Bu sezon büyük hayal kırıklığı yaşayan Trabzonsporluların aklı, fikri olağanüstü kongrede.
Ertuğrul Doğan adaylığını açıkladı, kulaklar Ahmet Ağaoğlu’ndan gelecek haberde. Ve gözler başkan adaylarının yanına alacağı isimlerde.
Anlayacağınız; Trabzon’da hareketli günler bizi bekliyor. Anladığımız; kıran kırana bir yarış olacak!
Her Trabzonsporlunun dileği; kıyasıya yarıştan Trabzonspor’un güçlenerek çıkması...
Maça dönecek olursak…
Kim demiş ‘topun canı yok!’ Dün bir kez daha gördük ki topun canı, keyfi isterse oluyor, istemezse olmuyor. Trabzonspor’un attığı ilk golde top mıknatıs gibi yapıştı Yusuf’un ayağına, Adana Demirsporlu oyuncuların araya girmesine rağmen Yusuf’tan ayıramadılar…
Mesela Abdülkadir Ömür ile iki haftadır arası yok meşin yuvarlağın; geçtiğimiz hafta iki, dün de bir topu direkte patladı.
Belhanda, takımını bir kişi eksik bırakmasına rağmen, Trabzonsporlu oyuncular bilhassa ilk yarı bu şansı iyi kullanamadılar, koca zamanı boşa harcadılar. Adana Demirspor bir eksik oynamasaydı, iki arada bir derede fi
Birileri, Trabzonspor’un rakiplerine para verip ‘şampiyonu böl, parçala…’ deseydi, bu kadarını yapamazdı, daha doğrusu bu denli başarılı olamazdı.
Bir yıl evvel göz kamaştıran, şampiyon olan bir takımın birkaç ay içerisinde bu durumlara düşmesi inanılır gibi değil! Filim deseniz filim değil, rüya deseniz rüya değil…
Şampiyonlukta yönetimin, teknik adamların ve oyuncuların katkısı eyvallah, lakin Trabzonspor’un en büyük gücü; camianın kenetlenmesidir, bordo-mavili takıma verdiği enerjidir…
Doğru planlama zamanında yapılmış olsaydı, bu yıl da şampiyonluğun en büyük adaylarından biriydi.
Gel gör ki yıllar sonra gelen şampiyonluk, camiayı daha sıkı kenetlemesi beklenirken, camiada kerameti kendinden bilen kişilerin sayısını artırdı:
‘Ben yaptım oldu…!’
E, boşuna dememişler ‘Trabzonspor’un en büyük rakibi kendi içindedir’
Ayrıca şampiyon yönetimin olağanüstü kongre kararı için bu kadar acele etmesine gerek yoktu. Zira kredileri vardı, yıllar sonra gelen şampiyonluğun hatırı vardı. Vedalaşma
Bir sene evvel gümbür gümbür şampiyonluğa koşan Trabzonspor konuşulurken, gelinen noktada Trabzonspor’un nereye koştuğu, ne olacağı merak edilmeye başlandı?
Kim derdi, kimler tahmin edebilirdi geçtiğimiz sezon camiaya sevinçlerin en büyüğünü yaşatan yönetimin çatırdayacağını, olağanüstü kongreye gidileceğini?
Nereden nereye, şampiyon olan bir takımın birkaç ay içerisinde nasıl yerle bir olduğunun filmini de görmüş olduk. Şampiyonlar Ligi hayalinden, Trabzonsporluların içini karartan, canını acıtan günlere…
Sevinci ve üzüntüyü uç noktalarda yaşayan Trabzonspor camiasında doğal olarak moraller sıfır.
Kadro mühendisliğinde yapılan yanlışlar, gereğinden fazla yapılan harcamalar, beklenmeyen skorlar Trabzonspor’u buralara sürükledi. İyi yönetilemeyen süreç etkisini önce Avrupa’da, sonra Süper Lig’de gösterdi, sonra da Trabzonspor yönetimini bölüp parçalamaya, camianın moralini yerle bir etmeye yetti.
Ve sırada sıralı dağlar gibi bekleyen
Lafı eğip bükmeden, eveleyip gevelemeden söyleyelim:
Trabzonspor İsviçre’de lime lime doğrandı. Lahoz’un verdiği, vermediği, VAR’ın sonucu direk etkilediği kararlarla, günlerdir yanan canımızı daha da yaktılar!
Hangi karşılaşmada bu kadar faul yapılmasına rağmen karta başvurulmadı? Trabzonsporlu oyuncular maçın hemen başında sindirilirken, Basel’in sert oyununa kör ve sağır kalındı.
İspanyol hakemin önce verdiği, VAR’ın uyarısıyla kararından döndüğü net penaltıyı birileri çıksın da izah etsin! Değildi arkadaş desin.
İki maçta görev yapan VAR’dakiler de işini layıkıyla yaptılar(!) İki maçta yaşanan iki pozisyona dikkatinizi çekmek istiyorum.
