyku felci’ olup kişinin kol-bacak hareketlerini engelleyen türden davranış bozukluğu sayılan ‘karabasan’ kâbusundan bahsetmiyorum… Ya da hemen yanı başımızda cereyan eden, çoluk çocuk demeden canların acımasızca yok edildiği savaş vahşetinin insanlığın üstüne çöken ‘karabasan’ hallerini de kast etmiyorum.
Sözünü ettiğim ‘Karabasan’ Avustralya’dan gelip bizi bulan, 92 dakikalık süreçte duygusal bağlamda yaşanan ve içinde bulunulan evi klostrofobik deneyim için başarıyla kullanan bir analı oğullu korku seansı!
BASTIRILMIŞ ACILAR ‘KARABASAN’A DÖNER…
‘Adını bir kez anarsan, Ona bir kez bakarsan, Musallat olur karabasan’ sloganıyla sunulan ‘Karabasan/The Babadook’, deliksiz uykulara veda ettiren türden olma iddiasındaki içeriğiyle ‘The Conjuring’, ‘Insidious’ ve ‘Sinister’ gibi yeni dalga korku filmlerinin son halkası olarak karşımıza çıkmakta.
Kocasını trafik kazasında kaybeden ve oğlunu tek başına büyütmek zorunda kalan bir kadının, çocuğunun kitapların arasında bulduğu ‘Mister Babadook’ isimli gotik
Dizi sektöründe ve benzer nitelikteki sinema filmlerinde genç erkek oyuncuların başrolü kapmak için ne gibi yeteneklere sahip olması gerektiği, öyle uzun uzadıya düşüncelere dalmaya ihtiyaç bırakmayan bir konu.
Matematik Nobeli’nin ilk kez bir kadına verildiği günümüzde, Nobelli matematikçilerin dahi aklını karıştıracak türden ince hesapların döndüğü oyunculuk ve dizi alanında baş erkek olabilmek için baş kıstas, hiç şüphesiz bir Best Model yarışmasında derece almış olmak!
Böylesine basite indirgenmiş tercih kriterini yerine getirdin mi başrole giden ilk etabı da aşmışsın demektir. Sonrasında iş, güçlü desteklerin ilerleme ortamı yaratmasına kalır. Onların verdiği rüzgârla şişirilen yelkenlere kumanda edebilmek için de biraz oyunculuk dersi alınıp etkili reklama olanak tanıyacak çevrelerde, aşk-meşk halleriyle boy gösterildi mi işlem tamam.
Gerisi çorap söküğü gibi gelir… Hayran kitleleri, magazinde pafta pafta resimler ve yediğin önünde yemediğin ardında teklifler.
***
Ekranlarda iş yapan dizilerin çoğunun oyuncu tercihi bu hakikatin kanıtı… İlgiyle izlenen başrollere bakmak bu sürecin ne denli geçerli olduğunu görmek için yeterli.
Kenan İmirzalıoğlu, Çağatay