Maçtan önce birileri yüz kişiye bu maçın skorunu sorsaydı, o yüz kişiden bir Allah kulu çıkıp da
‘Fenerbahçe maçında taraftarını mest eden oyuncuların sahada tanınmayacak halde kötü oynayacaklarını, haftalardır galibiyete hasret Karagümrük’ün Trabzonspor’a tarihi fark atacağını, bir o kadar da kaçıracağını söylemiş olsaydı, alacağı cevap ‘ayaz soğuğunda bayağı üşütmüşsün!’ olurdu…
Çünkü sahada, çok değil dört gün önce Fenerbahçe’yi iyi oynayarak yenen, şampiyonluk yarışında ben de varım diyen bir Trabzonspor olacaktı.
Gel gör ki Fenerbahçe galibiyeti, her maçın hikayesinin farklı olduğunu unutan Trabzonsporlu oyuncuları bayağı havaya sokmuş.
Aksi halde uzatmalar dahil her oyuncu her dakika takım oyunundan, mücadeleden uzak kafasına göre takılmazdı. Kaleciden yedek kulübesindeki oyunculara varıncaya dek; tanıyana aşk olsun… Kulübeden sahaya girenlerin de zerre katkısı olmadı!
Halbuki Trabzonspor, Fenerbahçe’yi iyi mücadele
Trabzonspor kadro mühendisliğindeki yanlış planlamanın sıkıntısını yaşadı 13 hafta.
Transfer edilen 13 oyuncu; bazı mevkilerde bolluk, bazı mevkilerde yokluk, katkı verecek oyuncuların son tahlilde alınması ve beklentinin altında kalan bazı oyuncular… Visca, Perez ve Dorukhan’ın sakatlıkları da bunlara eklenince…
Doğal olarak Dünya Kupası maçlarından dolayı verilen arayı iple çekenlerden biriydi Abdullah Avcı.
Gelinen noktada en çok merak edilen Trabzonspor’un arayı nasıl değerlendirdiğiydi…
Amma velakin bir gerçek var ise; o da derbinin Trabzonspor adına sezonun kırılma maçı olacağı; galibiyet halinde yarışa devam edecekleri, mağlubiyette ‘bu senelik bu kadar’ diyecekleri, beraberlikte durumu idare edeceklerdi…
Fenerbahçe de son şampiyonu yarışın dışına itmesi için her şeyi yapacaktı.
Maça gelince…
Naci Ünüvar’ın mükemmel oyunu, attığı goller Trabzonsporluları ne kadar mest etmişse, Gbamin’in rahatsızlanarak oyundan çıkması da o derece can sıktı!
Neyse ki korkulan olmadı; maç sonrası Abdullah Avcı’nın yaptığı açıklamada ‘Başının döndüğünü, o yüzden oyundan alındığını söyleyerek’ Trabzonsporlularının içine su serpti.
Zira Gbamin, Trabzonspor’un ayağa hızlı ve isabetli pas oyununda takımın mimarlarından. Hele birinci bölgeden topla çıkmada, geçiş oyunlarında bordo-mavililerin eli, ayağı. Derbide Trabzonspor’un ona çok ihtiyacı olacak.
**
Naci için birkaç kelime etmek gerekirse:
İlk gol, Bakasetas’ın Umut’a yaptığı asist öncesinde Bakasetas’a verdiği klas pas dikkatinizi çekmiştir! Evet, iki gol attı, bir topu direkten döndü ancak akıl dolu pası da gol kadar önemli idi. Defalarca izlenmesi, alt yapılarda genç oyunculara gösterilmesi gereken bir harekettir, pozisyondur.
Naci çok yetenekli, zeki ve gelişim gösteren bir oyuncu. Zaten Hollanda’da herkesin
Hem okurun ricasını ‘emir’ kabul ederek daha önce köşemizde yayımladığımız hikâyeyi bir kez daha yayımlayalım, hem de yeri gelmişken ne kadar üzgün olduğumuzu paylaşalım istedik!
**
Sene 1981…
Sovyetler Birliği'nin Kızılordu’sunda genç bir askerim.
Türklük yasak, İslam yasak…
Müslümanlık hakkında tek bildiğimiz; Allah'a inanmak.
**
Ne namaz ne oruç diye bir şeyin varlığından haberimiz yok.
