Anibal Güleroğlu

Kış boyu ekranlarımızı şenlendiren yapımların yaz molasına geçmeden önce çeşitli kurumların değerlendirmelerine tabi tutulmaları artık bir ülke klasiğine dönüşmüş durumda. Bir yandan üniversitelerin seçkileri yapılıp sezon boyunca en hoşa gidenler ödüllere layık görülürken, bir yandan da internet sitelerinde gerçekleştirilen oylamalarla en iyiler belirlenmekte. Daha önceden de ele aldığım ‘Kristal Fare Ödülleri’ bu kategoride yer bulanlardan.

Bu yıl üçüncüsü düzenlenen ‘Kristal Fare’deki seçmelerin tamamen izleyici oylarıyla yani halkın tercihiyle gerçekleşmesi, ödüllerin hak edenlere gitmesi adına güven verici olsa bile yine de kimilerinin içinden ‘Gerçekten bu sonuçlar tatminkâr mı’ diye sormak gelebilir.

İsteyen herkesin online olarak kullanabildiği oylar neticesinde belirlenen ve her şeyin mükemmel organize edildiği Trump Cadde’de pek çok ünlü ismin katılımında, eğlenceli bir atmosferde gerçekleşip adeta ‘yaza merhaba partisi’ tadında geçen ödül töreninde açıklanan sonuçlara bakıldığında aslında büyük bir sürpriz olmadığı hemen göze batacaktır. Ama biz yine de şöyle bir didikleyelim...

GERÇEK İNSANLARDAN GERÇEK ÖDÜLLER

13 dalda seçmenin yapıldığı ve canlı yayınla

Zamanın ve ölümün ne kadar acımasız bir olgu olduğu, yaşamın değiştirilemez gerçeği. Bu hakikat kim olursak olalım hepimizin sonuçlarına çaresiz boyun eğdiği bir durum. Ama Forbes Dergisi tarafından, devasa kazancından dolayı, ‘Dünyanın en güçlü ünlüsü’ ilan edilen Tom Cruise, bu acımasız gerçeği alt etmeyi başarıyor. Nasıl mı? Bu sorunun cevabı, ‘Yarının Sınırında/Edge of Tomorrow’ filminde.

Aksiyon filmlerinin altın çocukluğundan ‘Altın olgunu’na dönüşse de çekiciliğinden bir şey kaybetmeyen Tom Cruise, ülkemizde ve dünyada aynı anda vizyona giren yeni filminde, herkesin sahip olmak istemesine karşın ancak hayalini kurabileceği bir yeteneğe sahip olarak çıkıyor karşımıza.

***

Londra, Paris, New York galalarını aynı günde peş peşe yaparak jetlerarası koşuşturmaya soktuğu yıldızlarına, gerçek hayatta da adeta zamana karşı meydan okutan ‘Yarının Sınırında’, birbirleriyle savaşmaktan bıkmış Dünyalılar için uzaylı düşmanlar üretme akımının bir türü…

Bir dizi patlama haberinin dünya çapındaki yansıması ve Amerikan yönetiminin ‘olağanüstü silah’ pazarlama hesaplarıyla açılışını yapan ‘Yarının Sınırında’, her şeyden önce Tom Cruise odaklı bir yapım. Çünkü Almanya ve

Diziler arasında gönül gezdirme etabının ürünü olarak Kanal D ekranında yer alan, ancak istenen reyting beklentisini tatmin edemeyen ‘Paşa Gönlüm’ ilk üç bölümün ardından sırra kadem bastı.

Kanal D’nin çekimlerine devam etme ihtiyacı hissetmeyip finale yolladığı ‘Çalıkuşu’nu yerinden ederek Perşembe gecelerinin birinci kuşağına yerleşen ‘Paşa Gönlüm’ün dördüncü bölümünün yayınlanması gereken günde ‘Behzat Ç. Ankara Yanıyor’u görünce, ilk etapta bu ertelemeyi Soma faciasına hürmeten yapılmış kabul ettik.

Ancak sonraki haftanın yayın akışında da yer almayan‘Paşa Gönlüm’ün yayınlanması gereken saatte ‘Tenten’in Maceraları’ çıktı karşımıza. Hadi bu ertelemeyi de Soma’ya bağlayalım, dedik ama üçüncü haftada da diziyi ekranda göremeyince işin rengi değişti.