Trabzon’da oynanan, Gomez’in ofsayt gerekçesiyle sayılmayan golünü gözünüzün önüne getirin, ofsayt çizgisi Trabzonsporlu oyuncunun elinden çiziliyor ve gol iptal ediliyor.
Denswil’in attığı golde çizginin Baselli oyuncunun elinden değil ayağından çekildiğini görüyoruz.
Anlayacağınız ‘yerse’ diyerek yedirdiler. Ki
Rakibin senden iyi olsa, sağlık olsun deyip geçersin…
Kötü oynamış olsan, elenmeyi hak ettik deyip önüne bakarsın…
Avrupa’nın kapısından bu şekil dönmek, senden üstün olmayan bir takıma elenmek hakikaten insanı derinden etkiliyor. Sezon başı hedefi, hayali Şampiyonlar Ligi üzerine kurmuşken, gruplara veda etmişken…
Basel ne Trabzonspor’dan iyiydi ne de bordo-mavili takım elenmeyi hak etti. Morale ihtiyacımız olduğu şu günlerde tebessümümüz kursağımızda kaldı.
Girilen, kaçan pozisyonları saymaya, yazmaya kalksak bitiremeyiz. İnsan ister istemez soruyor; bunları atamazsanız hangisini atacaksınız çocuklar? Bir değil, iki değil…
Şöyle de diyebiliriz, Trabzonsporlu oyuncular atılması gerekenleri atamadı, atılmaması, daha doğrusu ofsayt gerekçesiyle sayılmayanları attılar, bir değil, iki değil…
Ah Bakasetas ah! Ayağın kaymayıp o penaltıyı kaçırmazsan; Basel kabak çiçeği açılacaktı ki, farka gitmek işten bile değildi…
Tüm bu olumsuzluklara, kaçan gollere rağmen, yenilen iki gol inanılır gibi değil,
27 Mayıs 1972 günü, Ankara’dan ‘Trabzonspor, PTT’ye 1-0 mağlup oldu’ haberi duman gibi yayılmıştı köyümüzde. Büyüklerimizden biri söylemişti, ağlamaklı durumda.
Acı haber tez yayılır derler! Birkaç saat içinde herkesin morali yerle bir, kimse kimseyle konuşmuyor. İlkokul çağımda benim de kendimi boğulacak gibi hissettiğim gün, dün gibi aklımdadır!
Köyümdeki hal, bizdeki durum böyle iken camianın neler yaşadığını, neler hissettiğini tahmin etmek o kadar güç olmasa gerek.
**
Her anlamda büyük bir yıkımdı camia için Trabzonspor’un 1. Lig’in kapısından dönmesi.
Zor bir sürece giriliyordu, girilecekti ki…
Camiaya sabırlı olunması, sakin kalınması, moral bozmadan, takımı bozmadan güçlenerek devam edilmesi gerektiğini söyleyenlerin başında Ahmet Suat Özyazıcı hocanın geldiğini yıllar sonra öğrendik.
**
En sonda söyleyeceğimizi en başta söyleyelim:
Ülkemin yarısının beşik gibi sallandığı, taş üstünde taş kalmayan bölgelerde kediler ile köpekler birbirine sarılıp kardeş olmuşken, bazılarının insan olmayı becerememesi!
Dükkân, mağaza ve yakıt istasyonlarını yağmalamaya kalkanlara, yardım tırlarının önünü kesenlere, içi kan ağlayanları yalan haber yayarak paniğe sevk etmeye çalışanlara lanet olsun! Kira ve konteynere zam yapanlara da yazıklar olsun!
‘Bizde var, ihtiyacı olanlara verilsin’ diyen, kumbarasında biriktirdiği harçlığını evleriyle, hayalleri yerle bir olan depremzedelere gönderen çocuklarımızla gurur duyduk!
Meteorologlar günlerdir, “Kuvvetli fırtınayla birlikte tipi şeklinde kar yağışları” tahminleri yapıyor. “Zaman zaman şimşek, gökgürültüsü de olabilir. Özellikle kuvvetli rüzgar futbolcuları olumsuz etkileyecektir” diyerek uyarılarda bulundular...
Derbi saati yaklaştıkça uyarılarını yinelediler “Karadeniz siklonu yaklaşmaya başladı. Fırtına İstanbul’da her geçen saat kuvvetlenecek. Akşam ve gece ise tipi şeklinde kar yağışları bekliyoruz.” Uyarılar oynanacak derbinin özeti gibiydi sanki! Zira fırtına gibi başlayan, esen taraf Trabzonspor’du. Henüz dakika olmadan Galatasaray defansının akıl almaz hatasını, iştahlı ön alan baskısıyla değerlendiren, Gomez’e “al da boş kaleye at” ikramını yapan Abdülkadir Ömür’dü. Açıkçası böyle bir golü ne Galatasaraylılar ne de Trabzonsporlular bekliyordu; atan da yiyen de şaşırdı bir anda!
Öne geçtikten sonra merkezi kalabalık tutup, rakip defans arkasına atacakları uzun toplarla kanatları kullanarak sonuca gidebilirlerdi ama Lahtimi’nin etkisiz oyunu;