Hikâyeyi okuyunca; Trabzonlu olmayan Trabzonsporluların, Trabzonspor’u ne kadar çok sevdiklerini, Trabzon’a gitmek, görmek için ne kadar can attıklarını çok daha iyi anlayacaksınız…
Bu köşenin yazarı ve Trabzonspor divan üyesi olarak yıllardır onu bilir, onu söylerim:
Trabzonspor bu kadar büyük bir aile olmuşsa; Trabzonlu olmayan Trabzonsporların katkısını yazmakla bitiremeyiz… Trabzonspor’dan dolayı Trabzon’a olan aşklarını da anlatmaya kelime bulamayız…
Zira onlar, kökleri Trabzon’da, dalları dünyayı sarıp sarmalayan koca çınar Trabzonspor’un yapraklarıdır.
Dememiz o, Trabzonlu Trabzonsporluların, Trabzonlu olmayan Trabzonsporluları gerekirse sırtında-başının üstünde taşımalı, her daim el üstünde tutmalılar…
**
Ailesiyle asker ziyaretinden dönen Trabzonlu beden eğitimi öğretmeni Cem, yakıtı bitmek üzere olan 61 plakalı aracıyla Hatay-Adana karayolu üzerinde bir yakıt istasyonuna uğrar.
Aldığı yakıtın ücretini ödemek için kasaya yöneldiğinde, istasyon sahibi olduğunu söyleyen kişinin &l
Tam 20 sene evvel, bir başka deyişle 2002 yılında katıldık Dünya Kupası’na.
Mevzu yıllardır olmak, oynamak için yanıp tutuştuğumuz Dünya Kupası maçları olunca, 20 sene evvel yaptıklarımızı anlatıyoruz, bir hekimin bir hastaya bir saatte yaptığı ameliyatı, hastanın ömür boyu konuştuğu gibi!
**
Her şey bir yana da turnuvaya katılan takımların oyun anlayışını, hakemleri, teknik adamları eleştirmemiz, beğenmememiz yok mu arkadaş; ‘böyle oynamalıydılar… şöyle karar vermeliydiler!’
İyi de birader, adama sorarlar:
Siz 20 senede ne yaptınız? Madem çok biliyorsunuz yıllardır niçin olduğunuz yerde sayıyorsunuz, senelerdir Dünya Kupası diyerek sayıklıyorsunuz? Sahi niye bir tane hakeminiz yok?
E haksız da değiller!
Neyse…
Bünyamin Kahriman (24), Serhat Kırkayak (23) Mesut Keleş (19), Trabzonspor-Fenerbahçe maçını izlemek için Trabzon’a gitmeye karar vermişti 2009 yılının aralık ayında.
Arkadaşları Fenerbahçeli Ahmet Muhammed Demirel’i de (21) davet etmişlerdi.
Fidan gibi delikanlılar Ankara’da öğrenciydiler. ** Trabzon ve Trabzonspor aşkıyla yanıp tutuşan Serhat, yıllardır Ankara’da ikamet ediyordu. Kendine ait internet sitesinde, canı kadar çok sevdiği takımına olan aşkını şu sözlerle dile getirmişti:
Bordo mavi kefenim olsun, Trabzonspor’um bu sene şampiyon olsun! Bünyamin, Akçaabatlı, bıyıkları yeni terlemeye başlayan Mesut, Manisalıydı.
Belki de o Mesut, yıllar sonra Trabzonspor’un efsane başkanlarından Kırşehirli Şamil Ekinci gibi olacaktı; Trabzonspor’a başkan olacaktı…
**
Süper Lige ara verildiği, Dünya Kupası maçlarını beklediğimiz bu günlerde, güzel bir hafta sonu geçirmeniz dileğimizle, Merzifonlu Ahmet’in Trabzonspor’a ve de 61 plakaya olan aşkını bir kez daha hatırlatıp, neşenize neşe katmak, diğer bir ifadeyle gününüze dokunmak istedik!
Buyurun, okuyanlara, duyanlara ‘Bu nasıl bir aşktır böyle?” dedirtecek ilginç hikâyeyi bir kez daha okuyalım.
Yer Almanya, Augsburg
Ahmet Koçak, yıllardır Almanya, Augsburg’da ikamet ediyor. Giyiminden-kuşamından, evinin dışından odalarına varıncaya dek bordo-mavidir. Hatta araçları da…
En büyük hayallerinden biridir, aracının plakasında çok sevdiği Trabzonspor’u hatırlatan harflerin yazılı olması, sonu da 61 ile bitirse diyecek kelime bulunmaz Ahmet Koçak’ın keyfine.
Yıl 1997
Augsburg’un sokaklarında ‘A TS 61’ plakalı bir araç ilişir gözüne. Dünyalar onun olur olmasına da Alman plakalı araç kuyruksallayan dalkavuk gibi bir anda gözden kaybolur!
Plakaya, sahibini arayıp bulmayı kafaya takmıştır bizimki. Ne yapıp ne