BİR KEZ DAHA ‘BEN DEMİŞTİM’ DURUMU

Yönetmenliğini ünlü komedyen Hamdi Alkan'ın yaptığı ‘Paşa Gönlüm’ daha yayınlanmadan kaleme aldığım ‘‘Paşa Gönlüm’ün işi zor’’ başlıklı bir yazımda, yüksek başarı beklentisine girilerek devreye sokulan bu dizide umulan sonuca ulaşabilmenin kolay bir iş olmadığını belirtmiştim.

‘Paşa Gönlüm’ün kaliteli kadrosu ve eski Türk filmlerinde milleti sinemaya dolduran ne unsur var idiyse tekmili

Kış ekranımızı şenlendiren diziler sezonun sonuna yavaş yavaş ilerlerken yaz aylarında televizyonda boy gösterecek yapımlar da birer ikişer belli olmaya başladı. Bunlardan biri de yapımcılığını NTC Medya-Mehmet Yiğit Alp’in üstlendiği ‘Kaçak Gelinler’…

Kanal D’de ekrana geleceği haberlerinin aksine Star TV izleyicisiyle buluşmaya karar veren ‘Kaçak Gelinler’, başrollerinde Julia Roberts ve Richard Gere’in yer aldığı 1999 yapımı romantik komedi ‘Kaçak Gelin’ filmiyle tekil bazda ismen benzeşen bir yapım. Yanı sıra içeriğindeki yolları kesişen kadın halleriyle de, ‘Görüş Günü Kadınları’nın havasını estiren bir görünümde.

***

Biri gelinlik provasından, biri nikâh masasından, biri de düğün salonundan kaçan Almilla, Şebnem ve Kâinat isimli üç kadının hayatlarının aşkına yetişmek için gittikleri İzmir Adnan Menderes Havaalanı’nda yollarının kesişmesiyle başlayan ‘Kaçak Gelinler’in yönetmen koltuğunda Kerem Çakıroğlu oturmakta.

Senaryosu Cem Özkan’a ait olan yapımda, en son ‘Görüş Günü Kadınları’yla karşımıza çıkan Şenay Gürler de dâhil olmak üzere ilgi çekici bir kadro rol alıyor.

‘Kavak Yelleri’, ‘Benim İçin Üzülme’ gibi sevilen yapımlardan tanıdığımız Selin Şekerci’nin

67. Cannes Film Festivali’nde FIPRESCI (Uluslararası Sinema Eleştirmenleri Federasyonu) Ödülü’nün Nuri Bilge Ceylan’ın yeni filmi ‘Kış Uykusu’na verildiği gün, insanları bir çocuğun gerçekleri üstünden uyandırarak hayatın gerçeklerine daldıran bir film gösterime girdi…

Tüm dünyada 16 dile çevrilerek 19 ülkede milyonlar satan ve 20. yüzyılın başyapıtlarından biri olarak kabul edilen Şeker Portakalı romanından uyarlanan, MY SWEET ORANGE TREE / ŞEKER PORTAKALI!

Hemen hepimizin bir şekilde ismini duyduğu, en azından geçtiğimiz yıl Milli Eğitim Bakanlığı’nın 100 Temel Eser listesi içinde yer almasına karşın derste ödev olarak okutan bir öğretmene kitabın müstehcen olduğu gerekçesiyle soruşturma açılmasıyla gündeme gelen, daha olmadı FOX TV’nin fenomen dizisi ‘Karagül’de çevresindeki kalabalığa rağmen duygusal boşluklar yaşayan Baran’ın başucu kitabı olarak sıkça karşımıza çıkmasıyla akıllarda yer eden ‘Şeker Portakalı’, sevgiyi ve acıyı tek başına keşfeden bir çocuğun öyküsü…

***

Nejat İşler’in de rol aldığı bir zamanların ‘Kapalıçarşı’ dizisinin küçük meleğine isim olarak verilerek ekranlarımızda yer bulan Zeze’nin acılara inat hep güler yüzlü kalmayı bildiği çocukluk

Tarihi gerçekler doğrultusunda Hürrem Sultan’ın varlığından mahrum kalarak yoluna devam eden ‘Muhteşem Yüzyıl’ın şatafatlı, entrikalı ve bol getirili devri kapanmak üzere malumunuz.

Ancak tarih merakından ziyade Hürrem kişiliğinde gelişen şiirsel aşk ve canhıraş entrikacılığa merak saranların ilgisiyle yükselip ünü sınırları aşan ‘Muhteşem Yüzyıl’, Haziran ayındaki veda sonrasında da her anlamda kazanç kapısı olmayı sürdürmekte kararlı!

Halit Ergenç’i Kanuni Sultan Süleyman karakteriyle özdeşleştiren, Hürrem’i de Meryem Uzerli’nin oyunculuğunda dünyaya ‘hırsı için herkesi ezen, haremin eli maşalısı’ şeklinde resmeden ‘Muhteşem Yüzyıl’, dört sezonluk ekran macerasını noktalamaya hazırlanırken bir yandan da izleyicisine 'Benim tükenmem zordur' sürprizi yapmayı planlamakta.

İbrahim Paşa’nın ölümü, Meryem Uzerli’nin tükenmişlik sendromu bahanesiyle diziyi terki, Şehzade Mustafa’nın idamı, olgunluk dönemi Vahide Gördüm tarafından canlandırılan Hürrem’in amansız hastalığa yenik düşmesi derken bir bir yaprak dökümüne uğrasa da her bölümüyle yine reyting rekorları kırmayı başaran ‘Muhteşem Yüzyıl’, televizyondan elini çekmenin ardından sinema perdesinde boy gösterip seyirciyi

Hollywood imzalı yarı animasyon türünden farklı film örneklerini izlemeye alışkın olan seyirci kesimi, bu kez hem sesiyle hem de dizileriyle gönüllerde yer etmiş bir isimle sunulan Türkiye’nin ilk reel animasyon yapımıyla karşı karşıya.

Teknik alt yapı, teknoloji ve tarz açısından Türkiye’de bir ilk olan bu çalışmanın adı ‘İksir: Dedemin Sırrı’… Yönetmenliğini Birkan Uz’un üstlendiği filmin reel animasyon özelliğini daha da güçlendiren ayrıntısı ise Keremcem’in oyunculuğu!

Şimdilerde FOX TV’yi Pazar ekranında öne geçiren ‘O Hayat Benim’ dizisinde Ateş karakteriyle yer alan Keremcem, ilk olarak Haldun Dorman’in yönetmenliğinde farklı müzikallerden parçaları bünyesinde barındıran Broadway’den İstanbul’a isimli müzikaldeki performansıyla dikkatimi çekmişti. Sesiyle olduğu kadar rol yeteneğiyle de farklı yapımlarda kendini gösteren Keremcem’in reel animasyon halleriyse gerçekten çok iyi…

Animasyon deneyimini ilk olarak ‘Çirkin Ördek Yavrusu’ndaki seslendirmeyle yaşayan Keremcem, kendi ismiyle yer aldığı ‘İksir: Dedemin Sırrı’nda kanlı canlı rol yapmakta. İlk sinema filminde tüm şirinliğini sergileyen Keremcem’le rol arkadaşlığı yapan sevgilisi Seda Güven de, yine gerçek

Sezonun başında olamasa da sonrasında devreye soktuğu yapımlarla izleyiciyi kendine bağlamayı beceren Kanal D ağırlığı komediye vermiş durumda.

‘Arkadaşım Hoş Geldin’ ile başlayan komedi tutkunu izleyiciyi sahiplenme atağı, ‘Küçük Ağa’nın ardından ‘Ankara’nın Dikmeni’yle gelişti ve ‘Paşa Gönlüm’e erişti. Ancak Kanal D’nin reyting yükselten bu hamlesi ekran başındakilerde görüş ayrılıklarının çoğalmasını da beraberinde getirdi.

Bu doğrultuda, Tükenmez Kalem’in çevremizde bolca görülen çarpıklıkları ve tezatları otantik bir mantıkla komediye dönüştürme becerisinin son örneği olan ‘Ankara’nın Dikmeni’ de, birbirine taban tabana zıt karakterleri buluşturduğu senaryosuyla paralel gelişen zıt yorumlarla değerlendirilmekte.

Diziyi, eksiğiyle gediğiyle beğenenlere ‘Angaralılık tam da böyle bir şeydir’ diyene sözümüz yok. Buna karşılık dillendirmemiz isteğiyle yollanan eleştirileri aktarmak da ‘yansız eleştirmenlik böyle bir şeydir' mantığıyla boynumuzun borcu.

Dolayısıyla ‘Ankara’nın Dikmeni’ hakkında kendi görüşlerimizi paylaşmadan önce içerikteki abartıları beğenmeyen izleyicilerden gelen tepki satırlarından birkaçına hep birlikte bakalım…

ANGARALILIK BÖYLE BİR ŞEY Mİ?

Diz